Tarihsel ve siyasal bir saptama olarak belirtelim ki, CHP klasik anlamda sosyal demokrat bir parti değildir… Bu kavramsallaştırma ya da kimlik arayışı üzerinden partinin siyasal safını belirleme çabası çok anlamsızdır. Cumhuriyetçi sol, belki de son 40 yıldır gerçek anlamda ilk kez iktidara en yakın konumda olduğu tarihsel bir eşikte bulunuyor. Bazı kamuoyu araştırmalarında CHP ya birinci parti olarak çıkıyor ya da çok az farkla ikinci parti oluyor. Siyasal islamcı AKP iktidarı ise, yüzde 30 eşiğinde bir direnç göstermesine karşın –ki bu durum başlı başına bir inceleme konusudur- giderek artan bir hızla çözülüyor. Diğer bir ifade ile AKP ve MHP, çekirdek oylarına / tabanına doğru daralıyor. Millet İttifakı’na öncülük eden CHP, kamucu ve cumhuriyetçi karakteri hayli aşınsa da, hala “sol” adına en büyük kümeyi temsil ediyor. Demokrasi güçleri ve ilerici kamuoyu bakımından önemi de bu özelliğinde yatıyor. Durum böyle olunca, sadece partililer değil, toplumun önemli bir kesimi de CHP’yi tartışıyor. Sosyalist sol için ise zaten bitmeyen bir tartışma alanı ve bir eleştiri nesnesi olma özelliğini koruyor. Bu tarihsel dönemeçte sadece belli bir seçmen kitlesi değil, seçkinler de CHP’ye yöneliyor. Cumhuriyet burjuvazisinin seküler kesimleri, beyaz yakalılar, çeşitli sendika ve meslek örgütlerinin yöneticileri, uzmanlar ve toplum liderleri CHP’nin politikalarını bire bir benimsemeseler bile, her zamankinden daha fazla ilgili görünüyorlar. Bir siyasal hareketi ya da partiyi iktidara taşıyan temel etkenlerden biri, “seçkinler mutabakatı” diye tanımlayabileceğimiz, siyasal süreç içinde kendiliğinden oluşan toplumsal durumdur. Öyle ki, söz konusu seçkinlerin CHP yönelik kimi eleştirilerini geri çekmeye ya da askıya almaya başladığı gözleniyor. Bu mutabakat, CHP ve Millet İttifakı’nın, mevcut düzenin sınırlarını pek zorlamayan, ancak aşırılıklarını ve kötülüklerini törpüleyecek “restorasyoncu” bir iktidar konusunda oluşuyor,

CHP’NİN KİMLİĞİ VE SOL

CHP’nin önemli bir rol oynayacağı tarihsel bir kavşağa/çatala yaklaşırken bu partinin kimliği konusundaki belirsizliğin devam etmesi, ilginç bir durum oluşturuyor. CHP, kendi tarihsel mirasına, devrimine, cumhuriyetine (örneğin laikliğe) sahip çıkmak konusunda -güncel politik nedenleri öne sürse de- önemli bir tereddüt yaşıyor. Örneğin; dinciliğe karşı laiklik, Osmanlıcılığa karşı cumhuriyetçilik ilkelerini savunmuyor. Din düşmanı ya da darbeci diye yaftalanmaktan korkuyor. Ama korkunun faydası olmuyor, zaten ne yaparsa yapsın bu sıfatlarla suçlanıyor. Gelelim, kimlik konusuna; bilindiği gibi, son 30-40 yıldır siyasette en çok duyduğumuz kavramlardan biri, "sosyal demokrasi" oluyor. Dolayısıyla, "CHP gerçek bir sosyal demokrat parti olmalı" ya da "CHP sosyal demokrat özüne dönmeli" gibi, öneri, görüş ve eleştiriler sık sık karşımıza çıkıyor. Peki, “sosyal demokrasi” nedir, dolayısıyla “sosyal demokrat” kime denir? Sosyal demokrasi iyi bir şey midir, yoksa solda önemsiz bir ayrım mı? O halde sosyal demokrasinin tarihsel ve düşünsel kaynaklarına biraz daha yakından bakalım. Nasıl bir geleneği temsil eder? Bizim gibi ulusal bağımsızlık mücadelesi veren ve feodal din devletlerini yıkarak demokratik devrimler yapan ülkelerde, sosyal demokrat partiler olur mu? Devam edelim..*

CHP ‘SOSYAL DEMOKRAT’ MI?

Sosyal demokrasi, sanılanın aksine siyasal tarihte ve literatürde saygın bir kavram değildir. Batıya özgüdür, sınıf mücadeleleri tarihinin bir ürünüdür. Solun tarihinde "sosyal demokrasi" belli bir dönemden sonra işçi sınıfına ve halka ihanet anlamına gelir. Batı’da sosyal demokrat partiler esas olarak büyük bir sağa savrulmanın, emperyalizm ve sermaye sınıfı ile uzlaşmanın sonucunda doğmuştur. Yazının tamamını okumak için tıklayınız.