1 Mart BM Sıfır Ayrımcılık Günü (SAG) ile herkesin dolu ve üretken bir yaşam sürme hakkını onurlu ve saygın biçimde kullanabilmesi vurgulanmakta ve insanların bu konuda farkındalık kazanmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. SAG ile aslında her tür ayrımcılığa son vermek için dayanışma amacıyla küresel bir hareket oluşturulmak istenmektedir. Bu yıl ana tema olarak “Kadınların ve Kızların Karşılaştıkları Ayrımcılık (The Discrimination Faced By Women and Girls)” seçilmiş. Kadınların ve kızların eşitliğinin sağlanması ve güçlendirilmesi konusunda farkındalık yaratma ve bu konuda eylemliliğin oluşması amaçlanmış. Hemen vurgulayalım, ayrımcılığın beraberinde eşitsizliği (inequality) doğurması büyük ölçüde kaçınılmazdır. Ayrımcılık “kimi özelliklerinden dolayı bireylere ya da ortak özellikleri olan bir gruba diğer insanlardan farklı gözle bakmak ve davranışlarda bulunmak” olarak tanımlanabilir. Ayrımcılık pratikte olumsuz ayrımcılık veya olumlu ayrımcılık olarak iki türde ortaya çıkabilmektedir. Olumsuz ayrımcılıkta bireyler ya da gruplar haksızlığa uğrayarak eşitsiz davranışlara muhatap olurlar. Örneğin, kadınların milletvekili seçilebilme olanakları. Olumlu ayrımcılıkta ise tersine ayrıcalıklı davranışlar gösterilir. Örneğin, kadın dostu bir şirket olarak Mudo’nun kadın kotası kullanması. Eşitliğe gelince, insanların doğuştan aynı haklara sahip olduğu düşüncesine temel eşitlik denilmektedir. Ancak sınıflı toplumlarda maddî eşitsizlik ya da fırsat eşitsizliği gibi alt türler ortaya çıkabilmekte, kimi kamusal önlemlerle düzeltimler yapılabilmektedir. Böylelikle adaletsiz eşitliğin (injustice equality) olduğu adaletsiz bir durumdan çıkılıp hakkaniyet (equity) sağlanabilir. Günümüzde dijitalleşme de bir ayrımcılık türü doğurmuştur. Dijital okuryazarlığı yüksek olan “dijital yerliler” düşük olan “dijital göçmenleri” dijital ayrımcılığa maruz bırakabilmektedir (dijikriminasyon - digicrimination). Neydi George Orwell’in distopya kitabındaki ünlü deyişi : Tüm hayvanlar eşittir, fakat kimi hayvanlar daha eşittir. Burada bir mecaz (metafor) var elbette, yanlış anlaşılmasın.

Bm İnsani Gelişme Endeksi 2020’de Cinsiyet Eşitliği

Yakın zaman önce yayınlanan Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi 2020 Raporunda yer alan Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (CEE) sonuçları oldukça çarpıcı gözüküyor. CEE cinsiyet eşitsizliğinin üç boyutta bileşik bir ölçümünü veriyor: Üreme sağlığı, güçlendirme ve işgücü piyasası. Üreme sağlığı göstergeleri anne ölüm oranı, ve 10-19 yaş arası (adolesan) genç kızların doğum oranı. Güçlendirme göstergeleri kadınların parlamentodaki koltuk sayılarının yüzdesi ve cinsiyete göre en azından orta öğrenim görmüş nüfusun yüzdesi. CEE değeri düşükse kadınlar ve erkekler arasındaki cinsiyet eşitsizliği de düşük demek, tersi durumda yüksek demek. İGE tablosundaki genel endeks sıralamada (İGE:HDI) ilk üç ülke Norveç, İrlanda ve İsviçre. 189 ülke içinde Türkiye 54’üncü. Ülkemiz genel sıralamada 2014-2019 döneminde 5 sıra yükselmiş. Ancak Eşitsizliğe Göre Uyarlanmış İGE değerinde 11 sıra birden aşağıya düşüyoruz. CEE tablosundaki sıralamada ilk sırayı İsviçre alıyor, ardından Danimarka ve İsveç geliyor. Türkiye’nin sırası maalesef 68.lik! Ayrıntılara bakalım. 100.000 doğumda anne ölüm oranı 17; 1000 adolesan başına doğum sayısı 26,6; parlamentodaki koltuk sayısının yüzdesi 17,4; 25 yaş ve üstü kadınlarda en az orta öğrenim görmüş kadınların yüzdesi 50,2 (erkeklerde yüzde 72,2 iken); 15 yaş ve üstü kişilerde işgücüne katılım oranı kadınlarda yüzde 34,0 (erkeklerde yüzde 72,6 iken).

Sonsöz

Kadını temsil eden Yin aynı zamanda nehirleri temsil eder; ve erkeği temsil eden Yang ise dağları. Dağsız bir nehir ya da nehirsiz bir dağ? Ne denli saçma olur değil mi? O halde nasıl yani? Ayrılamaz parçalardan oluşan bir bütünden söz ediyoruz. Ayrımcılık niye peki?