Türkiye, toplumun kaderinin yeniden belirleneceği tarihsel bir dönemece girerken, Erdoğan-AKP iktidarı ideolojik ve politik inisiyatifini yitiriyor. Siyasal İslamcı hareketin ideolojik ve siyasal hegemonyasının büyük ölçüde kırıldığı görülüyor. İslamcı faşizan blok, her iki kanadıyla, ideolojik çıkış alanlarına doğru daralarak toplumsal desteğini yitiriyor. Sözünü ettiğimiz tarihse dönemeç, içine girilen seçim düzlemidir. Toplumda AKP iktidarının yenilgiye uğratılacağı duygusu güçleniyor. İslamcı hareketi iktidara taşıyan bütün koşullar, belli başlı bütün iç ve dış dinamikler değişmiş durumda. Erdoğan-AKP iktidarının, “kutlu dava” diye niteledikleri şeri bir rejim ve düzen kurma amacı, 20 yıllık yönetime karşın dramatik bir başarısızlık ile karşı karşıya. Her fırsatta ifade ettiğim gibi; İslamcı hareketin düşük yoğunluklu da olsa bir şeriat rejimi kurmaya gücü, birikimi, tarihsel kaynakları, görgüsü ve bilgisi yetmiyor. Dolayısıyla Cumhuriyeti büyük ölçüde imha eden İslamcı iktidar, yerine kendi rejimini tam olarak kuramamanın krizini yaşıyor. Bu durum, ülkede yaşanan siyasal gerilimin de başlıca kaynağını oluşturuyor. Sanılanın aksine, AKP’nin seçimden kaçma olanağı bulunmuyor. Çünkü, İslamcı iktidarın tek meşruiyet kaynağını seçimler oluşturuyor. Bu nedenle, seçimlerden önce bir kaos ve çatışma ortamı yaratmaya yönelik bazı örtülü operasyonlara yönelse bile, halkın önünden sandığı kaçırma olanağı bulunmuyor. Dolayısıyla, seçimleri almak için yapılacak her türlü yasadışı girişim (hile, seçim sonuçlarını değiştirme, baskı, tehdit vb) esas olarak seçim günü devreye sokulacaktır. Seçimleri erteleme girişimi, bir olasılık halinde önümüzde bulunmasına karşın, böyle bir kararı almak ve uzatmak çok zordur. Dahası, böyle bir karar büyük bir iç veya dış yıkıma (savaş, iç savaş, yıkıcı deprem, siyasal suikastlar vb) bağlıdır. Peki bütün bunlar olamaz mı? Elbette olabilir. Ancak, iktidar ya da İslamcı faşizan blok bu fırsatı (momenti) kaçırmış görünüyor. İç siyasi ihtiyaçlara yönelik olası bir Suriye operasyonunun (savaşının) önünü Rusya’nın kestiği biliniyor. Diğer taraftan, AKP iktidarının kaybetme olasılığı güçlendikçe, onunla sembiyotik ilişki içindeki çevrelerin de bir saçılma eğilimine girdikleri gözleniyor. Bu nedenle “Beşli Çete” mensupları CHP lideriyle görüşmeye çalışıyor. İTTİFAKLAR VE TARİHSEL GÖREV Bugün siyasal sorumluluk ve tarihsel görev, İslamcı faşizan iktidara son vermektir. İslamo-faşist bir rejimin kurulmasını önlemektir. Bunun için yapılması gereken ilk iş, cumhurbaşkanlığı seçimini almak, AKP-MHP iktidarına son vermektir. Millet İttifakı’nın burjuva karakterinden hiçbir sosyalistin kuşkusu yoktur. Sanmıyorum ki, bu ülkede tek bir sosyalist böyle bir ittifaka “devrimci” ve “toplumcu” görevler yüklesin. Esas olan sorumluluk ve görev, yakın ve vahim tehlikeyi önlemektir. Gericiliği ve faşizmi yenilgiye uğratmaktır. Ardından mücadelenin ikinci evresi gelecektir. Bu bağlamda, Sosyalist Güç Birliği’nin kurulması çok önemli bir gelişmedir. Sosyalist hareketin belli başlı ana akımlarının önemli bir bölümünün içinde yer aldığı, toplumun çeşitli kesimlerinden çok sayıda sosyalisttin de desteklediği bu güç birliği, seçim sonrasında ülkenin güvencesi olacaktır. Mücadelenin ikinci evresini taşıyacak güç, esas olarak soldur, sosyalistlerdir. Solun, liberalizmin, İslamcı hareketin ve Kürt milliyetçiliğinin bozucu etkisiyle, uzun süredir bu toprakların devrimci birikimi ve yurtseverlik damarından koptuğunu biliyoruz. Bu durumun solda yarattığı tahribat ağır olmuş, meşruiyet alanını daraltmış ve kitleselleşmesini engellemiştir. İşte Sosyalist Güç Birliği, bu tutumun aksine, solun tarihsel referans alanlarına, bu ülkenin ilerici kaynaklarına geri dönüşünün yolunu da açmıştır. Bu anlamda, Sosyalist Güç Birliği bileşeni parti ve hareketlerin (Sol Parti, TKP, TKH, Devrim Hareketi) 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları / açıklamaları, çok önemli tarihsel değişimi işaretlemektedir. Sosyalist Güç Birliği, eğer varlığını korur ve büyütürse, siyasetteki dengeleri de değiştirecektir. SOL ELEŞTİRİ VE HDP’NİN ROLÜ Merkezinde HDP’nin bulunduğu, TİP, EMEP, TÖP, EHP, SMF gibi sosyalist parti grupların yer aldığı “Emek ve Özgürlük İttifakı” da önemli bir odaktır. Solda yer aldığı tartışmasız bir oluşumdur. Geniş bir Kürt seçmen tabanına dayanması nedeniyle 2023 seçimlerini doğrudan etkileme kapasitesine sahiptir. Bu anlamda, Millet İttifakı dışındaki her iki oluşum, Türkiye’nin önüne yeniden sağcı bir seçenek konulmasını önleyecek başlıca güç merkezini oluşturmaktadır. Dolayısıyla; CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti arasında kurulan, Deva ve Gelecek Partisi’nin katılımıyla genişleyen Millet İttifakı’nın en önemli eksiği, hiç kuşkusuz sol ya da daha doğru bir ifadeyle sol eleştiridir. Çünkü hem bu ittifakın hem de ülkenin sol bir eleştiriye ihtiyacı vardır. Bu boşluğu, potansiyeli itibarıyla Emek ve Özgürlük İttifakı bir ölçüde doldursa bile, söz konusu ihtiyacı esas olarak karşılayacak odak Sosyalist Güç Birliği’dir. Kürt hareketinin yapısal ve tarihsel özellikleri nedeniyle söz konusu boşluğu doldurması imkânsız olmasa bile, zordur. YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.