İnsan evladı olarak doğamız gereği düşünebilen ve hür irademiz ile kararlar alabilen varlıklarız. Nitekim hür irademiz ile aldığımız kararların sonuçlarına iyi veya kötü şekilde katlanırız, katlanmalıyız da. Biz bu kararları alırken hayatımızın -kanımca- en önemli noktasında olan adalet sistemimiz bize bu kararların sonuçlarına yönelik bir fener görevi görüyor, yolumuzu aydınlatıyor. Ancak son zamanlarda gerçekleşen gelişmeler bu feneri kaplayan bir karabulut misali ışığımıza ket vurmaktadır.
18 Ekim 2022 tarihli ve 31987 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Basın Kanunu Değişikliği ile hayatımıza bir nevi “Sansür Yasası” girmiş oldu. Bu yasa ile, ışığımız olan Anayasamızda güvenceye alınmış olan “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti” gölgeler altında kaldığı gibi bir çok soru(n)lar da beraberinde gelmektedir.
Bu değişiklikler halkımızda endişe ve korkuya sebep olmakla birlikte beraberinde bir karmaşa oluşturmuştur. Yapılan bu değişikliğin en çok kafa karıştırıcı, tedirgin edici ve soru işaretleri bırakan noktası 29. madde olarak görünmektedir. Bu konuda oluşan karmaşanın giderilmesi ve ortaya çıkabilecek problemleri irdelemek adına birkaç soru ve sorunları ele almak bizim boynumuzun borcudur.
Yaşadığımız yüzyıl içerisinde bir yandan yapay zeka konuşulup fütürist görüşler sunulurken bir yandan da ülkemizdeki ifade özgürlüğünün konuşulması ve gidişatı endişe verici noktada. Neredeyse hepimiz sosyal medya platformlarını aktif bir şekilde kullanıyoruz. Kimimiz sosyal medyada magazin gündemi hakkında yorumlar yaparken kimimiz sadece kedi paylaşımları beğeniyor. Kimimiz sevdiği politikacıların tweet’lerini retweet ederken kimimiz bir topluluğa dahil olup etkileşime giriyor. Yapılan bu değişikliklerden önce herkes fikrini açık ve hür şekilde beyan edip istediği etkileşime dahil oluyordu. “Ne değişti?” diye soracak olursanız, aslında bir şey değişmedi. Halen istediğiniz etkileşime girebilir ve halen istediğiniz paylaşımları yapabilirsiniz. Fakat gün, bilinçlenme günüdür. Artık istediğiniz etkileşime girdiğinizde veya gördüğünüz bir haberi paylaşırken iki kat daha dikkatli olmanız gerekmektedir. İşte bu noktada “Sansür Yasası” nın 29. maddesi bize bu durumu kanıtlar niteliktedir.
İlgili madde değişikliği ile Türk Ceza Kanunu’na adeta yeni bir suç eklendi: Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma. “Bu suç “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” lere yönelik düzenlenmiş bir suçtur. Ancak bu tanım çok geniş kapsamlıdır.
Hadi bir örnekle durumun ciddiyetini anlayalım. Bir yanda resmi kuruluş ve bir yanda da özel bir kuruluşun iki farklı enflasyon oranları açıklaması var. Diyelim ki siz gündelik hayatınızda hissettiğiniz enflasyon oranını, özel kuruluşun açıkladığı enflasyon oranına daha yakın görüyorsanız ve bu konuda görüş beyan etmek istiyorsanız, işte o noktada bir daha düşünün. Çünkü ilgili madde değişikliği, resmi kurumun beyanındaki enflasyon oranı ile bağdaşmayacak bir görüşü alenen halk arasında açıklama durumunuzda sizi halk arasında endişe, korku veya panik yaratma sebebi ile suçlu gösterebilir.
Peki bu noktada halkı yanıltıcı bilgiyi kim belirliyor derseniz de işte orası tam bir muamma. Halihazırda tökezlemekte olan adalet sistemimizde dikkat edilmelidir ki suç ve cezada kanunilik ilkesi göz ardı edilmemelidir. İlgili madde kapsamındaki belirsizlik vatandaşın ifade özgürlüğünü kısıtladığı gibi basın ve yayın organı bünyesinde çalışan gazetecilerimizin dahi görüşlerini beyan ederken 3 kere düşünmeye itiyor. Hakimin hukuk yaratmaması gereken bir hususta hukuk sisteminin karmaşıklaşması, mekanizmanın iyice çöktüğüne delalet. Unutulmaması gerek; salt bir cevabı olmayan değişiklikler soru ve sorunlar zinciri yaratacaktır ta ki bu zincir bizim boynumuza dolanana kadar.
Av. Dr. Mehmet Ruşen Gültekin
Ali Hikmet Torun