Eski Yunanda Delphi’deki Apollon Tapınağı en önemli kehanet merkeziyidi. Krallar bile oradan, gelecek hakkında tavsiye almadan önemli bir işe kalkışmazdı. O tapınağın ön cephesinde de altın harflerle “Gnothi seauton” yani "Kendini bil!” yazardı.
Sonraki binyıllarda hem Hristiyan hem İslam mistisizminin, tasavvufun en önemli ilkesi olmuştur: Kendini bil!
Söylemesi kolay yapması zor tavsiye…
Tıpkı Delphi kehanetleri gibi; alması kolay, anlaması zor!
Kadim kahinlerden modern astrologlara kadar adına kehanet densin denmesin gelecek öngörüleri yapanların riayet ettiği bir ilke vardır: Asla kesin ve net konuşmayacaksın.
Genel, muğlak ve zekice ifade edilmiş çift anlama gelecek şeyler söyleyeceksin…
“Kendini bilen” gelecek tahmincileri bu kurala titizlikle uyarlar.
Ben bu yaşıma geldim ve nihayetinde eriştiğim tek “bilgelik”, Sokrat misali bildiğim tek şeyin hiçbir şey bilmediğim kanaati olduğundan, kendimi bildiğimi de iddia edemeyeceğim.
O nedenle birazdan yazacağım gelecek öngörüsünde her kendini bilen tahmincinin altın kuralına uymayacağım ve iki anlamlı muğlak analizlere omuz silkip fena halde yanılmayı da göze alarak, “sonbaharda erken seçim olmayacak” diyeceğim.
Ama isterseniz önce, sonbaharda bir erken seçim niye bu kadar dillendiriliyor onu bir irdeleyelim.
SONBAHARDA ERKEN SEÇİM LEHİNDEKİ TEZLER
Aylardan beri kulislerde bir erken seçim tahminidir sürüp gidiyor. Verilen tahmin de 6 Kasım! Daha genel konuşmak isteyenler “bu sonbaharda seçim kaçınılmaz” demekle yetiniyor.
Hâttâ geçen gün çıkan bir haberde YSK’nın okullara yazdığı seçime hazırlıkla ilgili bir bilgi alma yazısı da yine erken seçim işareti olarak yorumlandı.
Aynı zamanda güvenilir kimi anket şirketleri veya siyasi yorumcular da bu konuda ısrarlılar.
Örneğin
Metropoll Araştırma’nın başındaki Özer Sencar’ın iddialı tahmini şöyle:
Yahut da Mücahit Avcı’nın iki tvitine bakılabilir. Mesela şu:
Veya şu tivite:
Bütün bu yorumların uzun müddettir süren kasımda erken seçim tartışmalarına Erdoğan’ın “seçim 2023 haziranında olacak” cevabını vermesinden sonra olduğunu da hatırlatalım.
Nihayet, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de iki gün önce partisinin il başkanlarıyla yaptığı toplantıda onlardan “
olası bir baskın seçime” hazır olmalarını istedi.
En son “erken” seçim kehaneti ise Hürriyet’te
Nuray Babacan’ın kulisiyle geldi. Buna göre, erken seçim kasım 2022’de değil mayıs 2023’te yapılacaktı. Doğrusu bu bir erken seçim değil erken görünümlü zamanında seçim sayılmalı.
Anayasaya göre bir kişi iki dönemden fazla cumhurbaşkanı olamayacağından anayasayı açıkça çiğnememek adına bu tür -erken değil ama hafifçe öne alınmış- bir seçim yapılabileceğini baştan beri söylüyorum. Bu son kulisi onun bir erken seçim olmayacağı gerekçesiyle bir kenara bırakalım. Hadi o zaman baskın bir sonbahar seçimi niçin öne sürülüyor ve ben niçin yanılmayı da göze alarak açıktan net bir şekilde “olamaz” diyorum kısaca açıklayayım.
Fakat öncelikle sonbaharda erken seçim tezini öne sürenlerin gerekçelerine bir göz atalım:
Ekonomi kötü gidiyor. AKP oyları yavaş da olsa anketlerde eriyor. Ekonomi bu kışı çıkaramayabilir.
Yeni bir döviz krizi yaşanabilir.
Zamlar özellikle kış aylarında halkın belini daha da büker.
Zaman geçtikçe daha fazla, ilk kez oy kullanacak genç seçmen oy kullanma hakkı elde eder; ki bu yaş grubunda AKP oy oranı genel seçmen ortalamasına göre daha düşük seviyede.
O nedenle AKP açısından tek çare sonbaharda bir erken seçim.
Bu tezin gerisinde iki destekleyici argüman daha var:
İlki şöyle:
AKP karşılıksız para basarak da olsa temmuzda emeklilere ve belki daha geniş ücretli kesimlere ve asgari ücrete kuvvetli bir ara zammı yapacak. Her ne kadar yarattığı enflasyonla bu zam da tıpkı asgari ücrete yılbaşında yapılmış % 50 civarı zam gibi eriyip gidecekse de, henüz bu erime gerçekleşmeden böylesi bir “cömertliğin” semeresi sonbahardaki seçimde sandıkta devşirilebilecek.
Bir diğer argüman da kendi aralarında henüz bir aday belirleyip ilan edemeyen muhalefeti hazırlıksız yakalama fırsatını AKP’nin harcamak istemeyeceği.
Çok dillendirilmeyen bir başka örtük argüman ise AKP’nin gerek Arap ülkelerinden (mesela Katar ve yeni yeni arayı düzeltmeye çalıştığı Suudi Arabistan’dan) bir miktar döviz fonlaması elde edeceği ve bununla kasım ayına kadar döviz kurunda bir istikrar sağlayarak ekonomi düzeliyor imajı yaratacağı.
Gerekirse bunun için AKP’ye yakın şirketlerin yurt dışında tuttukları bir kısım kendi fonlarını da ülkeye geçici olarak sokabileceği… Ancak bu tür yöntemlerin gelecek sene hazirana kadar döviz kurunu stabil tutmaya yetmeyip ancak sonbahara kadar idare edebileceği…
Bütün bu argümanlar pekala ikna edici.
“Peki o zaman ne diye sonbaharda erken seçim olmayacağını düşünüyorsun?” diyebilirsiniz.
Madem öyle diyorsunuz işte size sonbaharda seçim olasılığını düşüren sebepler:
SONBAHARDA ERKEN SEÇİM OLMAZ ÇÜNKÜ…
AKP koalisyon ortağı MHP ile uzun pazarlıklardan sonra bin zahmetle seçim kanununda Millet İttifakı’nı zora sokacak değişiklikleri yasalaştırdı. Gerçekten de bu değişiklikler Millet İttifakı’nda belli bir karışıklık yarattı; sandıktaki manevra alanını daralttı. Fakat geçen nisan ayında yasalaşan bu seçim yasası değişiklikleri yine Anayasa 67 Madde son paragrafındaki hükme göre sonbahardaki bir erken seçimde uygulanamaz.
AKP bu menfaatten vazgeçip, Millet İttifakı’na eskisi gibi istediği kompozisyonda seçim listeleri yapma ve küçük partilerin aldığı oyların eskisi gibi ittifaka yazılması imkanını bahşeder mi? MHP aynı eski yasa gereği baraj altında kalamasa da, yine de yeni yasadaki kendisi için düşürülmüş % 7 yerine %10 barajıyla seçime girmeyi kabul eder mi? Tayyip Erdoğan’ın umduğu gerçekleşip cumhurbaşkanlığını o kazansa bile bu seçimin sonucunda Cumhur İttifakı parlamentoda ciddi şekilde azınlığa düşme riski taşıyor.
Böyle bir durumu önlemek için CB Hükümet Sistemi kurgulanırken CB ve parlamento seçimleri aynı güne getirilmişti. Fakat o “tedbir” şimdi artık yeterli olur mu çok şüpheli. İstanbul ve Ankara seçimlerinde başkanlığı muhalefet alırken belediye meclislerinde çoğunluk Cumhur İttifakı’nda kalmıştı. Aynı mekanizmanın bu kez Millet İttifakı lehine çalışması gayet mümkün.
Bu eleştiriye karşı öne sürülen tez Erdoğan’ın sadece CB’nı kazanmayı önemsediği, parlamentoya pek aldırmadığı…
Doğrusu bunu da pek mümkün görmüyorum. Mecut alaturka başkanlık rejiminde CB’na krallara bile verilmeyen yetkiler tanınmış olsa dahi 2023’ten sonra
AKP’nin hayalini kurduğu Yeni Anayasa-Yeni Türkiye senaryosu bu durumda artık uygulamaya konulamaz. O kadarla da kalmaz. Mevcut anayasaya ve CB Hükümet Sistemine göre bile Meclis’te çoğunluğunu elinde tutan ittifak,
CB kararnameleri yoluyla yönetmeye kalkan kişiyi, çok kolay olmasa da çerçeve içine alabilir ve frenleyebilir.
Zira CB kararnameleri kanuna aykırı olamaz, aynı konuda bir kanun çıkarsa CB kararnamesi değil kanun uygulanır.
Aynı zamanda CB artık OHAL yoluyla da rejimi kontrol edemez; zira OHAL kararnameleri Meclis onayına bağlıdır.
Özetle TBMM çoğunluğunu almak, CB rejiminin AKP tarafından istendiği gibi yürütülmesi için son derece elzem.
Gelelim ekonomik modelin kasıma kadar iyi kötü götürülebileceği ama kışı geçirmenin imkansız olduğu tezine…
Bu argümanda da iki sorun var.
1 - Başta Erdoğan, Saray’ın yakın çevresi kendi “faiz sebep enflasyon netice teorisi”ne ve yeni ekonomik model olduğunu iddia ettikleri “şey”e bir ölçüde gerçekten inanıyorlar. Yani vakit ve imkan bulurlarsa ekonomiyi gelecek yaza kadar düzeltebilecekleri kanaatindeler. Enflasyonun gelecek sene baz etkisiyle düşeceğine, ayrıca insanların enflasyonla yaşamaya bir miktar alışacağını düşünüyorlar. Olan bitenin kendi hataları değil dünyadaki savaş vb gibi şeylerin sonucu olduğuna da… Zaman içinde bu olumsuz şartların düzelmese bile hafifleyeceğini umuyorlar.
2 Tayyip Erdoğan ve ekibi ayrıca kendi taktik zekalarına ve karşı tarafın ataletine de güveniyor. Ellerinde yeterince zaman olursa rakip ittifakı parçalayabileceğini, Kürt hareketini eskiden olduğu gibi yanına çekebileceği yahut tarafsız kılabileceği türden umutları halen var.
3 Ayrıca sonbahar seçimi tezinin ekonomik argümanlarda bir gedik daha var. Kasımda ekonominin düzgün gideceğine dair bir garanti yok. Geçmişteki ekonomik çalkantılar ve mecburen yapılan oy düşürücü “ekonomik istikrar paketleri”ne bakın, dertlerin sıklıkla yılın son çeyreğinde ağırlaştığını görürsünüz. 24 Ocak 1980 veya 5 Nisan 1994 gibi acı reçetelerin bir sonraki çeyreğe denk gelişi zaten o bozulmanın bir süre tedbirleri öteleyerek atlatılmaya çalışılmasının sonucudur.
Ve son olarak…
4 Seçimi kazanmak için son kozları olan Suriye veya Ege’de gerginlik/operasyon konusu da öyle görünüyor ki kasıma kadar yetişmeyecek yahut bundan sonuç alınamayabilecek. Suriye operasyonu
şimdilik ertelenmiş gözüküyor. Her iki blok da Türkiye’yi kaybetmek istemediği için mesajların tonu ve sıklığı yumuşak tutulsa da ne Rusya ne de ABD Suriye’de Tel Rifat veya Menbiç’e yönelik operasyona yeşil ışık – en azından şimdilik- yakmadı. Ege’de Yunanistan’la sınırlı bir çatışma ise hem askeri ve ekonomik sonuçları açısından fazlaca riskli hem de Batı Bloku’ndan beklenildiğinden daha sert tepki doğurma potansiyeli taşıyor. Suriye operasyonundan farklı olarak iyi kötü toparlanmakta olan turizm gelirlerini de bıçak gibi keserek döviz krizini erkene çekme riski de cabası…
Buraya birkaç tane daha madde sıralamak mümkünse de bence bu kadarı bile bu seçimin neden eylül-ekim-kasım gibi aylarda yapılamayacağını sanırım gösteriyor.
Madem bu sonbaharda erken seçim olmayacak; o zaman muhalefetin önümüzdeki mayıs ayına kadar izlemesi gereken stratejiyi ve aday meselesini gelin bir dahaki yazıda tartışalım.