Mart’ın 18’i dünyada Küresel Geriye Kazanma Günü olarak kutlanır. Bu anma günü bir kâr-amaçsız örgüt olan Küresel Geriye Kazanma Vakfı (Global Recycling Foundation) tarafından ilk kez 2018’de kutlanmıştı. Amaç, geriye kazanmanın önemini anlatabilmek ve sürdürülebilir gelişmeyi desteklemekti. Daha sonra bugün Birleşmiş Milletler tarafından da tanındı ve dünya çapında kutlanmaktadır. Bu yıl ülkemizde bugünü anma gündeme gelmemiş görünüyor. Bu anma günü, atıkların çevre üzerindeki etkisi konusunda farkındalık yaratmak ve insanları gelecek kuşaklar için gezegeni koruma konusunda eyleme çağırma konusunda iyi bir fırsat aslında.
Birleşmiş Milletler’in (BM) resmen kabul ettiği bir gün daha var: 30 Mart Dünya Sıfır Atık Günü. 14 Aralık 2022 günü BM Genel Kurulu’nda Türkiye’nin de içinde olduğu 105 ülke tarafından 30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü olarak kabul edildi. Başka çözümlerle birlikte plastik Kirliliğine son verilmesi konusunda uluslararası yasal bağlayıcılığa doğru açılım kararı alındı.
Uluslararası Sıfır Atık Günü’nde BM’e üye ülkelerce tüm sosyal paydaşlarca (uluslararası, ulusal ve yerel çapta kamusal ve özel kurumlar, akademik çevre, gençlik örgütleri, demokratik kitle örgütleri sıfır atık hedefinin sürdürülebilir gelişmenin (2030 Gündemi’nin) başarılması konusundaki katkısına ait farkındalık kazandırmak için faaliyetler yapılacak. Bu konuda BM içinde UNEP (BM Çevre Programı) ve UN-Habitat (BM İnsan Yerleşmeleri Programı) birimleri işbirliği yapmaktadırlar. 2030 Gündemi içinde özellikle Sürdürülebilir Kalkınma Amacı 11 ve SKA 12 bu konuda ön plana çıkartılıyor. Bu amaçlar gıda kayıp ve atıklarından, doğal kaynak çıkarımına ve elektronik atıklara dek atıkların tüm biçimlerinin ortadan kaldırılmasını amaçlıyor.
ATIK SEKTÖRÜ
Atık sektörünün gezegenin üçlü krizine olumlu katkıda bulunacağı savlanıyor: iklim değişikliği, biyoçeşitlilik ve doğa yitimi ve de kirlilik. İnsanlığın ürettiği evsel (belediyesel) atık miktarı tamı tamına yılda 2,24 ton! Şaşırdınız mı? Şimdi bir daha hayret edin: Bunların sadece yüzde 55’i kontrol edilebilen tesislerde! Her yıl yaklaşık 931 milyon ton gıda malzemesi kayboluyor veya atık oluyor. Güzel bir video hazırlamış BM, seyredin derim (
https://www.un.org/en/observances/zero-waste-day).
Dünya Ekonomik Forumu WEF’in hazırladığı yıllık küresel riskler raporunda 2 yıl içindeki en önemli 10 riskin 5’i; 10 yıllık erimdeki en önemli 10 riskin 6’sı çevresel riskler (doğal felaketler ve aşırı hava olayları, iklim değişikliği, doğal kaynak krizleri vb.) olarak belirlenmiş!
Yine her yıl 14 milyon ton plastik atık gezegenimizin su ekosistemine karışıyor. Kimi liberaller onları balıkların yediğini ve zayi olmadığını söylüyorlar. İlliberaller ve dahi miberaller de o balıkları bize yedirdiklerini savlıyorlar. Eh, herkes biraz yiyecek artık; yenilen kişibaşı plastik miktarının kirletilen çevre ülkelerde daha fazla olduğunu düşünmek mümkün. Kişibaşına milli gelirle ters orantılı! Kader mi acep? Yoksa sistemi değiştirsek, plastik yemekten kurtulur muyuz? Bunun cevabı rüzgarda dostum! (Bkz. Bob Dylan’ın parçası).
Sıfır atık insiyatifi insan ve çevre sağlığına katkıda bulunabilir elbette. Ama nasıl? Sistemi değiştirmeden bu olanaklı mı?
SIFIR ATIK YAKLAŞIMINI BENİMSEMEK
Bir sıfır atık yaklaşımını benimsemek için sorumlu üretim, tüketim ve ürünlerin kapalı ve döngüsel bir sisteme atılması gerekiyor. Birilerinin atığının diğerlerini katığı olması gerekiyor yani! Bu bağlamda hava, su ve toprak kirliliğini enazlamak için kaynakların daha az kullanımı (narrow) ; tekrar tekrar ve uzun süre (long) kullanılması (reuse); ve yeniden üretime sokulması (remanufacturing) ; ve olanaklı olduğu ölçüde geriye kazanılması (recover, recycle); yeniden üretilmesi yani temiz ürün haline getirilmesi (make clean) gerekiyor.
Bir iki örnek verelim. İzocam adlı şirketin üretiminde yüzde 80’e dek ‘yedinci doğal kaynak’ olarak adlandırılan geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı gibi! Tekstil sektöründe Türkiye-Hollanda arasında gerçekleştirilen ‘Döngüsel Ekonomi’ mutabakatı gibi!
Sıfır atık yaklaşımı her düzeyde eylemliliği gerektiriyor.
Ürünler dayanıklılık, az miktarda ve düşük etkili malzeme kullanımı ilkelerine uygun üretilmelidir. Gerek üreticilerin üretim yöntemlerinde, gerek taşımacıların taşıma yöntemlerinde daha az kaynak kullanılması gerekiyor. Ürün yaşam eğrisi boyunca sıfır atık felsefesi ve uygulamasının ana parametre olması gerektiği açık, öyle değil mi?
Döngüsel ekonomide dört sütuna özel önem veriliyor: Tarım-gıda, Mobilite ve Taşımacılık, Üretilen mallar ve sarf malzemeleri ve Yapılı Çevre. Bu sistemlerde güvenli gezegensel sınırların ihlaline son verilmesi gerekiyor.
TÜM PAYDAŞLAR GÖREVE
Tüketiciler de sıfır atık uygulaması konusunda ciddi bir rol oynayabilirler. Alışkanlıklarını değiştirebilirler, yeniden kullanım, ürünleri defalarca onararak olanaklı olduğu ölçüde geç bir zamanda bu ürünü elden (çöpe) çıkarmaya çalışabilirler.
Hükümetler, topluluklar, iş dünyası kuruluşları ve diğer sosyal paydaşlar da sıfır atık yaklaşımına gerek finansal, gerekse politika yapımı boyutlarında katkıda bulunabilirler.
Bu konuda Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim İçin Küresel Strateji (bkz. 2030 Gündemi) insanlığa rehberlik yapabilir.
DÖNGÜSELLİK AÇIĞI RAPORU 2023
Yazımızı Döngü Ekonomisi (Cırcle Economy) adlı kuruluşun hazırladığı Döngüsellik Açığı Raporu’ndan söz ederek bitirelim. Raporda yapılan ölçümlere göre gezegenimizin döngüselleşme düzeyi % 7,2 imiş iyi mi!
Döngüsel ekonomi açığı raporunda yukarıdaki dört sütuna ait öneriler verilmiş. Meraklısı şu linkten ayrıntılara ulaşabilir:
www.circularity-gap.world/2023
Tarım-gıda konusunda sağlıklı gıda ve işlevsel doygunluk ; gıda israfına son vermek; yerel, mevsimsel ve organik olmak ve ana akım olarak rejeneratif tarıma yönelmek belirtilmiş.
Yapılı çevre konusunda enerji tasarrufu ve verimliliği; var olandan en iyi biçimde yararlanmak; dairesel malzemelere ve yaklaşımlara öncelik vermek; atıkları yeniden kullanmak belirtilmiş.
Üretilen mallar ve sarf malzemeleri konusunda tekstil-konfeksiyonda yavaş moda; gereksinim olanın satın alınması; makine ve donanım ve malların ömrünün uzatılması; ana akımın birlikte ortak yaşam (simbiyoz) ve verimlilik olması belirtilmiş.
Mobilite ve taşımacılık konusunda araçsız yaşam tarzlarını ve yollarını kucaklamak; yüksek nitelikli toplu taşıma araçlarına yatırım yapılması; hava yolculuğunun yeniden düşünülmesi ve kaçınılması; kalan araçların elektriklendirilmesi belirtilmiş.
Döngüsel ekonomiye geçiş açısından raporda ülkeler üçe ayrılmış:
İnşa etme ülkeleri
Dünya nüfusunun çoğunluğu bu grupta yer alıyor. Gelişmiş ülkelerin malzeme kullanımının onda birini kullanıyorlar. Akıllı malzeme ve rejeneratif büyüme potansiyelleri mevcut. Bu öbekte en çok Sahra Altı Afrika'daki ülkeler, ayrıca bazı küçük ada devletleri ve Asya ülkeleri var. Bu öbeğe giren ve nüfusa göre daha büyük ülkeler Hindistan, Bangladeş, Etiyopya, Nijerya, Pakistan ve Filipinler'dir.
Büyüyen ülkeler
Gelişen orta sınıflarına uyum sağlamak için hızla sanayileşiyor ve büyüyorlar. Malzeme kullanımını istikrara kavuşturup (daha az ve de tekrar kullanarak) artan nüfusları için insanların yaşam kalitelerini en üst düzeye çıkaran maddi verimli kalkınma potansiyelleri mevcut. Bu öbeğe giren ülkeler Latin Amerika ve Kuzey Afrika'daki ülkelerin yanı sıra Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya'da geçiş sürecinde olan bir ekonomiye sahip olanların yanı sıra daha büyük Asya ülkeleridir. Bu gruptaki en büyük ülkeler Çin, Endonezya, Brezilya, Meksika, Vietnam ve Mısır'dır.
Değişim ülkeleri
Dünyanın bu en gönençli (müreffeh) ülkeleri yüksek refah standartları sunarken, dünyadaki malzemelerin çoğunu tüketiyor ve gezegensel sınırların adil payını aşıyorlar. Bu ülkelerin, çevresel yüklerini hafifletmek için malzeme çıkarma ve kullanımını azaltmaya (daha az kullanma, tekrar kullanma) odaklanmaktan başka çıkar yolları yok.
Bu öbeğe giren ülkeler küresel Kuzey, Orta Doğu ve Avustralya kıtasındaki yüksek gelirli ülkelerdir. Daha büyük olanlar Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Arjantin ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerdir.
SONSÖZ
Okura soru: Bilin bakalım ülkemiz yukarıdaki hangi öbeğe giriyor ve döngüsellik açığı ölçüsü kaç? Sonuca ulaşınca artık hıçkıra hıçkıra ağlar mısınız, yoksa katıla katıla güler misiniz bilemiyorum. Durumumuz traji-komik çünkü!