Herkese Merhaba;
Sağlık koşullarım el verdiği ölçüde Perşembe ve Pazartesi günleri bu köşede karşınızda olacağım.
Yine sağlık durumuma göre haftada iki gün ayrı ayrı Sedef Kabaş (Sanıyorum 12 Aralık’ta başlıyoruz) ve Namık Koçak ‘la program yapacağız.
Gelelim bugünün yazısına…
Yanlış anımsamıyorsam bir Rus atasözü “Doğruları söyleyene kendisini kovanlardan kurtulması için hızlı bir at verin” der.
Benim Türkiye’de yazdığım ( Ağustos 1977) ilk gazete Rahmetli İsmail Cem’in sahibi olduğu Politika gazetesiydi.
Yani 45 yol önceydi.
Gazete daha sonra DİSK-Maden İş’in oldu ama 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatıldı.
Gazeteciliğe ara vererek 10 yıl kadar Libya Elçiliğinde basın danışmanı olarak görev yaptıktan sonra 1992’de BBC ve sonrasında bir çok yabancı medya ile çalışmaya başladım.
Bu süre içinde ve sonrasında bölgedeki tüm savaşları izledim, bir çok ülkeye gittim ve bir çok ülkenin lideriyle oturup konuştum.
Kasım 2002 seçimlerinde AKP iktidara geldikten sonra Yeni Şafak gazetesinde dış politika ile ilgili yazılar yazmaya başladım ancak bir ya da iki kez dönemin Başbakanı olan Erdoğan’ın iç politika davranışlarını eleştirince KOVULDUM. Kısa bir süre sonra Akşam’da yazmaya başladım ama TMSF Mehmet Emin Karamehmet’in mallarına el koyunca AKP’liler gazeteyi aldı ve beni KOVDU.
Son KOVULDUĞUM yer yaklaşık beş yıl yazdığım Korkusuz gazetesiydi.
Yandaş televizyonların tümünde yasaklıyım yandaş olmayan televizyonlardan bir tek Tele1’e çıkabiliyorum.
Demek istediğim “muhalif medya” bile iktidarı kızdırmamak için benden uzak durmayı tercih ediyor.
Neyse ki; atılmak satılmaktan iyidir.
Seçime kadar ve sağlığım el verdiği ölçüde Tele1’de karşınızda olmaya çalışacağım. Bunun yanısıra zaman buldukça bu köşede içeride ve dışarıda olup bitenleri anlatmaya çaba göstereceğim.
Hiç kimsenin hiçbir yerde yazmadığı ya da yazamadığı yüzde yüz gerçekleri kim ne der ya da kim ne kadar kızar diye düşünmeden ve bedelini umursamadan yazmayı sürdüreceğim.
Hiç kimsenin küfesini sırtımda taşımadığım için kamburum yok ve kamburum olmadığı için dik durur çok uzakları net görmeye çalışırım.
Şimdiye dek olduğu gibi akıl , mantık ve vicdanla…
Silivri bu işin bonusuydu.
Yandaş medyanın ruh hastası, sapık ve kıt zekalı kalemşör ve silahşörlerinin beni hedef göstermesi işin en eğlenceli yanıydı.
Adamlar beni, benim için ölüm fetvası veren IŞİD’in adamı ilan edecek kadar salak ama aynı zamanda küstahlar. Başkaları da beni manşete çekerek Erdoğan’ın barışmak için her yola başvurduğu ve Merkez Bankası’nın milyarlarca dolar borç aldığı ‘BAE Başkanının ajanı’ olmakla suçlamıştı.
Kim ne yapar, ne söyler ya da davranır umurumda değil çünkü ben yalnız ve yalnız doğruları söyledim, söylüyorum ve Türkiye ve bölgenin kaderini belirleyecek seçimlere doğru çok daha fazlasını söylerim. Bildik televizyon ve gazetelerde sözde uzman ve azmanların yaptığı gibi saçma sapan, sığ ve düzeysiz yorum ve ‘analizlerle’ değil yüzde yüz ve on yıl geçse de doğruları kanıtlanacak gerçek bilgilerle.
RTÜK ne der bilemeyiz.
Sansür yasası kimin nasıl peşine düşecek göreceğiz.
Medyanın yaklaşık yüzde doksanını kontrol eden ve ona rağmen oy oranı hep %40’ın altında olan iktidarın durumu (Cumhur İttifakı) ortada.
Seçim zamanı yaklaştıkça iktidar muhalefeti susturmak ve kendi seçmenini kontrol altında tutmak amacıyla akıl almaz ve hayal ötesi yollara baş vuracaktır.
Sosyal medyaya kilit vurmak baş vurulacak en kolay yol.
İşe yarar mı henüz belli değil ama herkes her türlü sürprize hazırlıklı olmalı.
Muhalif olan, muhalif olduğunu söyleyerek samimiyetini kanıtlayan ve ülkenin geldiği durumdan mutsuz olan herkesin bir tek amacı olmalı...
“İktidarın kurnazca yarattığı ve muhalefetin oyuna geldiği iç ve dış politikadaki kargaşanın detaylarında boğulmak yerine tek bir hedefe kilitlenmek”
Bu hedef :
AKP yani Cumhur İttifakı’nın iktidarından kurtulmak .
Neden mi?
Elbette herkesin kendine göre birçok haklı nedeni var ama bana kalırsa en önemli neden
‘ ruh ve beden sağlığını korumaktır’.
Özellikle son on yılda iktidar; her konuda ve her alanda toplumu perişan etmek için her yola başvurdu ve her şeyi yaptı.
İktidar; ‘sürülerin güdülmesi’ ve ‘biat’ kültürüyle kendine sadık kitleler yaratmak istiyor.
İktidar; düşünmemizi, doğruları öğrenmemizi ve sağlıklı kararlar vermemizi istemiyor ve tüm gücüyle engelliyor.
İktidar; kendi kafa yapısına uygun bir ülke ve toplum yaratmanın derdinde.
Hani şu televizyonlarda ve sosyal medyada videolarını sıkça izlediğimiz bildik hacı-hoca takımının çerçevesini çizmeye çalıştıkları bir Türkiye.
İç ve dış politikasının tümü çelişkili ve karanlık bir Türkiye.
Kendi yaşamınız, çocuk ve torunlarınızın geleceği için buna DUR demek zorundasınız.
Seçimler bunun için
SON ŞANS.
Hiçbir teferruata takılmaksızın ya bu şansı kullanırız ya da teslim alınır yavaş tüketilmeli bekleriz.
Ruhen ve bedenen!