Yas tutmak, tutabilmek en insani özelliklerimizden biridir. Yas tutabildiğimiz kadar iyileşiriz. Kaybımızı kabullenip, yeniden dengemizi bulabilmek ve yeniden bağlanabilmek için yas duygusuna ihtiyacımız vardır. Her kültürde yas saygın bir duyguyken modern zamanlarda adeta ekonomik bir düşman olarak algılanmaya başlamıştır. Yas kapitalist sistemin düşmanıdır. Yas tutan insan kendi içine döner. Hayatın anlamını var oluşunun sebebini sorgular. Kayıp demek bir daha hayatın asla eski haline dönemeyeceğinin farkında olmak demektir. Bu nedenle bu zombi sistem, yas tutmamıza izin vermez. Yas tutan birey gerçeğiyle yüzleşir. Hem de gerçeğin en yalın haliyle yani ölümle. Bilir ki aslında zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. İşte böğrümüze inen o hiç unutmadığımız alçak tekmeler bu zombi sistemin eklemleridir. Yasınızın düşmanıdır. Çünkü şov devam etmeli ki sistemin yerin altına gömdüğü bedenleri unutalım. Sadece sayılar aklımızda. Soma’da 301 madenci… 301… Bartın’da 41 madenci…41 ve daha önceki sayılar. Ne kadar hızlı unutursak o kadar iyi. Hafızasız anısız acısız tıpkı sinsi bir beyin kanaması gibi… Kendini unut insanlığını unut duygunu unut bedenini unut en son günışığını unut…
Psikanalist ve yazar Darian Leader kapitalizmin yas duygusuna düşmanlığını anlamaya çalışır. Der ki, bu zombi meselesi tesadüfi değildir. Nasıl oluyor da özellikle gençler arasında bu saçma sapan zombi filmleri bu kadar seviliyor. Bu hevesin sebebini değişen ölüm ve yas algısıyla açıklıyor. Çünkü küçüklüğümüzden beri bizlere yas duygusunun ve yas tutma davranışının ertelenmesi öğütleniyor. İçsel bir veda acının duyumsanması ve kaybın bıraktığı derin boşluk acilen gözden gelinmeli ve ivedilikle unutulmalı. Ölümü anlayamadığımız için yaşayamıyoruz da. Sahi bir dizi adı değil miydi, yaşayan ölüler?
Kayıplarımızın ardından yas tutmalıyız. Unutmamalıyız. Geçiştirmemeliyiz. Hayatlarımıza hiçbir şey olmamış gibi devam ettikçe daha da hastalanıyoruz. Daha da insanlığımızdan uzaklaşıyoruz. Freud yas ve depresyonu birbirinden ayırırken çok önemli başka bir noktaya dikkat çeker: Depresyondaki birey, kederin yanı sıra değersizlik ve suçluluk duygularıyla mücadele eder. Oysa yas tutan bireyin hissettiği kederdir. Evet, acı çeker ama değersizlik ve suçluluk hisleriyle savaşmak zorunda değildir. Yas, bireyin kendi benlik değeri konusunda kuşkular yaratmaz. Oysa depresyonun en çıkmaz sokağı burasıdır; değersizlik duygusu. İşte bu nedenle yas tutamazsak hastalanırız. İnsanlığımızı unuturuz.
Acımız çok büyük. Yasımız da büyük olmalı. İşte bu nedenle kömür karasının arasında aydınlıkla ışıldayan bu gülüşleri unutma Türkiye. Yerin altında namusuyla emeğiyle ekmek parasını kazanan bu onurlu insanlar sayı değildir. İnsanlık onurudur. Ve sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında… Bir İngiliz madenci şarkısında söylenildiği gibi: “Hiçbir borç silinmeyecek,/ çaldığınız o hayatlar var ya…” Ant olsun ki silinmeyecek. Bu gülüşü unutma Türkiye…
16 Ton (İngiliz madenci şarkısı)
“Kendi mezarlarımızı kazıyoruz,/ kürüyoruz toprağı kendi üzerimize,
Hem ölü gömücü,/ hem ceset, demeli bize.
Girin hele içeri, memnun mesut,/ Beğenmeyen çeksin gitsin,
Başkaları sırada, bölük bölük,/ Para için her şey, para için.
Eller kollar çarpılmış, kir pas içinde, ezik,/ hadi insenize aşağı,
Ağladığında çocuklarınız,/ Papaz edecek işte duanızı.
Vakti gelecek,/ biz ölüler, uyanacağız,
Ama beyaz kefenlerle değil,/ siyahlar içinde yukarı çıkacağız.
Ve ocaklardan fırlarken,/ gözlerimiz yuvalarına kaçmış, paçavralar içinde,
Sıcak odalarındaki beyler,/ artık gülemeyecek öyle.
Hiçbir borç silinmeyecek,/ çaldığınız o hayatlar var ya,
Ödemesi peşin,/ ve bu sefer tamamı bir defada.”
*Ümit Kıvanç / 16 Ton Belgeseli