Doktor Hikmet Kıvılcım’lı, Türkiye solunun önde gelen liderlerinden biri. 1902 yılında Priştine’de doğdu. 11 Ekim 1971’de, Belgrad’da öldü. İstanbul Tıp Fakültesinde öğrenciyken T
ürk solu içinde yer aldı. 1925 yılından sonra çıkarılan Takrir- i Sükûn Yasasıyla İstiklal Mahkemesi’nde cezalandırıldı. 1938’de, Nazım Hikmet’le birlikte Donanma Davası’nda yargılandı, 15 yıla mahkûm oldu.
69 yıl, aralıksız süren bir kavga!
En zor günlerinde, umut bağladığı ‘’sosyalist sistem’’in vefasızlığı..
Belgrad’da, bir hastane odasında noktalanan trajik bir yaşam!
Geriye bıraktığı onlarca kitap, yüzlerce yazı, çuvallar dolusu belge…
EMİNE HANIM, FATMA YALÇI, LATİFE FEGAN
Hikmet Kıvılcımlı’nın evliliği ile başlayalım. Emine Hanım, yaşamının sonuna dek onun yanında yer almış eşi. Kıvılcımlı, Donanma Davası’nda15 yıl hapis cezası aldıktan sonra, Nazım Hikmet’le birlikte Sultanahmet cezaevinde yatıyorlar. Emine Hanım, her gün Cezaevi’nin önünden geçerek işe gidip gelirken, demir parmaklıklar ardındaki bir kişinin ilgisini fark ediyor. Bu ilgi, zamanla yakınlaşmaya, mektuplaşmaya, sonunda da evliliğe dönüşüyor. Parmaklıkların arkasındaki bu kişi Hikmet Kıvılcımlıdır. Emine Hanım, onu önceleri Nazım Hikmet sanıyor. Yanlışlık gideriliyor, Emine Hanım - Hikmet Kıvılcımlı yazışması sürüyor...
Fatma Nudiye Yalçı
Fatma Nudiye Yalçı, 1930’larda Türk solunun en donanımlı kadınlarından biridir. Sonraki yıllarda, anlaşılmaz bir şekilde vefasızlığa uğramış, unutulmuş veya unutturulmuş… Fatma Hanım, varlıklı bir ailenin kızıdır. Türkiye’nin ilk kadın tiyatro yazarlarındandır. Sovyet devriminin üzerinden daha 10 yıl geçmeden, önemli Marksist klasikleri Türkçeye çeviriyor. ‘Engels; Klasik Alman Felsefesinin Sonu ve Ludwig Feuerbach’, ‘Marx; Enternasyonel İşçiler Cemiyetini Açış Hitabesi’, ‘Marx ve Marksizmin Prensipleri’… Ayrıca ‘Emekçi Yavrusunun Hikâyeleri’ ve ‘Güneşin Çocuğu, Gölgenin Çocuğu’ gibi çocuk masalları yazıyor. Bu eserlerden bir kısmının yayınını, Hikmet Kıvılcımlı ile kurdukları yayınevi aracılığı ile gerçekleştiriyorlar. Donanma Davası’nda Fatma Yalçı da ceza alıyor. Sultanahmet Cezaevinde yatarlarken, Hikmet Kıvılcımlı ile yakınlığını sürdürüyor. Kıvılcımlı, birbirlerinden habersiz bu iki kadını aynı anda seviyor. Fatma Hanım, 2 yıl önce tahliye oluyor.
1950 yılında cezaevinden çıkan Hikmet Kıvılcımlı’nın yolunu 2 kadın beklemektedir. Kıvılcımlı, Emine Hanımı seçiyor ve onunla evleniyor. Emine Hanım, Kıvılcımlı’ya ekonomik güvence ve çalışmalarında rahatlık sağlayan kadındır. Fatma Yalçı, bazı sağlık sorunları gerekçe gösterilerek Bulgaristan’a gönderiliyor. Oralarda unutuluyor, geriye dönmüyor bir daha…
Hikmet Kıvılcım’nın âşık olduğu üçüncü kadın Latife Fegan’dır. Fegan, tanıştıkları günden itibaren Kıvılcımlı’nın en yakınlarında bulunmuş. Bir sohbet sırasında aralarında Fatma Yalçı ile ilgili şaşırtıcı bir diyalog geçiyor. Latife Fegan, anılarını topladığı ‘’Yazmasaydım Olmazdı!’’ adlı kitapta bu diyalogu şöyle anlatıyor:
‘’Doktora, (Kıvılcımlıcı’ya) sordum, ‘Kimdi bu kadın?’ Cevabı beni çok şaşırttı. ‘Bana âşıktı zavallı,’ dedi. Sesindeki olumsuz ton, rahatsız etmişti beni, ‘fena mı, size âşık olmuş işte’ dedim. ‘Burjuvaydı’ dedi. Donup kalmıştım! ‘’
Hikmet Kıvılcımlı ve Fatma Yalçı
Böylece, Hikmet Kıvılcımlı’nın neden Fatma Hanımı değil de, Emine Hanımı seçtiği de açıklık kazanıyor. Bu durumu şöyle yorumluyor Latife Fegan:
‘’ Temiz bir aile kızı, (…) Kıvılcımlı’ya hizmetten başka bir hayatı olmayacak Emine Hanım’ı seçmek kolaydı.’’(s.90) ’’ Bu beraberliğin nasıl bir beraberlik olduğuna epey kafa yormuşumdur o zamanlar. Eşit bir beraberlik değildi. Yoldaşlık hiç değildi. Doktor, Emine Hanımı tamamen politikanın dışında tutuyordu. Hatta Emine Hanım lafa karıştığında, Doktorun bazen onu azarladığına bile şahit oluyorduk. Emine Hanım, evi idare etmek rolünü benimsemiş görünüyordu, ama çok mutlu değildi. Doktorun misafirlerine çok iyi davranırdı, ama bir dışlanmışlık duygusu hissederdiniz hep.’’(s. 57)
KIVILCIMLI’NIN LATİFE FEGAN AŞKI
Dr. Hikmet Kııvılcımlı’nın son büyük aşkı Latife Fegan’dır.
Şimdi, İsveç’in Başkenti Stockholm’de yaşayan Latife Fegan, Şubat ayında 80 yaşına girdi. Giresun, Görele doğumlu. O yıllarda, Kıbrıs doğumlu, Kıbrıs Komünist Partisi AKEL’de önemli sorumluluklar yüklenmiş Fuat Fegan’la yeni evliydi. Dr. Hikmet Kıvılcımlı ile tanışıncaya dek, sol düşünceler taşımalarına karşın, herhangi bir grup içinde yer almamışlardı. Onları Hikmet Kıvılcımlı hareketine yönlendiren kişi, hafta sonlarındaki meyhane arkadaşları ‘’Polis Haydar’’ dır. ‘’Polis Haydar’’, eski Başbakanlardan Hasan Saka’nın, nüfusuna geçirmediği oğluydu. Polislikle ilgisi yoktu. Karışık aile kimliği, ketum ve gizemli yapısından dolayı ona ‘’Polis Haydar’’ demişlerdi…
Latife Hanım ve Fuat Fegan, Hikmet Kıvılcımlı ile tanıştıktan sonra, onun en yakın çalışma arkadaşları oldular. Fuat; Kıvılcımlı’nın, Arap harfleriyle kaleme alınmış el yazmalarını Türkçe’ye çeviriyor, Latife Hanım da onları daktilo edip yayına hazırlıyordu. Bu işbirliği, Hikmet Kıvılcımlı’ın 12 Mart darbesinden sonra yurt dışına çıktığı günlere dek sürdü. Fuat ve Latife Fegan, sabahtan gece yarılarına dek birlikte çalışıyor, Kıvılcımlı ile birlikte yiyip içiyor, saatleri, dakikaları bir arada geçiriyorlardı.
Sonrasını, Latife Fegan’ın kitabından okuyalım:
‘’Devrimci hareketin bu yoğun yıllarında, Kıvılcımlı’nın kitap üstüne kitap çıkardığı, Fuat’ın, gece gündüz onunla birlikte çalıştığı bu yıllarda, üçümüzün hayatını yakından etkileyen bir trajedi yaşadık. Onu da anlatmam gerekiyor burada. Kıvılcımlı’nın bana olan aşkını!
‘’ Sanırım 1968 yılı başlarıydı. Yani Kıvılcımlı’yı tanıdıktan aşağı yukarı bir yıl sonra. O sıra yanlış hatırlamıyorsam kansızlık nedeniyle Doktor(Kıvılcımlı) beni tedavi ediyordu. Haftada bir gün Cağaloğlu’daki yazıhanesinde bana iğne yapıyordu.(…)
‘’ Kıvılcımlı bana ’proleter kızım’ der ve benimle geçirdiği o dakikaları sanki bir dinlenme olarak, zevkle geçirdiğini söylerdi.
‘’Gene böyle bir ziyaretimde, ben ayakta duruyordum, Doktor da arkadan kalçama iğne yapıyordu. Ansızın titreyerek arkamdan bana sarıldı.
‘’Ben fenalaştı diye düşündüğüm için onu bir sandalyeye oturtmaya çalıştım. Bir yandan da telaşlanarak, ’Neyiniz var Doktor Bey, ambulans çağırayım mı?’ diyordum.
‘’ ‘Telaşlanma çocuğum, hasta değilim. Artık saklayamıyorum, saklamak da istemiyorum. Artık itiraf edeceğim. Ben sizi seviyorum çocuğum’ dedi!
‘’Dehşete kapıldım, ne yapacağımı şaşırdım, bir sandalyeye oturdum, ‘ama Doktor Bey, böyle bir şey nasıl olur? Beni onurlandırdınız, çok teşekkür ederim ama aramızda bir şey olması mümkün değil. Ben yeni evliyim, eşimi de seviyorum. Ne olacak şimdi?’ gibi bir şeyler geveledim.
‘’ ‘Epeydir sizi nasıl izlediğimi fark etmiyor musunuz? Size bakarken nasıl eridiğimi hissetmiyor musunuz?’ dedi.
‘’ (…) Oradan nasıl kaçtığımı hatırlamıyorum. Doğru Fuat’a koştum, olayı anlattım…
’’ (…) Fuat da, ’Senin gönlün zengindir. Kıvılcımlı 70 yaşında ve hasta. Yani bu platonik bir aşktan öteye geçemez. Biraz hoşgörülü olamaz mısın? Üstelik prostat kanserine yakalanmış bir hasta. Zamanı kısıtlı önündeki devasa işler için.’ diyebilmiştir.
‘’Fuat, gidip konuştu çaresiz. Kıvılcımlı, sakin bir sesle, ‘Unutalım bu meseleyi, işimize bakalım,’ demiş…’’(s.85-86-87)
O günden sonra, Kıvılcımlı Latife’ye karşı biraz mesafeli durmuş. Ta ki, 12 Mart 1971 darbesinden sonra, Hikmet Kıvılcımlı’nın yurt dışına çıkacağı güne kadar…
SON GECE…
12 Mart darbesinin fırtınalı günleri. Çember’in giderek daraldığını gören Kıvılcımlı, yurt dışına çıkma kararı alıyor. Yaptığı plana göre, bir tekne ile Kıbrıs’a geçecek, Kıbrıs Komünist Partisi (AKEL) ile Bulgaristan Komünist Partisi arasında ilişki kurduracak. Kıvılcımlı, adına düzenlenecek bir davetiye ile istediği sosyalist bir ülkeye geçebilecek… Planın hayata geçirilmesi için Fuat Fegan Kıbrıs’a gönderiliyor. Günlerce bekleniyor. Bulgaristan’dan gelmesi gereken davetiye bir türlü gelmiyor. Çünkü, Bulgaristan Komünist Partisi, karar vermeden önce, merkezi Doğu Almanya’da bulunan, Moskova’nın güdümündeki Türkiye Komünist Partisi’ne sormuş ve onlardan ‘’Hikmet Kıvılcımlı bir ajandır.’’ yanıtını almıştır. Kıvılcım’lı’nın, sadece Bulgaristan’a değil, Sovyetler Birliği’nin denetimindeki herhangi bir ülkeye de gitmesi mümkün değildir Türkiye’de, her an yakalanma ve tutuklanma tehlikesi içindeki Hikmet Kıvılcımlı, bu olumsuzluğa karşın ivedi olarak yurt dışına çıkmak için harekete geçiyor. Yayımlanmamış el yazmalarını, üzerinde çalıştığı kitap taslaklarını iki çuvala doldurup aylar öncesinden Latife Fegan’a teslim etmiştir. Son günlerine doğru bir akşam, Latife ve Fuat Fegan’ın yaşadıkları eve geliyor. Fuat, hâlâ Kıbrıs’ta; Latife evde yalnızdır.
Huzursuzluk ve tedirginlik içinde geçen o son geceyi Latife Hanım anılarında şöyle anlatıyor:
‘’Bu gecede aynı zamanda, aylardır üçümüzün hayatını derinden etkileyen trajik aşk hikâyesi ile bir hesaplaşma da vardır. Doktorla sessizce oturduk salonda bir süre. Çok sıkıntılıydı. Bana ‘O çuvalları korumak size kalıyor artık’ dedi. (…) Akşam oluyordu. Mutfağa geçtim. İçimde karışık duygular ve sıkıntı vardı. Geceden korkuyordum. Kıvılcımlı ile yalnız olmaktan korkuyordum. Masanın bir ucunda ben, bir ucunda o, sessizce yemeğe başladık. Bir süre sonra söze başladı. Kıvılcımlı ile bu son konuşmamız, yıllarca belleğimin bir kıyısında ve hep içimi acıtarak yaşamıştır. ‘Sizi çok üzdüğüm çocuğum’ diyerek söze başladı. Benimle ciddi konuşurken hep ‘siz’ veya ‘çocuğum’ derdi. ‘Yalnız sizi değil, Fuat bey’i de, Emine Hanım’ı da üzdüm. Sizi hiç düşünmeden, hiç hesaba katmadan beni mutlu etmenizi istedim sizden. Adeta zorladım sizi. Ve beni mutlu etmekle görevliymişsiniz gibi davrandım. Çok üzgünüm bunun için. İyi ki direndiniz, yoksa büyük trajedilere sürüklenecektik hep birlikte. Ama bu mutluluğa çok ihtiyacım vardı. Benim sevgim ikinize de yeter sanmıştım. Yaşamımın son döneminde başıma gelen bu sevda beni çok mutlu etti. Başımı döndürdü adeta. Daha önce hiç yaşamamıştım böyle bir duyguyu. Bunun için minnettarım size’(s.103-104). (…) ‘Sizin sevginize karşılık vermem mümkün değildi’ diye konuşmaya başladığımı hatırlıyorum. (…) Yemekten sonra çalıştı biraz odasında. Ben sürekli radyoyu dinliyor, yeni bir gelişme olduğunda kapıdan başımı uzatıp anlatıyordum. Çok sıkıntılı görünüyor ve sık sık ‘bu iş burada kalmaz’ diyordu. Yatmak istediğinde, misafir odasındaki yatağı hazırladım. ‘İyi geceler’ derken beni uzun uzun kucakladı, alnımdan öptü. ’Beni affedin çocuğum’ dedi. Sanki bir daha görüşmeyeceğimiz içime doğmuş gibi ben de onu kucakladım. Bu, Kıvılcımlı’nın bizim evde yattığı ilk ve son geceydi.(…) Ve yılların Kıvılcımlı’sı yatağa pardösüsü ile uzandı. Gecenin olası baskınlarına karşı hazırlıklı olmak istemişti herhalde. (…) Ertesi sabah uyandığımda, Kıvılcımlı evde yoktu artık. Yastığımın altında o ayki kiranın ona düşen payını bulmuştum. Sonradan öğrendiğime göre, sabah erken saatlerde Orhan Aksungur gelip almıştı onu. Kıvılcımlı’yı son kez, cenazesini Edirne’den teslim aldığımız gün, Yugoslav usulü tabutun camlı penceresinden görecektim.’’(s.105)
HİKMET KIVILCIMLI’NIN TRAJİK SONU
‘’Sosyalist sistem’’ den seyahat izni beklemekten umudunu kesen Hikmet Kıvılcımlı, her şeyi göze alarak, arkadaşlarının ayarladığı bir tekne ile Kıbrıs’a çıkıyor. Hesapta olmayan bir aksilik sonucu orada Fuat Fegan’la buluşamıyor. Kıbrıs’ta fazla beklemeden 1971 Haziran’ının son günlerinde Suriye’ye, oradan da ‘davetsiz misafir’ olarak Sofya’ya geçiyor. Ancak, Bulgaristan’da kalmasına izin verilmiyor. Oradan Doğu Berlin, Paris üzerinden, Ağustos ayında, öleceği yer olan Yugoslavya’ya ulaşıyor. Doktor Hikmet Kıvılcımlı, 18 Temmuz tarihli ‘Günlük Anılar’ında şunları yazıyor:
‘’Deli deryalı gibi dolaşıp duruyorum. Çalmadık kapı bırakmadım. Adamlar (Komünist Partileri) karşılarında yılan görmüş gibi oluyorlar. Nedir bunun hikmeti bilmiyorum.’’(s.119) ‘’Moskova ile kısa bir danışıştan sonra, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ile Almanya Demokratik Cumhuriyeti polisleri, hiçbir izahat vermeksizin, beni (iki arkadaşımla birlikte) kendi sosyalist sınırları dışına doğru (…) ne yaşıma, ne geçmişime, ne ameliyat sonrası kanser kanamalarıma bakmaksızın, püskürtüp attılar’’( s.124-125)
Uzun yıllardan beri prostat kanseriyle boğuşan Hikmet Kıvılcımlı, Yugoslavya’da ağır bir kanama geçiriyor; kendi deyişiyle ‘kan işiyor.’ Kıbrıs’ta saklanan Fuat Fegan’la yeniden iletişim kuruluyor. Fuat, onu hastanede, ölüm döşeğinde buluyor. Kanaması durmuyor. Günleri artık sayılıdır. Fuat’tan çuval içindeki belgeleri soruyor. Çuvallardaki yazı ve belgeler, Latife Fegan tarafından, hediye kutularına doldurularak Kıbrıs’lı öğrenciler aracılığıyla Fuat’a ulaştırılmıştır. 3 ay sürmüştür belgelerin parçalar halinde Kıbrıs’a gönderilmesi. Fuat da onları Avrupa’ya çıkarmayı başarmıştır. Yazı ve belgelerin güvencede olduğunu öğrenen Kıvılcımlı derin bir nefes alıyor. Son bir isteği vardır; Topkapı Mezarlığı’nda, annesinin yanına gömülmek istiyor...
Latife Fegan, kitabında, Hikmet Kıvılcımlı’nın tabutunun Edirne sınırından teslim alınmasını şöyle anlatıyor:
‘’ Beş ay önce yurdunu terk etmek zorunda kalmış olan Kıvılcımlı, siyah bir Mercedes arabanın üstünde bir tabut içinde Türkiye’ye giriyordu! Ben ve Emine Hanım cenaze arabasına bindik.(…) İstanbul’a kadarki 3-4 saatlik yolculuk benim için çok anlamlı ve acılı oldu.’’( s.128) ‘’ Topkapı’daki Kozlu Mezarlığı’nın Gusülhanesine getirildiğinde tabutun kapağı açıldı ve camlı kısımdan Kıvılcımlı’nın yüzünü gördük. Kolay dayanılır bir durum olmadı. Son 5 ayın bütün gerginliği bir anda son buldu sanki ve ilk defa katıla katıla ağladım’’ (s.129)
FUAT KAYBOLUYOR
Doktor Hikmet Kıvılcım’lının ölümünden sonra, Latife Fegan da yurt dışına çıkıyor. Sofya’da, eşi Fuat’la buluşuyor. Hikmet Kıvılcımlı’dan kalan 2 çuval belge ile birlikte Avrupa’yı dolaştırıyorlar. Çuvalları 15 yıl koruduktan sonra, araştırmacıların yararlanması için Hollanda’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü arşivine teslim ediyorlar. Kendileri de İsveç’e yerleşmeye karar veriyorlar…
Karabasan gibi bir geçen yıllardan sonra İsveçteki dingin bir yaşam sürdürmeye çalışırken, Fuat birden kayboluyor. İzi bulunamıyor. İmi, timi bellisiz oluyor. Daha önce de bir intihar girişiminde bulunan Fuat Fegan’ın, kendisini sessiz sedasız bir şekilde yok ettiği sanılıyor. Babası kaybolduğunda, 8 yaşında olan oğulları Ali’yi Latife Hanım tek başına büyütüyor. Ali, İsveç Televizyonunda başarılı bir televizyoncudur şimdi. Latife Hanım da geziyor, eğleniyor, torunlarıyla avunuyor artık..
Hikmet Kıvılcımlı’nın büyük aşkı Latife Fegan, 26 Şubat’ta, Stockholm’de 80. yaşını kutladı. Hayat devam ediyor..
SON SÖZLER
‘’Bugün dönüp geriye baktığında neler hissediyorsun?’’ diye soruyorum Latife Hanım’a:
Şöyle yanıtlıyor:
‘’ Bugün dönüp geriye baktığımda, yıllarımı boşuna harcamadığım kanısına varıyorum. Sevim Abla (Mihri Belli’nin eşi Sevim Belli) anılarını yazdığı kitabına ‘Boşuna mı Çiğnedik?’ adını vermişti. Ben de boşuna çiğnemediğimi düşünüyorum. İnancımı, mücadele azmimi hiç kaybetmedim. Hiç yalpalamadım. Bugün doğru yerde olduğumdan eminim…’’
‘’Fakat!...’’ diyor:
‘’18 yılın ardından, ancak 1990’ların başında gidebilmiştim Türkiye’ye. Havasını, suyunu, dostlarımı, arkadaşlarımı, akrabalarımı özlemiştim. Fakat her gidişim, sarsıntısını zor atlattığım düş kırıklıklarıyla neticelendi. Anladım ki o ülke, benim yıllar önce terk ettiğim ülke değildir artık. Son yıllarda toplumun uğradığı çöküş, değer yargıları beni topluma yabancılaştırıyor. Üzülüyorum. Birkaç yıldır gene gidemiyorum Türkiye’ye. Ben bu özlemle yaşamayı öğrendim galiba...’’