Eskiden günde iki saatten fazla yürürdüm. Önümde hiçbir engel yok. ‘Hijyen, mesafe, maske’ kuralına uyup, ‘Ya Allah!’ diyerek yürüyebilirim. Soğukları bahane ediyorum. Günlerce evden çıkmıyorum. Arpa ekmeği bahane…. Alış veriş de yapmıyorum; ‘’Hele evdekileri bir bitireyim’’ diyorum. Kimseye telefon da etmiyorum. Keşke mağara devrinde yaşasaydım, eli kulağa atıp karşıdan karşıya bağırırdım en azından… Geceleri telefonun sesini kapatıyorum. Unutup ertesi gün akşama dek açmadığım oluyor. Çoğu aramalara geri dönüş yapmıyorum. Geçenlerde bir arkadaşım aradı, ''Hiç sesin, soluğun çıkmıyor. Ölü müsün, sağ mısın? Hiç olmazsa bir telefon eder insan!'' diyerek sitem etti. Boş bulunup, ''Malûm, Covid-19 var!’’ dedim. ''Güzel espri!'' diyerek bir kahkaha attı!. Espri yapmamıştım oysa. Birden ürperdim ağzımdan çıkan söz karşısında, ''Ne diyorsun sen, kendine gel!'' dedim, ‘şahsıma’. Bütün gelecek gelecek planlarıma korona etiketi yapıştırıyorum… Televizyonu hiç açmıyorum. Müzik sesi beni yoruyor, rahatsız ediyor. Bütün günüm bilgisayar başında pinekleyerek geçiyorum. Klavyenin tuşlarına dokunmaktan, parmaklarımda ağrılar başladı. Sabahları yataktan bel ve boyun ağrılarıyla uyanıyorum. Yürümeyi unutmuşum neredeyse, evin içinde dolaşırken bile ayaklarım birbirine dolaşıyor. Günlerce ısrarlı aramalarına yanıt vermediğim veteriner bir arkadaşım aradı: ''Senin durumun hiç iyi görünmüyor, bir psikoloğa görün!'' dedi. ‘’Haydi oradan be, işine bak! Ben hayvan mıyım? Nereden biliyorsun depresyon geçirdiğimi; doktor musun sen?’’ diyerek tersledim. En az otuz yıllık arkadaşım, pişman oldum sonra, ‘’Hastaneler gidilecek gibi değil, insan virüs kapar oralarda...'' gibisinden laflar geveleyerek havayı yumuşatmaya çalıştım… ‘’Sokaklarda kedilerden, köpeklerden ve benden başka kimse yok.’’ diyeceğim ama, hiç dışarıya çıktığım yok. Bu sahil kasabasındaki evimde yapayalnızım. Yazlık evimin duvarları yalıtımsız. Klima çalışmıyor. Elektrik sobası ısıtmıyor. Geceleri çok üşüyorum... Ta Amerika’dan Sedat Uysal kardeşimin gönderdiği Yaşar Kemal şiirini okuyorum. Yalnızlık, Sedat’ın da canıma tak etmiş galiba… YALNIZLIK Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin. Su olsan kimse içmez, Yol olsan kimse geçmez, Elin adamı ne anlar senden? Çıkarsın bir dağ başına, Bir ağaç bulursun Tellersin pullarsın Gelin eylersin. Bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün. Köpürmüş gelen bulutları. Başka ne gelir elden? Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı. Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı! YAŞAR KEMAL *** Merak etmeyin, akli melekelerim yerinde daha.. Bu hikâye, bu günlerde bazılarımızın içinde bulunduğu durumu anlatıyor. Yazdıklarım bir kurgu sadece. Şu anda İsveç'teyim. Kaloriferler yanıyor, içerisi sıcak. Elimde bir kadeh şarap. Saat gecenin 2.00'si. Dışarıda kar yağıyor. Dalıp gitmişim uzaklara... Hayat devam ediyor dostlar, hayat devam ediyor… ali.nergis@gmail.com