Futbol medyası büyük hayal kırıklığı yaşadı. Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü kim olacak sorusuna manşetlere taşıdıkları, tv programlarında konuştukları, anlaşma imzalandı dedikleri 13 yabancı hocanın dışında bir isim geldi.
Vitor Pereira.
Bu adı tutturabilen çıkmadı. Yapılan her zamanki gibi, ya tutarsa haberciliği oldu. İlk ben söylemiş olurum özensizliği. Buradan yola çıkarak gelin futbol medyamızı kapsayan bu geleneğe, yine futbol medyası aracılığıyla, futbol kültürüne yerleştirilmiş klişeleri ekleyelim. Ve Pereira sürecinde yaşanacaklara tahmin yürütelim.
...
Tutulan takımlar şampiyon olsun istenir ama her sene olsun istenir.
İki, bilemedin üç yenilgi veya beraberlikte hemen teknik direktör değişsin denir.
Bir karşılaşmada sadece şampiyonluk sonucu kabul edilir.
Her sene sil baştan kurulan takımlara hayranlık duyulur.
Transfer yapmak başarının olmazsa olmazı sanılır.
El bol, cömertlik sınır tanımaz.
Futbolcunun istediği para illa ki verilir. Avrupa Kupalarından men edilmek göze alınır.
Başkan masaya yumruğu vursun, masayı kırsın, güçlü kulüp böyle olur zannedilir.
Her maç sonu hakem, ‘VAR’, Tahkim Kurulu peş peşe suçlu bulunur.
Her sezon mutlaka bir takımın lehine çalışma olduğuna emin olunur.
Sezonun adı buna göre belirlenir. (Rıdvan Dilmen Sezonu)
“Anadolu” takımı “üç büyük” takımdan birini yenince “diğer takımlara bize oynadığın gibi oynamıyorsun ama” denilir.
Hep en kötü fikstür çekilir.
…
Maç günlerinden sonra futbolcular izinli olunca teknik direktörler de izinli bilinir.
Teknik direktör kulüp başkanı sanıldığı gibi, istediği zaman teknik direktör istediği zaman divan üyesi olarak konuşur bu durum etik dışıdır bilinmez.
Antrenörlük belgesi olmayan eski futbolcu, belgesini almış uluslararası başarılara imza atmış hocaya tercih edilir.
İşte genel olarak bizim spor/futbol kültürümüzün kapsamı bu. Bu örnekleri tersine çevirirseniz olması gereken spor kültürüne bir adım yaklaşmış olursunuz.
Mevcut kültür futbol medyasının büyük bölümünü ters köşeye yatıran Pereira’yla birlikte güncellendi.
“Makarası yapılan teknik direktör…Teknik direktörün çok da önemi yok (!) o bir paket.
Caner’le sorunluydu ne olacak şimdi?.. Oyun sisteminde Mesut Özil’le sorun yaşayabilir.
Pereira mı Mesut’a saygı duyacak, Mesut mu ona?
Topla idman yaptırır. Ağırlık idmanları yaptırmaz…Bilime inanmaz… Fitness yaptırmaz.
Oyuncular onunla kas, adale ve kasık sakatlığı çok yaşar…”
Vitor Pereira’nın kendisine karşı oluşmuş ve oluşturulacak bu ve benzeri cepheyi aşmak, başa çıkmak için hem sahada hem iletişiminde kilitleme savunmasına ihtiyacı olacağı görülüyor.
Peki, böyle bir futbol ortamında Fenerbahçe taraftarı Pereira’ya iki sezon sadık kalabilir mi?
Zor.
Fenerbahçe’nin kurumsal halkla ilişkiler ve iletişim yönetimi bu yazılanları, konuşulanları izleyip kendi gündemini belirleyemediği, güdüleme yöntemlerini kullanmadığı sürece gerçekten zor.
Not: Elbette “antrenman biliminden anlamıyorum o nedenle bu konuda yorum yapmam doğru olmaz, bilgi sahibi olana soralım” diyen futbol muhabirleri ve yorumcularına özellikle saygı duymak gerekir.
Aziz Yıldırım Ali Koç’tan ne istiyor?
Okuyucularım ve öğrencilerim bilir.
Fenerbahçe’nin Aziz Yıldırım başkanlığı dönemini, 20 yılını anlatan bir araştırma kitabı yazdım.
Kitap 2008 yılında yayımlandı.
1998 yılında bir oy farkla kazandığı başkanlığın ilerleyen yıllarında Yıldırım; Türkiye’de spor kulüplerinin modernleşme ve endüstriyelleşme sürecini başlatmış, bir kulüp yönetim modeli yaratmıştı. Bu açıdan o yıllar yaşananlar dikkat çekiciydi.
Hem iletişim hem de spor alanıyla ilgilenen üniversite hocası olarak bu süreci tarihe not düşmek adına bir eserle buluşturmak gerekir düşüncesiyle kitabı yazmıştım. Sadece Fenerbahçe kulübünün değil, Türk spor kulüplerinin 20 yıl öncesine de ışık tutan kitap; Aziz Yıldırım'ın ilk on yılında, fenerbahçe kulübünde yaşanan kültürel ve yönetim anlayışlarından ekonomik yapılanma ve pazarlama anlayışlarından markalaşmaya; medya ilişkilerinden, liderlik ve kişilerarası iletişimine kadar açılan geniş yelpazede tüm bu kavramların kulübün itibarı üzerindeki etkisini ele alarak inceliyor.
Bu nedenle, Seçimli Genel Kurul öncesi (21.06.2021) eski başkan Aziz Yıldırım’ın yaptığı basın toplantısına sanıyorum en çok üzülen ilk kişiyim.
Sözcükler duyguları kışkırtmanın ve insanı etkilemenin evrensel aracı. Bu nedenle sözcük kullanımını hafife almamak gerekiyor. Pratik düşünceyle, toplantıda kullanılan sözcüklerin arka planında var olan duygu dünyasında Aziz Yıldırım, bir daha asla Fenerbahçe’ye başkan olamayacağını biliyor.
Unutulduğunu, yaptıklarının sıradanlaştığını sanıyor. Yıkın o zaman hepsini yeniden yapın görelim meydan okuması bunu anlatıyor.
Oyların matematiğini ise yıllara yayarak hesapladığı kesin.
“Beni yeniden soyundurmayın başkanlığa” dese de ikinci bir kaybedişi asla yaşamak istemiyor.
Kaybetmeyi sevmiyor.
Ne olursa olsun kazanmak ve hep iktidar olmak, otorite olmak onun zihinsel tutkusu.
Bu nedenle yeniden erki eline almak, sıradanlaşmış hayatından çıkıp yaşadığını hissetmek istiyor.
Adeta çocukça ama bir o kadar da “fair play” den uzak, son derece yıpratıcı bir oyunla isteğine başka yoldan ulaşmak istiyor.
Aslında Ali Koç’a diyor ki; beni kulübe al.
Bak senin çok hataların var, yönetme sorunların var.
Ben borç bıraktım ama varlık da bıraktım.
Onları satarsan kulüp rahatlar. Ses etmem.
Ama
Sen de gel basketbol şubesini AŞ yap.
AŞ’yi de ben satın alayım, burayı ben yöneteyim.
Zeljko Obradovic getireyim.
Gelir mi diye endişe etme, o benim arkadaşım, bak neler paylaştık onunla…
Beni kırmaz, yüzde yüz gelir.
Her sene Final Four Şampiyonu oluruz, sen de rahat rahat başkanlık yaparsın.
…
Gel gör ki Obradovic Partizan’la anlaştı.
Ve “bitti o şiir başka mısra gerekmez.”
Twitter: @Hulya__Coskun
Instagram: hulyacoskun