Planların tek başına, gerçeklerin ise takımla birlikte yürüyeceği gerçeğini rakibine öğreten bir Fenerbahçe seyrettik.
Bütün mesele büyük görünmek değil gerçekten büyük olmaktı. Galatasaray taraftarının açtığı pankartla hiçbir papatya gül olamazdı!
Oyuna baktığımızda;
Fenerbahçe, teknik özelliğe sahip oyuncuların ayağa paslarıyla oyuna iyi başladı. Yediği golde Sosa'nın Kerem Aktürkoğlu'nu kaçırması defansın beklemediği bir andı.
Pozisyona ani yakalanan defans hattı, geri koşmak zorunda kaldı. Kerem'in çabukluğu golü getirdi.
Fenerbahçe'nin attığı golde, İrfan Can'ın Kerem'den harika sıyrılışı ve Mesut'a müthiş asisti, Avrupa standartlarında bir goldü. Attığı golle Mesut olan Mesut, topu orta sahanın gerisinden alarak harika golün fotoğrafını Galatasaray ağlarına astı.
"Suç ve Ceza, Goriot Baba, Büyük Umutlar" gibi klasikler nasıl dünya klasiği ise; İrfan'ın klas pasını topu 50 metre sürerek golle bitiriş de bir futbol klasiğiydi.
Maçın uzatma dakikalarında ise; Crespo yorgun güneş gibi cama vurdu. Fenerbahçe'ye galibiyeti getiren attığı şık golle "BİNGO" yaptı.
Genç kaleci Berke maç boyunca kalesinde devleşti. Kim Min Jae maçın Superman'ydi.
Oyunun sonlarına doğru Serdar Aziz, Rossi ve Serdar Dursun'u oyuna alan Pereira enerji takviyesi yaptı. Bu değişiklikler yerinde dokunuşlardı.
Fatih Terim'in kenardan eliyle koluyla oyuna müdahaleleri, bana vapurda akordeon çalan çocuğu anımsattı. Takımını iyi yönetemedi. Yanlış oyuncu değişiklikleriyle kaybetmeye sözleşme yaptı.Kredi limitini aştı. Oyundan çıkmamış topa ayağını uzattı. Haksız yere hakeme itiraz ederken, maskesinin görünen tarafıyla bile yüzü kızarmadı. Kırmızıyı yedi, çekti gitti.
Sonuç olarak, Fenerbahçe takım halinde iyi oynadı. Galibiyet sonrası misafir adabını yitirmedi. Ful stad'da kalabalık agresif seyirci önünde, sahaya atılan çakmak, saat, anahtar gibi maddeler atmosferinden başı dik çıktı. Rakip sahada maçın sonlarına doğru 10 kişi kalan, Fenerbahçe ruhuyla oynayan, ezeli rekabetin en delikanlıları, oynadıkları güzel futbolla galibiyeti hak etti.