Dünyamızın içinde olduğu bunalımın hem sosyolojik, hem ekonomik hem de ekolojik boyutları var. Küresel sunumu 15 Aralık 2020 tarihinde yapılmış olan “Önümüzdeki Sınır: İnsani Gelişme ve Antroposen” başlıklı 2020 İnsani Gelişme Raporu (İGR), insan ve doğa arasındaki ilişkiyi yeniden dengeleme ve insan yaşamını kalıcı olarak iyileştirmeye odaklanıyor.
Antroposen (insan çağı) dediğimiz yeni jeolojik çağda, insanlar gezegeni bilinçli olarak şekillendiriyor.
Bu yeni çağda, insani gelişme nasıl değişecek? İnsan özgürlüklerini, seçimlerini ve eylemliliğini genişleten ve aynı zamanda gezegenimizin üzerindeki baskıları ortadan kaldıran yeni bir yolu nasıl bulabiliriz?Bu sorulara odaklanan rapor, eşi görülmemiş bu pandemiden düze çıkışın çevresel ve sosyal olarak sürdürülebilir olabileceğini gösteren veriler sunuyor.Raporda deneysel nitelikteki yeni küresel endeks, bir yanda gezegensel baskıları azaltırken diğer yanda yoksulluk ve eşitsizliklerle mücadele etmenin zorluğunu gösteren, yeni bir insani gelişme ölçüsü getiriyor. Rapor ayrı bir yazı konusu elbette. Ancak şu kadarını belirtelim ki,İGR’na göre, insanlığın ve gezegenimizin, “İnsan Çağı” denilen tamamen yeni bir jeolojik çağa girdiği bu dönemde, tüm ülkelerin, insanların gezegene yaptıkları tehlikeli baskıları eksiksiz göz önünde tutarak kendi ilerleme yollarını yeniden tasarlamaları ve değişimi önleyen devasa güç ve fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmalarının zamanı geldi.
Bu bağlamda yerel üret-yerel tüket savsözü ile minimalizmi birleştirince ortaya içinden geçtiğimiz hafta çıkıyor: Tasarruf ve Yerli Malı Haftası
İlk kez 12-19 Aralık 1930 tarihlerinde kutlanan Tasarruf ve Yerli Malı Haftası’nı 30 Kasım tarihli Cumhuriyet gazetesi, okuyucularına özetle şöyle duyurmuş:
“ 12Aralık’ta başlayacak olan Tasarruf haftası için Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti (M.İ ve T.C.) tarafından hazırlanan izlenceye göre hafta boyunca, Ankara ve İstanbul radyolarından milli iktisat ve tasarrufa ait TBMM Başkanı Kazım Özalp Paşa ve İktisat Bakanı Mustafa Şeref Bey konuşmalar yapacaklardır.”
Flim, afiş vb. gereçlerle kutlanan haftanın açılış konuşmasında Başbakan İnönü’nün, iktisadî bunalımdan çıkış için tasarruf ve yerli malı kullanımının önemini vurgulamış; bu anlamda Cemiyet’in önerilerine kulak verilmesini istemişti.
Yerli malına tanımsal bakış
Kamu İhale Kurumu’na göre (12.12.2002, DK-8 sayılı karar), tamamen Türkiye’de üretilen veya üretim sürecinin önemli bir aşamasının ve ekonomik yönden gerekli görülen işçiliğin esas kısmı Türkiye’de yapılan ürünler yerli malı olarak kabul ediliyor. Sanayi odaları, buna bir de sanayi sicil belgesine sahip bir kuruluşça üretilmiş olmasını ekliyor. Turquality markasını ve 869 barkodunu da anımsatalım. Bir ürünün gerçekten yerli mal ve hizmet olması için bizce şunlar önemlidir:
a) tasarımının (patentinin), üretimindeki işçiliğin, malzemenin, teknolojik girdilerin büyük oranda yerli olması –bunların ölçümü katma değer hesaplamalarıyla yapılmalı- ,
b) halkın toplumsal çıkarına yönelik nitelikte,
c) halk kültürüne uygun geliştirilmiş özellikte olması gerekir.
Yerli malı kullanımı ve sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirliğin üç boyutlu bir kavram olduğunu birlikte anımsayalım: iktisadî, toplumsal ve ekolojiksürdürülebilik boyutları.
YMK ve iktisadî sürdürülebilirlik: Yerli malı kullanımı içinde olduğumuz iktisadî bunalım döneminde yurtiçi istemi canlandırmak, yerli işletmelerin kapanmasını önlemek için önem kazanmıştır. Hatta bu konu, iktisadî korumacılık olarak, hem bilimsel hem popüler çok sayıda kitap ve makaleye konu olmaktadır. Kendine koruma uygulayıp, çevre ülkelere serbestlik öneren merkez ülkelere ne demeli?
YMK ve toplumsal sürdürülebilirlik: İktisadî bunalım döneminde işsizlik ve onun getirdiği yozlaşmaöne çıkar. Yerli malı kullanımı, yerli mal ve hizmet üretimini arttırarak ülke insanının iş ve aş bulmasını sağlayabilmektedir. Ancak işverenler, daha çok işi daha az işçiye, daha az ücretle yaptırmak biçiminde bir manzara çizerse (son istatistikler hep böyle söylüyor!) bu andığımız yarar gerçekleş(e)mez. Beri yandan, ulusal ve yerel ürünler, kültür emperyalizminin de olumsuz etkilerini – McDonaldlaştırma ya da Cocacolonization vb.- anımsarsak daha da yeğin vurgulayalım,kültürel olarak ortadan kalkmamalıdır. Örneğin, şalgam suyu, otlu peynir gibi yörel ürünlerin, küresel ürünler karşısında varlıklarını sürdürebilmesi de yerli malı kullanımına dayanır. Yoksa, konu, ürünün ekonomik boyutundan öte, tektipleştirici, standartlaştırıcı bir yaşam biçiminin dayatılması anlamına gelir. Bu da halkların ekinsel çeşitliliğini ortadan kaldırıp, kültürel yayılmacılığa yol açar.
YMK ve ekolojik sürdürülebilirlik
Yerli malı kullanımı, tedarik-üretim-satış-satış sonrası hizmetlere dek tüm süreçlerde ; a) malzeme, b)işçilik c)enerji d)para ve e)bilginin lojistik akışlarında çevresel maliyetleri azaltır. Söz ettiğimiz maliyetler bireylerin, işletmelerin ve ülkenin karbon ayakizi niceliklerini yukarı çeken kalemlerdir. Örneğin, tarımda ve gıda sanayinde bunu net biçimde görebiliriz. Yerli malı kullanımında, işletmeler, birbirleriyle girdi-çıktı ilişkisi kuracakları için işletmeler arası bir ortakyaşarlık (simbiyoz), ekolojikmaliyetleri aşağıya çekebilecektir.
Sonuç
Bu bağlamda, tüketicilere, yerli işletmelere, küyerel aktöreyle düşünüp davranan uluslararası işletmelere, halkçı-toplumcu devlet aygıtındaki yasama-yürütme organlarınaçok iş düşmektedir. Ne diyor Sezen Aksu: hadi bakalım kolay gelsin / bir acayip zor yarış / pek hesaplı ince iş!