“Ortodoks iktisat” denilen ve akademide bütün iktisat öğrencilerine ezberletilen doktrinin adeta bir amentü gibi benimsediği bir tez vardır: Asgari ücreti arttırırsanız ülkede işsizlik artar. Bu tez basit bir arz ve talep grafiği ile öğrencilere anlatılır. Burada verip temelden yanlış ve aşırı basit olan o grafikle kafanızı karıştırmayacağım. İlgilenenin bulması 5 dakika sürmez. Dünyanın en yaygın propaganda edilmiş efsanelerinden biridir çünkü. Hiçbir zaman gerçek hayatta doğru dürüst test edilmemiş bu efsaneyi David Card, Joshua Angrist and Guido Imbens gerçek dünya için test ettiler. Ve ne buldular dersiniz? Muhafazakar/liberal Ortodoks iktisadın emin olduğu bu “kesin” (!) bağlantı gerçek dünyada hiç de öyle gözükmedi. Bu iktisatçılar üstelik sendika çalışanı ya da solcu filan da değildi. Sadece gerçeği ölçmüşlerdi. Asgari ücretin işsizliği zorunlu olarak arttırmayacağını ABD özelinde ortaya çıkaran çalışmalarıyla 2021 yılında Nobel aldılar. Fakat muhafazakar/liberallerin egemen olduğu o ders kitaplarında zerre değişiklik olmadı. “Asgari ücret mutlaka işsizlik yaratır” safsatası öğrencilerin beyinlerine şırınga edilmeye devam ediliyor. Şu günlerde Türkiye’de asgari ücret için temmuz başında bir ara zam yapılması konuşuluyor ve belli bir egemen iktisat çevresi yukarıdaki safsatanın Türkiye için olan versiyonunu papağan gibi tekrarlamakla meşgul: Asgari ücretteki artış sadece işsizlik yaratmaz; üstelik aynı zamanda enflasyona da sebep olur. Zira zavallı işverenler, maliyetleri artacağından çaresiz zam yapacaklardır.

Gelin bu alaturka safsata hakkında da birkaç kelam edelim.

Öncelikle son yıllarda milli gelirde emeğin payına bakalım. Aşağıdaki tablo durumu gösteriyor. 2020 yılı 1. Çeyreğinde GSYH içinde emeğin payı %39,1 iken 2022 1. Çeyreğinde %31,5’a düşmüş. Peki aynı dönemde enflasyon ne olmuş? TÜİK’e göre bile 2020 mart ayında enflasyon yıllık olarak %11,86’dan 2022 mart ayında %61,14’e çıkmış. Yani emek gelirleriyle enflasyon arasında öylesine acele ve basit bir korelasyon kurmaya heveslisiniz madem, kuracağınız ilişki ancak şöyle olabilir: Emek gelirleri düştükçe enflasyon artıyor!

Gelelim asgari ücrete…

Şu andaki kurla net asgari ücret olan 4253 TL topu topu 256 dolar ediyor. Uzun uzun rakamlara boğmayayım yazıyı. Türkiye OECD içinde en düşük asgari ücretlerden birine sahip ve Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine göre ise en düşük… Bir örnek verelim 2020 yılında Almanya’nın asgari ücreti 1584 avro, Fransa’nın 1540 avro iken Türkiye’de asgari ücret 440 avroydu. Bugün o ülkelerin asgari ücreti aşağı yukarı benzer seviyelerde ama Türkiye’de asgari ücret 242 avroya düştü. Buna karşılık aynı sürede enflasyonun ne kadar yükseldiğini birkaç satır önce verdim. Yeri gelmişken Türkiye’de asgari ücrete, TL olarak nominal zamların fena olmadığını çünkü iktidarın amacının neredeyse herkesi asgari ücretle çalıştırmak olduğunu ekleyelim. Bu politika sonucunda Türkiye’de asgari ücretle çalışanların toplam çalışanlara oranı yıllar içinde yükseldi ve şu anda bu oranın Avrupa’da en yüksek olduğu ülke Türkiye. Bütün bu sürede ise TÜİK enflasyonuna göre bile, asgari ücretin reel satın alma gücü feci şekilde düştü. Hal böyleyken bunun enflasyonu frenlemeye bir etkisi oldu mu? Hayır olmadı. Varsa bir etki tam tersi bir etki: Ücretleri, ister milli gelir içindeki payları, ister reel satın alma güçleri, ister dolar veya avro cinsinden ölçün sonuç değişmiyor: Ücretler düşerken enflasyon da yükseliyor.

PEKİ NEDİR BU SÖZÜMONA “PARADOKS”UN SIRRI?

Ortodoks iktisat kitaplarına ve bunları ezberlemiş bazı iktisatçılara göre bu açık bir paradoks! Tıpkı yazının başında bahsettiğim Nobel ödülü çalışmasının sonuçları gibi… Fakat alternatif iktisat teorilerine ve serbest düşünceye izin verirseniz ortada paradoks filan yok.

Olan şu:

Türkiye bir zamanların Çin, Tayvan, Kore’si gibi temel olarak ihracatla büyüyen bir ülke değil. İç pazar bu ülke için her zaman önemli oldu. Tıpkı birçok Avrupa ülkesi gibi… Eğer emeğin milli gelirdeki payını çok düşürürseniz, ki Türkiye örneğinde bu ortalama ücreti asgari ücrete yaklaştırmak ve her ikisinin de reel alım gücünü düşürmek demektir, bunun sonucu hem toplam talep düşer hem de talebin bileşimi ve nispî fiyatlar bozulur. Nihayetinde düşük talep nedeniyle eksik yatırım, düşük büyüme, “erken sanayisizleşme”, “fakirleştiren ihracat” ve “orta gelir tuzağı”nın içinde kalırız. Yaşadığımız süreç de budur. Aşırı düşük ücretlerin sonucu yatırım açığını kapatmak için aşırı dış borç alımı, düşük emek ücretleri nedeniyle yanlış ve ilkel teknoloji seçimi, düşük talep nedeniyle eksik yatırım ve kapasite kullanımı, düşük ölçekli üretim nedeniyle yüksek ve daha da yükselen üretim maliyetleridir. Bu tercihin sonu sürekli bir ekonomik krizden bir diğerine savrulmaktır.

Gelelim ücretlerin enflasyona etkisine…

TCMB’nin bir çalışmasına atıf yapan bir tvit vererek sizi uzun uzun o tür çalışmaların özetiyle yormaktan kurtarayım: Demek ki tarım dışı sektörlerde personel maliyetinin toplam maliyetlerdeki oranı % 13, bu maliyetlerin asgari ücretlerdeki artışa duyarlılığı da sadece % 5,9 kadardır. Üstelik hizmetleri hariç tutup sadece temel artı değer üreten sanayiye bakacak olsak buradaki personel maliyeti % yüzde 13 değil % 8,9’dur; yani sanayinin asgari ücrete duyarlılığı sadece ve sadece % 4,45’tir. Buna karşılık sanayinin toplam talebe duyarlılığının ne kadar yüksek olduğunu burada ispata bile gerek yoktur. Özetle şöyle diyebiliriz:

ASGARİ ÜCRET ZAMMINA BİR DE BÖYLE BAKIN

Asgari ücret artışının enflasyonu ciddi anlamda olumsuz etkileyeceği yönündeki tezler ne içsel mantık olarak ne de verilerle yeterince uyumlu değildir. Bir cins ortodoks iman gibi söylenip duruyor. Ücret artışlarının enflasyonu arttırıp arttırmayacağı; hangi kaynaklarla finanse edildiğine, diğer maliyetlerde tasarrufa gidilip gidilmediğine, ķâr ve rantlarda azalma olup olmadığına bağlıdır. Olmamışsa, enflasyonun sebebi asgari ücret artışı değil emek karşıtı bu tercihlerdir. Bütün bu olumsuz tercihler nedeniyle (asgari) ücret artışlarının kısa dönemde enflasyonist bir etki yaratabileceğini bir an için kabul etsek bile bu etkinin orta ve uzun dönemde de devam edeceğini öne sürmek daha da zordur. Uzun dönemde sağlıklı ve düzenli bir talep artışı, doğru ölçekte üretimi ve teknoloji seçimini olumlu yönde etkileyerek hem enflasyon kısır döngüsünden hem de orta gelir tuzağından çıkmamıza olumlu katkı sunacaktır.

KALP PARAYLA ÜCRET ARTIŞI

Yukarıdaki satırlarda, buna rağmen, ücret artışlarının enflasyona neden oluyor gibi görülmesinin bir sebebi de mevcut. Bunu biraz açalım. Eğer devlet ve bankacılık sistemi işbirliği içinde ücret artışlarını karşılıksız para “basarak” finanse ederse o zaman enflasyon olabilir. Ama bu durum işçilere, ücret ödemelerinin değeri düşük para yani bir anlamda kalp para ile ödendiğini gösterir. Enflasyonun sebebi ücretlerin artması değil, o ücretlerin karşılıksız para ile ödenmesi; yani halkın açıkça dolandırılmasıdır.