Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve gazeteci arkadaşlarımıza yönelik saldırılar ve yeni hedef göstermeler, ‘’Tarih tekerrür mü ediyor?’’ sorusunu akıllara getiren 12 Eylül öncesi günleri çağrıştırıyor... Eski yaraları kaşımak, kin ve nefret tohumlarını yeniden yeşertmeye çalışmak kimsenin yararına değildir. Koca Yunus’un dediği gibi, ‘’Adımız miskindir bizim/ Düşmanımız kindir bizim.’’ Kin, nefret ve intikam duygularıyla bir yere varmak mümkün değildir.
Ancak, tarihten dersler çıkarabilmek için zaman zaman dönüp geriye bakmak gerekir…
12 Eylül darbesinden önce, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in, MHP ve ülkücü kadrolara bir buyruğu vardı: ‘’Davadan döneni vurun! Ben dönersem, beni de vurun!’’ Türkeş’in o o buyruğu sanki bu günlerde yeniden hayat buluyor. Neredeyse 40 yıl sonra, ‘yeni’ ülkücülerin ‘eski’ ülkücülere saldırmaya başlamaları romanlara, filmlere konu olabilecek trajik ve ‘’takdiri ilâhi’’ bir durumdur. Önlem alınmazsa, toplumun diğer kesimleri de bu saldırılardan payını alacak, terör örgütlerinin yaratacağı provokasyon ortamında at izi it izine karışacaktır. .
Ders alınması gereken 12 Eylül’den bu yana köprülerin altından çok sular geçti. Darbeden sonra, devrimciler ve ülkücüler aynı hapishanelere dolduruldular. Sıkıyönetim mahkemelerinde eşit koşullarda yargılandılar. Alparslan Türkeş, ‘’Fikirlerimiz iktidarda, biz ise hapisteyiz.’’ sözünü o zaman söyledi. 12 Eylül’ün ‘beşli çetesi’nin lideri Kenan Evren, uyguladığı, ‘’ karıştır, barıştır’’ konseptiyle, devrimcilerle ülkücüleri, cezaevi koğuşlarında, aynı hücrelerde, yan yana yaşamaya zorladı. O günlerde, çalıştığım gazetede, Cüneyt Arcayürek’in aldığı özel izinle, Mamak Askeri Cezaevindeki tutuklularla röportaj yapmaya gitmiştim. Devrimcilerle ülkücüler aynı koğuşlarda yan yana ranzalarda yatıyorlardı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz’ü öldürmekten sanık İbrahim Çiftçi ile DEV-YOL davasından yargılanan sol öğretmen örgütü Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER)’ in Ankara Şubesi Başkanı Ali Başpınar aynı hücrede, yan yana kalıyorlardı. Eskiler, ‘’Her musibette bir hayır vardır’’ derler. Darbecilerin o travmatik uygulamaları sonunda Devrimciler Ülkücüler aynı karavanaya kaşık salladılar, birbirleriyle iletişim kurdular. İnsan, tanımadığı, bilmediği şeylerden korkar. Solcular ve sağcılar, bu buluşmalardan sonra korku duvarlarını aşarak birbirleriyle ve kendileriyle yüzleştiler. Onları birbirine kırdıran sınıf düşmanlarının ortak olduğunu kavradılar. Sonraki yıllarda, dışarıda da sürdürecekleri arkadaşlıklar kurdular. Benim de böyle arkadaşlıklarım oldu.12 Eylül’den önce, eli kana bulaşmamış bazı ‘eski ülkücü’ arkadaşlarım var hâlâ…
Geçen 40 yıllık süre içinde, Türkiye’de ve dünyadaki koşullara ve toplumsal değişmelere bağlı olarak bazı devrimciler ve ülkücüler değişerek farklı yönlere evrildiler. Ancak, ülkücü kesimdeki ‘agresif ruh’ yok edilemedi. Bu ruh, paslı bir hançer gibi, bir gün kullanılmak üzere hep bir yerlerde saklandı. Ancak, artık solcularla çatışma ortamı içinde değillerdi. Başka partilere dağılmış eski ülkücü ağabeyleriydi artık hedef. O ağabeyler; eski partilerine eleştiri yönelttiklerinde iş değişti. Paslı hançerler kınlarından çıkarıldı. Bumerang sarmalı devreye girdi. Türkeş’in, bir zamanki ‘’Davadan döneni vurun!’’ sözü ‘’eski ağabeylere’’ saldırılarla yeniden hayat buldu.
Selçuk Özdağ ve gazeteci arkadaşlarımıza yönelik saldırılarda 12 Eylül öncesine benzer görüntülere tanık oluyoruz. Devlet Bahçeli’nin Twitter paylaşımları sorunludur. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın açıklamaları kışkırtıcıdır. Ülkü Ocakları yöneticilerinin, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısına yönelik paylaşımları provokasyon içeriklidir; MHP ve ülkücüleri soruşturduğu için katledilen Savcı Doğan Öz cinayetini anımsatmaktadır. Bu açıklamalar MHP Genel Merkezinin bilgisi ve onayıyla mı yapılmaktadır? Unutulmamalıdır ki, bu yel, her zaman böyle esmez; bu tırpan da her zaman böyle kesmez. Bir gün devran değişir; keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner… Yeni bir iktidar seçenekleri ortaya çıktığında, bu saldırıları gerçekleştirenler ve onları arkalayanlar fukara sümüğü gibi ortada kalır. Sümen altı edilen dosyalar bir bir önlerine konur. 12 Eylül’den ders almayanların, en azından yakın geçmişteki FETÖ örneğinden ders almaları gerekir. Değirmen taşlarının işleyiş yöntemi budur…