Yargı bağımsızlığı nedir? Yargının bağımsızlığı, yargıçların üstlendikleri misyon sebebiyle icra ettikleri mesleklerinde baskılara ve müdahalelere göğüs germeyip (kahraman olmayıp) anayasamız tarafından korunmasıdır. Daha net ifade edecek olursak yargı erkinin baskılardan ve dış etkilerden uzaklaşıp hakka kanaat getirebilmesini sağlayan bir mekanizmadır. Temel olarak yargı, sistemimizin can suyudur. Kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de daha önce söylediği; “Yargı yetkisi, ulus adına, usulü ve yasası çerçevesinde bağımsız mahkemelerce kullanılır.” sözü bize aslında tam da konumuz özelinde bir ışık oluyor. Yargı yetkisi, ulus adına, usulü ve yasası çerçevesinde bağımsız mahkemelerce kullanılır ve kullanılmalıdır. Ancak ve ancak gerçek adaletten bahsedebilmemiz için bu şartların varlığını benimsememiz ve sindirmemiz gerekmektedir. Peki yargımız gerçekten bağımsız mı? Yoksa belirli toplulukların menfaatleri doğrultusunda hak ve hukuk ile bağdaşmayacak kararlar mı alıyor? Yoksa gerçekten düzgün çalışan bir makinenin çarkları gibi muntazam bir şekilde mi çalışıyor?
Son günlerde gündemi ilgilendiren bir gelişme yaşandı ve halen yaşanan bu olayın etkileri konuşuluyor. Dijital platform haberciliği de yapan bir gazete manşetine göre, “CHP’li vekiller mahkemeyi bastı! Yargıca tehdit” başlıklı haberinde CHP’li bir belediyenin duruşmasında CHP’li vekiller, yargıç ile birebir diyaloğa girmiş ve ortamın tansiyonu yükselmişti. Peki bu durum bir mahkeme basma olarak mı yoksa yargı bağımsızlığının hiçe sayılmasına yönelik bir feryat olarak mı nitelendirilmeli?
Türkiye, 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde (Rule of Law Index) 140 ülke arasında 116’ncı sırada yer aldı. Peki bu ne demek? Hukukun Üstünlüğü Endeksi, insan haklarının yanı sıra mülkiyet hakları konusunda adil bir hukuk sistemi; hukukun adil ve verimli bir şekilde işletilmesini sağlamak adına şeffaf yönetim; adaletin etik bir biçimde ve bağımsız kişilerce, yeterli kaynaklara sahip olarak sağlanıp sağlanmadığı; hükümet yetkilileri ve şahıslara karşı hesap verilebilirlik mekanizmasının işletilmesi kriterlerini baz alan kapsamlı bir endekstir. Bu endeks ülkemizin hukuk ve adalet sisteminin güvenirliliği ve bağımsızlığı hakkında bir yol göstericisi niteliğine sahip olan mekanizmadır. Esasında bu endeksten yola çıkarak yükselen seslerin, yükselen feryatların neden arttığını anlayabiliriz.
Bir diğer nokta ise mahkeme basmanın ne anlama geldiğidir. Mahkeme basma, mahkemede adalet için sesini yükseltip, bağımsız yargının bir sonucu olan yargıçların bağımsızlık duygularını hiçe saymalarına feryat etmek olarak mı nitelendirilmelidir? Yoksa mahkeme basma; 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. dairesine hem de müzareke (duruşma) sırasında Alparslan Arslan adlı saldırganın gerçekleştirdiği silahlı eylem olarak mı nitelendirilmeli? İşte bu iki farklı eylemi aynı kefeye koymak ne kadar adaletli olur orası tamamen siz okuyucularımızın takdirine kalmıştır. Hafızalarımızı tazeleyecek olursak saldırı sonrasında, Danıştay İkinci Daire üyesi yargıç Mustafa Yücel Özbilgin saldırganın kurşunları ile öldürülmüş, aralarında daire başkanı Mustafa Birden’in de yer aldığı dört üye ise yaralanmıştır. Ayrıca Alparslan Arslan ifadesinde, bu saldırıyı, Danıştay İkinci Dairesinin baş örtüsü hakkında aldığı kararlara tepki olarak gerçekleştirdiğini itiraf etmiştir. Burada da net şekilde görüldüğü gibi ilk olayda yargı bağımsızlığı hiçe sayılıp keyfe keder verildiği iddia edilen kararlara karşı isyan edilmekte iken diğer olayda, verilmiş bir karara tepki gösterme amacıyla silahlanıp gerçekten bir mahkemeyi basıp, Danıştay Daire Başkanı’nı yaralayıp, Danıştay İkinci Daire Üyesinin canı alınmıştır. Mahkeme basmak tam olarak bu ikinci eylemdir.
Sizlere bir soru sormak istiyorum. Alparslan Aslan silahlanıp bunca cana zarar vermek yerine, verilen karara karşı yalnızca sesini yükseltseydi ve hak arayışı peşinde koşsaydı yine de “Mahkeme Basma” eylemini gerçekleştirmiş olacak mıydı? Elbette hayır. Şu asla unutulmamalıdır, yargı bağımsızlığı hukukumuzun temelidir. Anlık siyasi çıkarlar uğruna, gelen talimatlara boyun eğmek yüce halkımıza yapılan bir ihanetten öteye geçemeyecektir. Hukuk ve adalet insanlar için vardır. Bu adaleti sağlayanlarsa ise yargı bağımsızlığı güvencesiyle hareket eden Yüce Türk milletinin yargıç ve savcılarıdır. Yargı ise devletin karşısında vatandaşın sığınacağı son limandır. Unutmayın ki, adalet oksijen gibidir, varken yaşarsınız, yokken ölürsünüz.
Yalnızca adaletin bekçiliğini yapan yargıç ve savcılara sevgilerle…
Av. Dr. Mehmet Ruşen Gültekin
Ali Hikmet Torun