Bir kere baştan söyleyeyim bu ciddi bir yazıdır. En ufak bir ima, kinaye, taşlama içermemektedir. Çünkü yazar lafı uzatmayı sevmemekte ne diyecekse yekten söylemeyi tercih etmektedir. Yazarın kendisi üşengeç de olsa iyi niyetli bir bilim insanıdır. (En azından olmaya çalışmaktadır.) Dolayısıyla yazdığı her bilgi kafadan atma olmayıp bilimsel verilere dayanmaktadır. Bilimsel veriler neye dayanmaktadır, bu soru kendisini aşmaktadır. Zira istatistik prefesörü Behçet Hoca acı cevapları acılı şalgam eşliğinde içli bir uzun hava kıvamında anlatmaktadır. Yazar artık konuya girmelidir.

1. Ruhunuz gençleşmeden biyolojik yaşınız düşmez arkadaşlar

Sebep, teee feylezof Descartes’e kadar uzanmaktadır. Merak etmeyin ben o kadar gitmeyeceğim. Zira rahmetli dalyan gibi bir adamken İsveç Kraliçesi Kristina’ya ders vermeye gurbet ele gider lakin sabaha karşı buz gibi şatolarda hasta olup hayatını kaybeder. Düşünüyorum o halde varım diyerek çığır açan dâhiyi ‘düşünmek’ soğuktan koruyamamıştı. Demek ki neymiş beden ve ruh bir bütünmüş. Eş güdümle çalışmalıymış. Stresin bağışıklık sistemimize verdiği zararın HIV yani AIDS virüsüyle eşit etkide olduğu kanıtlanmıştır. Önce zihinsel olarak kendimizi yaşamın gerçeklerine odaklamalıyız ki sağlıklı yaş alalım. Doğmamış evlada don giydirmiyoruz. Yani kaygılanmıyoruz. Acıyı gelin edip karşımıza oturtup ağlamıyoruz. Yani melankoliyi, kendimize acımayı bı-ra-kı-yo-ruz! Hayat bir gün o da bugün diyoruz gençler. 

2. Genç sevgili çözüm değildir. Mükemmel ilişki yoktur.

Çözüm olmadığı gibi de sinir bozucudur. Zira habire size eksikliğinizi hatırlatacak deneyimler bi yere kadar çekilir. Siz siz olun nine sözlerini hatırlayın. Davulunuz dengi dengine çalmayabilir ancak denk denk çalmaya niyeti olan bir tokmak sahibi var mı karşımızda ona bakmalıyız. Yani ilişkide ‘niyet’ esastır. Siz tek başınıza mı geçiniyorsunuz karşınızdaki kişiyle yoksa birlikte mi geçiniyorsunuz? Bir tarafın verdiği ödün bir süre sonra ilişkinin bir canavara dönüşmesine sebep olur. Ve er ya da geç güçsüz partneri yer. Libido dediğimiz cinsel enerji değildir. Yaşam enerjisidir. Evliliğinizi ya da ilişkinizi kurduğunuz kişiyle şayet bir zamanlar arkadaşsanız eş olmadan önceki yıllarınızı hatırlayın. İlişkinizin bir canavara dönüşmemesi için ihtiyacımız olan esas duygu vefadır. 20-30 yıl evli olduğunuz kişiyle bir zamanlar arkadaştınız. Eşinizle arkadaş olduğunuz yıllarda neler yaparak eğlendiğinizi hatırlıyorsanız sizden şanslısı yok. Ha genç sevgilinin peşinden koşarak (affedersiniz) maymun olacağım diyorsanız valla yaşlanırsınız. Benden söylemesi.

3. Zayıflayınca ve kırışmayınca başımız göğe ermiyor.

Estetik, algıladığımız duyu ile aldığımız hazzın bütünüdür. Yani estetik  salt matematik değil eşit düzeyde anlamdır. Anlamsız oran estetik değil sadece matematiktir. Yani çevremizde artık tonlarca toplama çıkarma yapılmış estetikli yüz görüyoruz. Ha bence bir sakıncası yok. Şayet kendisini biyolojik olarak oranlamış  bu kişiler mutluysa ve yaşam enerjileri yenilenmişse harika. Estetik müdahale tercihi olmamış bireyler için de eşitlik istemek hakkımız. Önemli olan  agresif bir zayıflık değil sıkı ve sağlıklı bir beden. Önemli olan gülmenin ışıltısını taşıyabilen bir çift ışıl ışıl göz. Yılların anlamını ve değerini yıllanmış bir tablo asaletiyle taşıyabilmek. Biyolojik hacker olmak için önce yaş aldığımı kabul edip sonra da nasıl daha sağlıklı olacağımıza karar vermeliyiz. 

4. Hayata karşı hala kendinizi eğitebileceğinizi bilin.

Hepimiz kendi hayatımızın gurusuyuz, değil mi? Prensiplerinizi, kararlarınızı, mottolarınızı hepsini alt alta bir kağıda yazın. Aklınıza ne geliyorsa. Ve şimdi o kağıdı buruşturup çöpe atın. Zira o kağıt az önceki size aitti. Ne demiş şair, “Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de …”. Duygularımızı düzenleyebilmek olaylardan aldığımız zararları minimize etmemizi sağlar. Bunun yolu da esneklikten geçer. Unutmayın ne kadar sert olursanız o kadar kırılırsınız.

5. Gençliğin ilacı mizahtır.

Veee son madde. Gülünüz ve güldürünüz. Memlekette malzeme çook. Ciddiye alsak zaten  halimiz duman. Size bir ödev. Her akşam yatmadan önce (boşuna mı doktor olduk) aklınıza üç komik şey getirin. Hiç bulamıyorsanız karikatürleri düşünün. Hatta bir karikatür albümünüz olsun. Unuttuklarınızı bize hatırlatsa kafi. Malum siyasilerin derin manalı laflarını hatırlayın. Hesaplar, paketli gıda isimleri falan. Sonra en sevdiğiniz film ve şarkı  listeleriniz olsun. Ennn çok güldüğünüz arkadaşlarınız en çok görüştükleriniz olsun. En az görüştükleriniz içinizi darlayanlar böğrünüze öküz oturtanlar olsun.

Ne demiş Aristoteles, “İnsan gülen hayvandır.” Hayvanı doğaya saygısıyla samimi bir iltifat olarak kabul ediyorum ve en ucuz ilacımızı yani gülebilme yetimizi hepinize günde en az 3 doz olmak kaydıyla ağız dolusu, bol sesli ve olabildiğince güçlü biçimde reçete ediyorum.

“Hayat kısadır kuzucuklarım

Yine de uzundur kuzucuklarım.”

Severim ben bu iki dizeyi. İsterim sen de sevesin. (Cemal Süreya/ On Üç Günün Mektupları)

Yazının Şarkısı: We Don't Need Another Hero (Thunderdome)