Bu hafta başında Rusya’nın Başkenti Moskova’ya davetli gittim ve 15 Kasım 2022 günü düzenlenen “Uluslararası Eşitlik ve Diyalog Konferansı” adlı etkinliğe katıldım. Rusya’nın Dostları ve Kırım’ın Dostları Grubu’nun birlikte düzenlediği, 40 ülkeden akademisyen, siyasetçi, gazeteci ve siyasal aktivistin katıldığı konferansta ben de bir konuşma yaptım. Dünyanın en güzel kentlerinden biri olan, daha önemlisi sosyalist devrimin ve Çarlık Rusyası mirasının bütün görkemiyle hemen her köşede, her meydanda karşınıza çıktığı bu kentte tam dört gün boyunca kaldım, çeşitli görüşmeler yaptım.
Rusya Dışişleri Bakanlığı binasının konferans salonlarından birinde yapılan etkinliğin yönetimini Putin'in Kırım Daimi Temsilcisi ve Duma Milletvekili Georgiy Muradov yaptı. Muradav Sovyetler Birliği döneminde de sorumluluk almış Kırım kökenli bir Rus siyasetçi ve bir kültür insanı. Aynı zamanda kıdemli bir diplomat. Konferans boyunca bana Tele1’in Rusya ve Ukrayna muhabiri Okay Deprem ile Tele1 dış haberler bölümü çalışanı Alp Yanardağ eşlik etti.
Muradov ile Duma’daki ofisinde uzun bir görüşme yaptım. Başta Rusya’da kamuya ait bütün medya kuruluşlarının üst kurumu olmak üzere, Sputnik, Russia Today, Ukrania Ru gibi basın ve televizyon kuruluşlarının genel yayın yönetmenleri ve diğer üst düzey yöneticileriyle görüştüm. Bir televizyon programına katıldım. Duma’nın üst kanadı olan Rusya Federasyonu Yüksek Konseyi Üyesi (bu ülkedeki en üst yönetim organı) Aleksey Pushov ile yine önemli bir görüşme yaptım. Fikir alışverişinde bulunduk. Gazeteci kökenli olan Pushkov, Rusya Federasyon Konseyi’nin İletişim ve Madya Komitesi Başkanlığını da yürütüyor. Rusya’da etkili bir siyasetçi.
Rusya Federasyonu yöneticileri, aydınlar, gazeteciler ve kültür insanları şaşırtıcı bir şekilde Türkiye’ye çok önem veriyor. En çok merak ettikleri şey ise 2023 seçimlerinde ne olacağı konusu... Rusya, AKP’nin ikiyüzlü siyasetinin farkında, onun İslamcı niteliğini biliyor ama muhalefetin Amerikancı ve NATO’cu olmasından da endişe ediyor. AKP’den sonra Amerikancı ve NATO’cu siyaset izleyecek bir ekibin işbaşına gelmesinin ilişkileri zorlayacağını düşünüyor. Daha önemlisi, Rusya eliti, AKP iktidarının siyasal ömrünün uzamasının Moskova’nın desteğine bağlı olduğunun da farkında. AKP dışında muhalefet partilerinden hiç birinin Moskova ile herhangi bir temasının olmamasını da Rusya karşıtı bir tutum gibi algılıyorlar.
Bu konuyu bir sonraki yazımda geniş şekilde ele alacağım. Şimdi konferansta yaptığım konuşmanın kısa bir özeti ile çok önemli bulduğum Sonuç Bildirisi’ni vermek iyi olacak diye düşünüyorum. Sonuç Bildirisi’nin diline dikkatinizi çekerim. NATO’nun Doğu’ya doğru genişleme siyasetini sürdürmesi ve Ukrayna Savaşı, Rusya’nın en azından dilini şaşırtıcı ölçüde sola çekmiş. Zaten Moskova’da da Sovyet döneminin simgelerinin öne çıkarıldığı çıplak gözle bile görülebiliyor. Örneğin Muradov ve Puşkov’un konferans konuşmalarında da bu yaklaşım açıkça vurgulandı. Her iki konuşmacı da özetle; “Batı’nın ikiyüzlülüğü, yeni sömürgeci siyaseti ve dünya haklarını köleleştirme girişimi nedeniyle Doğ’ya ve kendi tarihsel/kültürel temellerimize döndük ve ayağa kalktık” dediler.
TEK KUTUPLU DÜNYANIN SONU
Konferans konuşmamda özetle şunları söyledim:
“Soğuk Savaş döneminin bitiminden sonra dünya daha iyi, adil ve barış içinde bir gezegen olmadı. Tam tersine, yeryüzü zenginliklerinin yüzde 70’inin dünya nüfusunun yüzde 2’sinin elinde toplandığı, çevrenin kirlendiği, gezeğenin geleceğinin tehdit edildiği, dört bir yanında savaşların olduğu ve oluk oluk kanın döküldüğü bir ortam oluştu. Soğuk Savaş’ı kazandığını düşünen Batı, neoliberal piyasacı politikalarla dünya halklarını iliklerine kadar sömürmeye başladı.
“Bu amaçla NATO’yu bir tehdit gücü olarak koruyan ve ayakta tutan kolektif Batı, bu savaş aygıtını Doğu’ya doğru genişletme siyaseti izledi. Oysa Soğuk Savaş bitmiş, Varşova Paktı dağılmıştı. NATO’nun varlık gerekçesi ortadan kalkmıştı.
“Peki, NATO neden varlığını korumaktadır? Yugoslavya ve Libya’da insanlığa karşı suç işlediğini bildiğimiz bu savaş örgütü, üye sayısını neden iki katından fazla artırmıştır? Neden hâlâ yeni üyeler almaya çalışmaktadır? Bu sorulara ikna edici bir yanıt bugüne kadar verilebilmiş değildir.
“Ukrayna savaşı, ABD, Batı ve NATO’nun tek kutuplu dünya düzeni kurma siyasetinin iflas ettiğini, eylemli bir şekilde ortaya koyan olay oldu. Rusya’nın, NATO’nun Doğu’ya doğru genişleme ve ülkesini kuşatma harekâtını, Ukrayna üzerinde karşılamaya ve durdurmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Sorunun temelinde yatan asıl neden budur.
“Ukrayna savaşı sonrasında dolaşıma sokulan, “demokrasi” ve “insan hakları” söylemi de Batılı egemen güçlerin ikiyüzlülüğünün somut bir işareti gibiydi. Batı, Ukrayna’da Neo-Nazileri desteklemekten kaçınmadı. Ukrayna’da 2014’te silahlı bir darbe yapılarak demokrasinin askıya alınmasına, düşünce ve ifade özgürlüklerinin ortadan kaldırılmasına, sol ve demokratik siyasi partilerin yasaklanmasına ve etnik temizlik girişimine karşı “Batılı demokrasiler” sesini çıkarmadı. Tam tersine Batı, Ukrayna’yı bütün uyarılara karşın NATO’ya almaya çalıştı.
YAZININ TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ