Siyasal İslamcı iktidarın toplumsal tabanındaki çözülme derinleşip iktidar blokundaki dağılma eğilimi güçlendikçe, Erdoğan-AKP yönetimi daha da sertleşiyor. Özellikle uluslararası alanda ve bölge siyasetindeki yanlızlaşma, mevzi kaybetme ve sıkışma hali, bu sertleşmeyi büyüten bir etki yapıyor. Yönetim, daha fazla siyasal şiddet kullanarak iktidar açığını kapatmaya çalışıyor. Olayların üzerinden 6 yıl geçmesine karşın, “Kobani kalkışması” gerekçesiyle HDP’ye yönelik olarak başlatılan son operasyonun anlamı budur. İslamcı faşizan iktidarın bu hamlesi Suriye yenilgisi ile de yakından ilgilidir. Ülkeyi dinci-faşizan bir totaliter rejime sürükleyen AKP, islami duyarılıkları olan muhafazakar bir parti ya da merkez sağ havzayı kapsayan bir hareket değildir. Dahası, insanlığın ilerici birikimi ve Cumhuriyet’in kazanımları ile sorunu olmayan “Müslüman demokrat” bir hareket hiç değildir. Ancak, AKP ve kendisini bu partide ifade eden tutucu entlijensiya İslamcı bir hareket olduklarını sürekli olarak reddetti. Bilindiği gibi bu çevre kendisini “muhafazakar” hatta “muhafazakar demokrat” bir oluşum olarak nitelendirdi. Liberallerin ve sol liberallerin paha biçilmez desteği ile bu niteleme siyasal yaşama yerleşti. Oysa, AKP “mahafazakar” ya da “muhafazakar demokrat” bir hareket veya “müslümün demokrat” bir parti değil, başından beri “takiye” yapmayı siyaset tarzı olarak benimsemiş İslamcı bir yapılanmaydı. O nedenle, bu haftaki yazıda “muhafazakalık” kavramı üzerinde durmanın iyi olacağını düşünüyorum. Çünkü, Türkiye’de “dincilik” ya da “siyasal islam” hakkında görece geniş bir literatür olmasına karşın, “muhafazakarlık” kavramı ve akımı üzerinde yeterince durulmadı.

MUHAFAZAKARLIK ÜZERİNE NOTLAR

Dinci hareketlerden farklı olarak muhafazakârlık, özü itibarıyla, 1789 Büyük Fransız Devrimi’ni yaratan, onun düşünsel arka planını oluşturan aydınlanma ve moderniteye karşı tepki olarak gelişen bir akımdır. Toplumu radikal bir biçimde değiştirmenin, geri dönüşü imkansız etkiler yaratacağı ve yıkımlara yol açacağını ileri sürerek kendini kuran bir siyasal harekettir. Muhafazakârlar, kimi eski düzen kurumlarının (tümünün değil) yeni dönemde de var olması gerektiğini, bu kurumların kendiliğinden dönüşüme uğrayacağı görüşünü savunur. Yani değişimin kendisine değil, temposuna yöneltilmiş bir itirazdır. Klasik muhafazakârlık, aydınlanma ve modernleşmeye kuşkuyla bakan tutucu taşranın politik eğilimi olarak şekillenmiştir. Özünde, eski düzenle uzlaşma arayışıdaki bir burjuva akım olarak da tanımlanabilecek muhafazakârlık, devrimci müdahaleler yerine, evrimci ve uzun zamana yayılan bir değişimden yanadır. Bu anlamda muhafazakârlık, radikal değişime itiraz yoluyla “değişimin” kendisini denetim altına alma çabasıdır. ★ ★ ★ Muhafazakârlık, Aydınlanma felsefesine ve akla da karşıdır. Bu yanıyla dinci hareketlerle örtüşür. Dolayısıyla, muhafazakarlar hiçbir zaman tarihi ve toplumları değiştiremez. Gerçek anlamda hiçbir değişime öncülük edemezler. Onlar ancak, geçici bir tarihsel kesit içinde eski düzenin kurumları ve kültürünün restorasyonu gerçekleştirebilir. Günümüz muhafazakarları “akla” değil, “aydınlanma aklına” karşı çıktıklarını ileri surer. Bu iddia kısmen doğru olsa bile, gerçekte karşı çıktıkları şey, akılın özgürlüşmesidir. Diğer bir ifadeyle, kutsal metinlerden bağımsızlaşan, teolojik literatür yerine bilimi temel alan, kendi kaderine ve insanlığın geleceğine yön veren akıldır. Muhafazakâr yazıcıların Aydınlanmanın karşısına koydukları “akıl”, son çözümlemede teolojik literatürün, kutsal metinlerin içinde hareket eden, sınırlandırılmış bir akıldır. Muhafazakârlık, insan ve toplum hayatını değiştiren her önemli bilimsel gelişme ve devrim karşısında direnme eğilimidir. Zaten, mhafazakarların dilinde devrim neredeyse bir “terör” eyleminden başka birşey değildir. Bu nedenle bir muhafazakar hiçbir zaman devrimi anlayamayacaktır. Dolayısıyla, insanlık tarihinde değişim ve ilerlemenin öncüleri muhafazakårlar değil, her zaman devrimciler olmuştur. ★ ★ ★ Muhafazakâr akımın bir ideolojik-siyasal bütünlüğü yoktur. Dinciliğe yaklaşan tutucu kanatları olduğu gibi, liberalizme yaklaşan eğilimleri de vardır. Değişim ve toplumsal ilerlemenin kaçınılmazlığını gören, direnme demeleri ağır yenilgilerle sonuçlanan bazı muhafazakar hareketler aydınlanma aklına ve Fransız Devrimi’ne yönelttikleri eleştirileri sınırlama yolunu seçer. Bu nedenle muhafazakar akımı günümüze taşıyan ve daha gerçekçi olan bazı temsilcileri, örneğin Amerikan muhafazakarları, esas olarak ampirik gerekçelerden hareket eder. Örneğin kendi tezlerini, Fransız Devrimi’ne bütünüyle itiraz etmek yerine, “olumsuzluk” diye değerlendirdikleri kimi sonuçlarına karşı çıkar. Feslefi ve tarihselci bir tartışmaya girmekten çok, Fransız Devrimi’nin en saf, en devrimci ve ilkelerine en bağlı kanadını oluşturan Jakobenlere saldırırlar. Türkiye’de de gerici tarihsel bloku oluşturan muhafazakarların, İslamcıların ve liberallerin tutumu farklı değildir. AKP iktidarının ilk dönemlerinde böyle bir koalisyonu oluşturan güçler, Türk burjuva devrimine ve aydınlanma girişimine saldırırken, gerçekte devrim fikrine karşı savaşırlar. Ulusal kurtuluş savaşına değil, Cumhuriyet Devrimi’ne ve Kemalizme yüklenirler. Son günlerdeki “Mustafa Kemal” mi “Atatürk” mü tartışmasının özünde bile bu yatar. ★ ★ ★ Muhafazakârlık, kapitalist modernleşme süreci karşısında, bu sürecin çözdüğü siyasal, toplumsal ve kültürel yapıların gösterdikleri tepkiye dayanır. Temel kaygısı ve talebi, bu kurumların toplumsal yaşamdaki yerlerinin ve etkilerinin sürdürülmesidir. Muhafazakârlık, değişimin kaçınılmazlığı karşısında çaresiz bir iç çekiştir. Başka bir anlatımla muhafazakârlık, “eski ve yerleşik olanın, geleneksel ve kutsalın modern koşullarda sürekliliğini sağlamaya çalışmanın” belirlediği siyasal ve kültürel akımın ve hareketin adıdır. Bu yanıyla modern dönem muhafazakarlığı, gerici ve restorasyoncu dönemin akımından da ayrılır. Restorasyoncu muhafazakarlık dinciliğe daha yakındır. Muhafazakârlığı günümüze taşıyan da bu farklılaşmadır. Dolayısıyla, modern muhafazakarlığa, “rasyonelleşmiş gelenekçilik” ya da “akılcı tutuculuk” da denilebilir. Aydınlanmanın dönüştürdüğü ve modernizmin terbiye ettiği bir gelenekselciliktir bu. Bu nedenle dincilik ve köktencilikten ayrılan muhafazakarlık, aydınlanma ve modernizmin bütünsel bir inkarı değil, onun içinde tutucu ve geriye çekici rol oynayan sağcı bir akımdır. Muhafazakârlıktan ayrılan ve daha çok liberalizme yaklaşan “yeni muhafazakårlık” ise, deyim uygunsa “yeni gericilik” olarak tanımlanabilir. Görece “sol” versiyonları bile vardır. Akılcı bir ortaçağa ya da “yeni ortaçağa” dönüş ideolojisidir. İşte post-modernizim yeni gericiliğin felsefesi ve ideolojisidir. * Bu yazı ilk olarak BirGün'de yayımlanmıştır