Rahmetli annem hep söylerdi “aman evladım konuşurken kıçı-başı, kaşı-gözü çok oynayanlara ne yaklaş, ne de bunları kendine yaklaştır; bunların ne sözlerine itibar edilir, ne de kendilerine itimat”. Annem 40 yıl önce öldü; ama şimdilerde sık sık hatırlıyorum bu sözü, bir bakan sayesinde. Adını versem hakaret davası açarlar. Hatta, “Başı-kıçı çok oynayana hem itibar edilir, hem de itimat” desem bile pekala dava açabilirler: Zeka eksikliği suratından belli biri için ‘ileri’ veya ‘üstün zekalı’ tabirini kullanmıştı ki bir gazeteci, hakkında dava açtılar, yine alay yoluyla hakaret etti diye: Kendileri de biliyorlar kendilerinin zekasal geriliklerini, ahlaksal oynaklık, omurgasızlıklarını. Elemanın teki de tutturmuş “ortada görülür, ispatlanır hiçbir şey yok ama; mutlaka bir şeyler var” diye; “Kadir kel ama, saçları lepiska” da diyebilir. Eğer yavrumuz alkolizm sonucu halüsinasyonlar görmüyorsa, ya tam bir şizofren ya da en ahlaksızından bir müfteri; kısacası aklına ve diline taktığı ‘kısıtlı’ların başta geleni, zihnen değilse bile ahlaken. Şizofren demişken şunu da söyleyelim: Şizofrenin kelimesi kelimesine tam karşılığı: Kafadan çatlak. Şizofreni’nin ‘şizo’su Eski Yunanca ‘skizma’; yani yarık/çatlak’ın Fransızlaştırılmış hali; zira Fransızca ‘k’ sesini hiç sevmez: İddiam şu ki, eğer Karl Marx, Fransızcanın entelektüel dünyanın tek egemen dili olduğu 18. yüzyılda yaşasaydı adamın adını hepimiz ‘Şarl’ diye bilirdik. Aylardır hiç şehit haberi gelmezken birden bollukla gelmeye başlamasına bakarken de, MİT Başkanının “göndeririz oraya (Suriye’ye) dört adamımızı, onlar da atarlar sekiz füze bizim tarafa, işte al sana müdahale, savaş gerekçesi” mealindeki sözlerini hiç unutmayalım: Tabi “hepsinde İsmet Paşa parmağı vardır mutlaka; telekronik olarak” diyen birisi mutlaka çıkar, jöleli aklıyla.