Soru basit ve net: 12 yaşındaki bir çocuk bir tekstil atölyesinin asansöründe neden can verir? 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nden bir gün önce. Babası henüz 10 gün önce Almanya’ya sığınmış annesi, ablası ve iddiaya göre Ahmet Haskiro bir tekstil atölyesinde çalışıp hayatta kalmaya çalışıyordu. Fakat Ahmet Haskiro 12 yaşında hayatta kalamadı. Soru basit ve net: Neden? Bu bir asansör kazası mı, iş cinayeti mi? BİRTEK-Sen Adana temsilcisi Tugay Bek, Ahmet’in ölümünün araştırılması için ellerinden geleni yapacaklarını belirtirken, patron baskısı nedeniyle işçilerin beyanda bulunmaktan çekindiğini anlatıyor: "İşçi arkadaşlarının aktardığına göre Ahmet 1500 lira haftalık karşılığında çalışıyordu. Ahmet’in annesi ile 14 yaşındaki ablası Merve ise haftalık 3 bin 200 lira alıyor. Konfeksiyon sektöründe Suriyelilere asgari ücret dahi çok görülüyor. Öğrendiğimiz kadarı ile patronlar iş cinayetinin kendi istedikleri şekilde kapatılması karşılığında Haskiro ailesine 500 bin lira “kan parası” ödemeyi teklif etmiş."

YİTİRİLEN MESLEK AHLAKI

Soru açık ve net: Ahmet Haskiro’nun ölümünden kimler sorumlu ve yargılanacaklar mı? Bu feci ölüm araştırılacak mı, araştırılmaya değer görülecek mi? Yoksa tutuklanan üç kişiyle sınırlı mı kalacak? Sadece resmi makamlar tarafından değil mesela bağımsız gazetecilik tarafından. İş cinayetleri neden ana akım medya (ne demekse) tarafından doğru dürüst haber değeri taşımıyor? Plaza köşecileri oldum olası ne solcu gazetecileri sever ne de işçi haberlerini… Patronların keyfi kaçmasın falan. Aklıma ilk gelenler böyle etraf kötü kokuyor gibi yüzlerini buruştururdu zamanında solcu okurlara ‘gazete satan’ sözüm ona aydın gazeteciliği yapan harisler. Nasıl olsa rezil olmak yok. Yalan haber bile yapsalar (ki yaptılar), utanmadan sokağa çıkarlar. Yüzleri yok ki utansınlar… Asansör Kabini İle Duvar Arasında Sıkışan 11 Yaşındaki Ahmet, Hayatını  Kaybetti Bu ‘gevşeklik’ değerli hocamız Mina Urgan’ın dediği gibi Özal döneminden kalma. Kimsenin yapmadığı kötülüğü yaptı, der. Aynen öyle, sınıf atlamak için her şey mûbah. Öyle de oldu gerçekten. Nasıl savaşta önce gerçekler ölüyorsa rant mücadelesinde de ahlak ölüyor. Ölümünün 24. Yılında hocamızı buradan anarken anılarında yer alan hayıflanmasını da hatırlatmak isterim. Varlıktan darlığa düşen ailesini geçindirmek Mina Hoca’ya kaldığı için yeterince sınıfsal mücadele içinde olamadığını düşünüp üzüldüğünü aktarır. Yakın dostu Behice Boran’ı bol bol anlatır, onun duruşuna cesaretine olan hayranlığını dile getirir. İki tarihi karakter iki üniversite hocası. Kendilerine öğretmen derler. Ben niye milletvekili oldum ki, araştırma yapıp ders verecektim, der Behice Boran. İşte nerden nereye… Önce ahlak ölür dedik ya eğer ölen ‘aydın ahlakıysa’ işte o zaman kıyamet kopar…

AHMET HASKİRO'YU KİM ÖLDÜRDÜ?

Sahi kıyamet kopsa keşke. Bir çocuk öldüğünde kıyamet kopsa. Bundan 11 yıl önce pres makinesinde can veren adaşı Ahmet Yıldız öldüğünde mesela… İşvereni 30 bin TL cezayı 24 ay taksitle ödedi ve bitti. Şimdi 11 yıl sonra 12 yaşında Ahmet Haskiro öldü. Son 11 yılda, çalışırken ölen çocuk sayısı 696. Çocuk işçiliğine yasal zemin olan mesleki eğitim merkezleriyle (MESEM) yüz binlerce çocuk atölye ve fabrikalara sürüldü. Eski adıyla çıraklık diyebileceğimiz bu eğitimin verildiği merkezlerin ciddiyetle denetlenmesi şart. 1 yılda aynı iş yerinde 3 kez iş kazası geçiren MESEM’li Temirhan’ın parmaklarında his kaybı oluşmuş ve işten atılmış örneğin… Konu ağır ve sıkıntılı. Ama esas soru şimdilik başka: Ahmet Haskiro’yu kim öldürdü?

VE ACI AMA GERÇEK: SIRADAKİ ÇOCUK İŞÇİ KİM?

"…Bu sıralarda pek revaçta olan bu tür bir hoşgörüyü savunanlar, aslında insanlara ve topluma karşı sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun, “bana ne’ci” bencil kişilerdir bence. Kendileri hiçbir şeye inanmadıkları için, her türlü düşünce sapıklığına, her türlü ahlâk düşkünlüğüne kayıtsız kalırlar. “Başkalarına karışmamalı” derler. Tam tersine başkalarına karışmalı, başkalarının yanlış düşüncelerine de, yanlış davranışlarına da karışmalı. Örneğin herifin biri, sokak ortasında yanındaki kadını dövüyorsa, aralarına girmeli, bunu yapmaya hakkı olmadığını söylemeli o herife. Kadıncağızı onun elinden kurtarmalı. Böyle davranışları serinkanlı gözlerle seyretmek, hoşgörü değil, rezil bir vurdumduymazlıktır ancak. Böylelerine göz yummak, onlara cesaret vermektir aslında. Böylelerine karşı kesin cephe alınmalı, böyleleriyle acımasızca savaşmalı. Ben tarafsız değilim. Açık seçik taraf tutuyorum. Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım. Sosyalizmden, sevgiden, kardeşlikten, aydınlıktan yanayım…" (Alıntı: Mina Urgan/ Bir Dinazorun Anıları s:6) Saygıyla…