Mercedes Sosa ve Joan Baez’in ortak kaydını dinlemenizi önerdiğim “Gracias a la vida (Teşekkürler Hayat)” şarkısının son kıtasındaki dizelerden bazıları şöyledir:
“Bana çok şey veren hayata teşekkürler / yıkıntılardan ayağa kalkışı ayırabilmeyi / şarkımı oluşturan, sizin şarkınızla aynı olan şarkıyı oluşturan, / iki temel maddeyi; gülücüğü ve gözyaşını verdiği için teşekkürler”.
Veee işte yeni bir hükümet. Hoş geldin yeni hükümet! Senin yolunu gözlüyor üç önemli gün!
VARAN 1: 14 MAYIS DÜNYA ÇİFTÇİLER GÜNÜ
Dünya Çiftçiler Günü yeni adıyla World Farmers Organisation - Dünya Çiftçiler Örgütü (DÇÖ)- eski adıyla Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu'nun (IFAP) kuruluş tarihi olan 14 Mayıs 1984’ten bu yana her yıl kutlanıyor.
Denilebilir ki, 14 Mayıs geçti bile! Yok, bu yıl DÇÖ Genel Kurulu 21-24 Mayıs’ta Güney Afrika’da toplanıyor. Ana tema da şöyle: “Tabiata Olumlu Etki İle Dayanıklı Gıda Sistemleri İçin Çiftçilerin Çözümlerine Yatırım
(“Investing in Farmers’ Solutions for Resilient Food Systems with a Positive Impact on Nature”. Genel Kurul’da öne çıkacak etkinliklerden biri de “DÇÖ Genç”. Bu genç çiftçilerin küresel çapta ilk oluşturulan platformları. Yeni hükümetimizin kanadı olan partilerin gençlik kollarından katılım olur mu acep? Yoksa duymamışlar mıdır? Sağlık olsun mu? Olmasın bre!
Ülkemizde çiftçi sayısı giderek düşüyor, kente göç hızla artıyor. Bir de şu var: yaşlı nüfusun dağılımında çoğunluk kırsalda! Yüksek maliyetler, yetersiz teşvikler ve fiyatlardaki dengesizlikler tarımı öldürüyor. Birçok tarımsal girdi (tohumdan, yakıta, makineye dek) ve ürün ithal ediliyor, dışa bağımlıyız. Tarım ürünleri arzındaki yetersizlik bir yana bir de kalite ve verimlilik sorunsalı var (ilaç kalıntısı sorunu, gıda israfı vb). Bir söyle bin ah işit misali konu uzun ve karmaşık. Hadi bakalım kolay gelsin!
VARAN 2: 20 MAYIS DÜNYA ARI GÜNÜ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20 Aralık 2017 tarihinde aldığı kararla modern arıcılığın öncülerinden olan Anton Jansa’nın doğum günü olan 20 Mayıs’ı “Dünya Arı Günü” olarak ilan edilmiştir.
Tarım ürünlerinin birçoğunun yetişebilmesi ve dahi biyoçeşitliliğin sürmesi tozlaşmayı (polinasyon) sağlayan tozlayıcılara bağlı. Bu bağlamda öne çıkanlar da arılar! Ne kadar yoğun ve çeşitli arı, o kadar verimli mahsul anlayacağınız! Sorun sadece bal ya da arı ürünleri değil yani. Gıda güvenliği diye bir konu tartışılacaksa en büyük etmen olan arıların can ve mal güvenliği tartışılmazsa eksik kalacaktır! İklim değişikliği başta olmak üzere ekolojik ortam kalitesizliği nedeniyle arıların nüfusu azalıyor. Arıların soylarını devam ettirmeleri için gerekli kendi ürettikleri maddeler, tarımsal ilaçlama maddeleri gibi tüketmemeleri gerekli maddeler gibi trajik durumları Fuzuli’nin dediği gibi “Söylesek tesiri yok, sussak gönül razı değil”. Unutmayalım:
Arı yok, tozlaşma yok, bitki yok, hayvan yok, insan yok!
2023 Dünya Arı Günü teması da zaten şöyle: “Hepimiz arıların yaşamlarını sürdürebilmesine bağ(ım)lıyız (We all depend on the survival of bees)”!
Bir de arıcıların iklim değişikliği nedeniyle iklime uyumlu arıları tercih edip, diğer arı ırklarının yok olmasına neden olması, dışarıdan ithal arı getirilerek arı ırklarımızın bozulması gibi teknik sorunlar da var. Yani yine bir söyle bin ah işit misali!
VARAN 3: 22 MAYIS ULUSLARARASI BİYOÇEŞİTLİLİK GÜNÜ
Uluslararası Biyoçeşitlilik Anlaşması 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nde 150 ülke tarafından imzalandı. 29 Aralık 1993’de ise Birleşmiş Genel Kurulu’nda görüşülerek yürürlüğe girdi. Türkiye, bu sözleşmeyi 14 Mayıs 1997’de onaylayarak taraf ülkeler arasına katıldı.
Anlaşma özellikle sürdürülebilir kalkınma ve gelişme kavramları üzerine odaklanıyor. Hayvan, bitki, mikroorganizma çeşitliliği ve bunların ekosistemlerinin ötesine geçen anlaşma insanların gıda, güvenlik, barınma, ilaç, sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama haklarını da dikkate alarak sürdürülebilirliği daha geniş bir perspektiften ele alıyor.
Bu arada altıncı kitlesel yokoluş sürecinde olduğumuzu anımsayalım mı? Meraklısı ilgili kitaba bakabilir: E. Kolbert, Altıncı Yokoluş, Okuyan Us Yayınları. Bir de WWF’ın “Yaşayan Gezegen Raporu’na (Living Planet Report 2022) bakabilirsiniz.
Biyoçeşitlilik Günü’nün bu yılki ana teması ise şöyle: “Anlaşmadan Eyleme: “Biyoçeşitliliği Geriye Toparlayın/Geliştirin (
From Agreement to Action: Build Back Biodiversity)”
Biyoçeşitliliğin korunmasında ne dünyanın ne de Türkiye’nin performansı hiç de iç açıcı değil! Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na (UNEP) göre tabiat krizde! Dünya’da mevcut olduğu tahmin edilen 8 milyon dolayındaki bitki ve hayvan türünün 1 milyonu yok olma tehdidiyle karşı karşıya! Ekosistem bozulması da küresel nüfusun yüzde 40’ının esenliğini (iyilik halini) etkiliyor!
Biyoçeşitlilik ile ilgili önemli bir belge “Kunming-Montreal 2020 Sonrası Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi-GBF” belgesidir. Aralık 2022 itibariyle 196 ülke bunu kabul etmiştir. Bu belgede, biyolojik çeşitlilik konusunda önümüzdeki dönemde atılması öngörülen adımları ve hedefleri ortaya konmuştur. GBF, dört amaç altında, 2030 yılına yönelik, bazıları sayısal olmak üzere 23 eylem hedefini kapsamaktadır. Belge genel olarak, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin yaşama geçirilerek 2050’ye dek hükümetler tarafından acil dönüşüm eylem planlarının oluşturulmasını, bu amaçla, 2030 yılına kadar bozulan kara ve deniz küresel ekosistemlerinin %30'unun yenilenmesini, kara, içsular ve deniz alanlarının %30'unun korunması ve yönetimini, 2050 yılına kadar türlerin tükenme riskinin on kat azatılmasını, 2030 yılına kadar atık oluşumunun azaltılmasını, gıda atıklarının yarıya indirilmesini, ayrıca pestisitlerden kaynaklanan riskin %50 oranında azaltılmasını ve kentsel alanların yeşillendirilmesini içermektedir. GBF'de ayrıca, doğa temelli çözümler yoluyla iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi de kabul edilmiştir.
Biyoçeşitlilik riskine karşı yenilikçi finansal çözümler için yatırımlar gerekli. Bu bağlamda UNEP FI, yeni bir rapor yayınladı: “Sorumlu Yatırım İlkeleri (PRI) ve Biyoçeşitlilik İçin Finansman Vakfı (FfB)”. Bu bağlamda doğayla ilgili finansmanın yetersiz olduğu ve bunun için en azından 200 milyar doların harekete geçirilmesi çağrısı yapılmıştır.
Ülkemizin de sözde bir 2011-2020 Biyoçeşitlilik Stratejik Planı vardı. Bu Planda 5 stratejik amaç ve 20 hedef vardı. Temel’in klasik sorusuyla “Peki, ne oldi?” Soruyu şöyle sorsak mı? Ne olmadı?
Türkiye’nin bir biyoçeşitlilik haritası oluşturuldu ve geliştiriliyor. Biyoçeşitlilik kaybı konusunda yerel bilgilere sahibiz ama merkezi bir istatistik mevcut değildir. Şart midur? Elbette. Tanımladığını ölçemezsen, ölçemediğini yönetemezsin. Bu konuda ilginç bir web sitesi var, öneririz: “
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Ulusal Web Sitesi”
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF)’na göre ülkemizde biyoçeşitlilik kaybı konusunda alarm zilleri çalıyor. Bunun nedenleri arasında iklim değişikliği, aşırı doğal kaynak kullanımı, yanlış tarım, hızlı kentleşme, nüfus artışı, kirletici sanayileşme, çevre kirliliği, tarımda mekanizasyon, orman ve mera tahribatları (yangın dahil) sayılabilmektedir.
Bunun için şunlar yapılmalı:
“ -Türkiye’de daha fazla sayıda ve daha geniş alana sahip (yüzde 30) bir korunan alanlar ağının oluşturulması, daha güçlü, daha iyi korunan bir korunan alan yönetiminin gerçekleştirilmesi.
- Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak, kapsayıcı, paydaş katılımına açık, bilimsel esaslarla, uluslararası doğa koruma sözleşmeleriyle ve AB doğa koruma direktifleriyle uyumlu bir çerçeve Doğa Koruma Kanunu’nun kabulü.
- Korunan alanların etkin yönetiminde önemli sıkıntılara yol açan parçalı kurumsal yapının giderilmesi.
- Tür ve alan koruma/denetim çalışmalarından ziyaretçi hizmetlerine, yaban hayatı yönetiminden altyapı çalışmalarına, eğitim-araştırma-izleme faaliyetlerinden gönüllü ilişkilerine kadar geniş bir yelpazeyi içeren korunan alan yönetiminde etkinliğin arttırılması için yerel düzeyde yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi.
- Korunan alanlarda statü değişikliklerinden kaçınılması.”
SONSÖZ
Ey, yeni hükümet! Neosu, eskisi dahil liberalizme yüzünüzü dönmeyin! Arılara özel önem vererek biyoçeşitliliği ihya etmeye odaklanıp tarımı ve çiftçileri düştükleri sarmaldan kurtarma günleri işte! Ama unutmayın, ya eko-toplumculuk ya barbarlık! Hadi bakalım kolay gelsin!