Türkiye, yeni bir seçim dönemine giriyor. Daha önemlisi yine bir tarihsel eşikteyiz. Çünkü; 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler gericilikle, cumhuriyet ve halk düşmanlığıyla yeniden bir hesaplaşma ve 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinin “rövanşını almak” için bir fırsata dönüşebilir.
Ancak, bu kez sonuç almak Türkiye solunun, ilerici güçlerinin, cumhuriyetçilerin ve devrimcilerin arasındaki sıkı bir ilişkiye, ortak bir strateji oluşturulmasına bağlıdır. Gericiliğin ve sağın operasyonlarını boşa çıkarmak için böyle bir ilişkinin geliştirilmesi şarttır. Cumhuriyet ile sorunu olmayan ve seküler merkez sağ kesimler ile kurulacak ittifakların yürütülmesi de pergelin sabit ayağının ilerici bir zemine sağlam bir şekilde tutulmasına bağlıdır.
Muhalefet alanının en büyük sorunu İYİ Parti’dir. İYİ Parti, 14-28 Mayıs seçimlerinde Türkiye’nin demokratik ve cumhuriyetçi güçlerine neredeyse ihanet ederek seçimlerin kaybedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bütün stratejisini CHP’nin başarısızlığı üzerine kuran İYİ Parti yönetiminin, merkez solda yaşanacak bir çöküşe umut bağladığı anlaşılmaktadır.
İYİ Parti, olası bir başarısızlık sonucu ortaya çıkacak boşluğu -en azından bir bölümünü- doldurarak kalıcı bir güç olmak, hatta bu yolla iktidara tırmanmak istemektedir. Böyle bir “cin fikirlilik” ile sonuç alabileceğini sanmaktadır.
Nedeni açık; İYİ Parti, asıl amacı olan merkez sağdaki boşluğu doldurmak konusunda açık bir başarısızlık yaşıyor. AKP ve MHP’den çok, cumhuriyetçilerden ve küskün CHP’lilerden oy aldığını görüyor. Bu nedenle bütün umudunu CHP’nin başarısızlığına bağladığı anlaşılıyor.
YENİ OYUNU BOZMAK
İYİ Parti, cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesini tümüyle CHP’ye yükleyerek bu operasyonu yürütmeye kalkıştı. Ancak, CHP Kurultay’ı bir ölçüde bu oyunu bozdu. Çünkü, Özgür Özel’in genel başkan seçilmesi kitlelerdeki küskünlük, karamsarlık ve yenilmişlik duygusunun yol açtığı travmatik ruh halini bir ölçüde ortadan kaldırmaya başladı. Bunun üzerine, bütün illerde ayrı adaylar göstereceğini ilan eden Meral Akşener yönetimi, stratejisini CHP’nin ikinci bir yenilgi yaşaması üzerine kurmaya başladı.
İşte bu oyununu bozmak, dinci faşist AKP-MHP blokunu yenmenin ilk adımı olacaktır. Eğer İYİ Parti’nin oynadığı bu gerici rol, halka iyi anlatılabilirse oyunun bozulacağı kesindir.
Çünkü, İYİ Parti’ye oy verenler, AKP ve Cumhur İttifakı’na karşı, cumhuriyetin değerleriyle barışık ve seküler yaşam tarzına sahip toplum kesimleridir. Akşener yönetiminin izlediği siyasetin, yeni bir Erdoğan-AKP zaferine yol açacağını anladıkları taktirde farklı bir yol izleyecekleri kesindir.
Eğer yerel seçimlerde AKP-Erdoğan iktidarı ve Cumhur İttifakı yenilgiye uğratılırsa, 14-28 Mayıs seçimlerinin adil ve demokratik olmayan koşullarda yapıldığı, dahası kara propaganda ve iftiraya dayalı bir kumpasla kazanıldığı da ortaya çıkacaktır.
Yerel seçimlerin kazanılmasından sonra, eğer toplumsal muhalefet harekete geçirilerek gerekli demokratik baskıyı yükseltirse, AKP-MHP iktidarının sürdürülebilir olamayacağı da açıktır. Türkiye iki yıl içinde bir erken genel seçime götürülebilir. Böylece karşı devrim dalgası kırılmaya uğratılabilir diye değerlendiriyorum.
Dolayısıyla, önümüzde yeni bir tarihsel fırsat bulunuyor. Bu fırsatı değerlendirmek için, öncelikle muhalefet alanında devrimci ve sosyalist güçlerin etkin bir odak oluşturduğu bir siyasal güç dizilimini yaratmak şarttır. CHP kaçınılmaz olarak bu güç diziliminin merkezinde yer alacak ve dinamosunu oluşturacaktır. CHP ile sosyalist hareketin ilişkisinin interaktif, anlamlı ve etkin olması, solun toparlanmasına bağlıdır. Merkez sağ ve demokratik milliyetçi kesimlerle kurulacak ittifakın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi de CHP ve solun ilişkilerinin niteliği ile yakından ilişkilidir. Çünkü solu olmayan bir ittifak, kaçınılmaz olarak sağa yatacaktır. Dahası bu durum gericilikle tarihsel-ideolojik bir hesaplaşma ve karşı devrimin yenilgiye uğratılmasını engelleyecektir.
İDEOLOJİK MÜCADELENİN ÖNEMİ
Türkiyede son 70 yıldır izlenen sistematik dinselleştirme; Cumhuriyetin modern, aydınlanmacı ve ilerici kazanım ve değerlerinin adım adım tasfiye edilmesi, insanların sınıfsal konumları ile siyasal tercihleri arasındaki pozitif ilişkiyi kopardı. Öyle ki; insanlar sosyal ve sınıfsal konumlarından hareketle, akıl ve bilinçleriyle değil, inançlarıyla siyasal tercih yapar hale getirildi. Tercihi belirleyen temel etken din, geleneksel kültür ve etnik duyarlılıklar oldu. Sonuçta, efendilerinin arkasından sürüklenen, kendi köleliğini her gün yeniden üreten bir toplum yaratıldı. AKP iktidarı bu sürecin bir ürünüdür.
Örneğin; AKP neredeyse bütün seçim kampanyalarını ekonomik-sınıfsal talepler etrafında değil, daha çok kültürel değerler ve ideolojik zemin üzerinden yürüttü. Saldırılarını laiklik, cumhuriyet ve aydınlanmanın kazanımlarına yöneltti. Cumhuriyete karşı Osmanlılığı, laikliğe karşı dinciliği savundu. Çünkü, ortada esas olarak bir rejim tartışması/çatışması vardı. Siyasete rejimi değiştirme iddiasıyla giren AKP de, seçim kampanyalarını din, kutsal dava, milletin değerleri gibi ideolojik-kültürel temalar etrafında yürüttü.
Muhalefet ve sol ise bu olguyu yeterince göremedi, önemini kavrayamadı. Ekonomik kriz, yoksulluk ve hayat pahalılığının iktidarları götüreceği ezberini sürdürdü. Bu nedenle mücadeleyi esas olarak ekonomik taleplerle sınırlandıran bir program üzerinden yürüttü. Durum böyle olunca, ne cumhuriyetin kazanımları ne de laiklik etkin bir şekilde savunulmadı. CHP kendi soluna değil, -ki solda etkin, toparlanmış ve önemli bir güç yoktu- kendi sağına bakan bir yol izledi. Bu tutumun ve yanlışın bedeli ağır oldu.
Hiç kuşkusuz önümüzdeki yerel seçimlerin bir boyutunu kaçınılmaz olarak halkçı, toplumcu ve demokratik bir belediyecilik anlayışıyla yürütülecek mücadele oluşturacaktır. Ancak, seçimler yerel de olsa, bu tarihsel dönemeçte ideolojik-kültürel bir mücadelenin de büyük önem taşıyacağı unutulmamalıdır.