Ülkemizde kurumların yönetimi kurumsal değil kişisel özellikler taşıyor.
Kişi özel hayatında kurduğu arkadaşlıkları, ilişki yönetimini, kullandığı dili, hatta tuttuğu takıma olan bağlılığını kayırmak üzerinden, görev aldığı kurumsal yapıda rahatça sergileyebiliyor.
Oysa bir kurumun yasaları, yönetmelikleri, sözleşmeleri, protokolleri, arşivleri, kayıtları davranış biçimleri vardır.
Yönetmek eylemi ve düşüncesi bu özelliklere sadık kalmakla gerçekleşmeli.
Böyle olunca kurumun başında göreve getirilen kişinin yönetim biçimi bir kurumun saygı görmesini, güvenilirliğini ve değerini artırır.
Dedim ya kişilerin karakter yapıları uzun yıllardır kurumları temsil ediyor.
Kitlelerin davranış şekillerini belirleyen, duygularını etkileyen futbol yönetimi de benzer şekilde yönetiliyor.
Kişisel.
Dolayısıyla bu yönetim şekli ülke futboluna ve spor değerlerine zarar vermeye devam ediyor.
Güvenilirlik, ahlâk, otorite ve rasyonellikle alakası olmayan bu yönetim şekli maalesef futbolun kültürü haline gelmiş durumda.
Tanık olunan tüm konuşma ve davranış biçimleri TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin duygu ve davranışlarına göre şekilleniyor.
Kurumsal yapıya göre değil.
Kurumsal temsil, kurum kültürü, kurumsal dil yok.
Varsa yoksa duygular, ego, dostluklar ve bağlı olunan renkler.
Durum bu olunca futbolun profesyonel yönetimi de nefesiz kalmış durumda.
İki örnek.
Birincisi, “parmak sallama”, öfke, öfkeyi aktaran jest mimikler ve stadyumun terk edilmesi olayı.
Beşiktaş kulübüne ve başkanı Ahmet Nur Çebi’ye kızmak, görev yaptığı kurum üzerinden kendince “uğraşmak.”
İkincisi uzu bir konu.
Hatırlarsanız Fenerbahçe kulübü başkanı Ali Koç, son divan toplantısında isim/ler vererek futbolun kirli süreçleriyle ilgili kendisine aktarılanları kürsüden paylaşmıştı.
İddialar üzerine TFF (Türkiye Futbol Federasyonu) resmî sitesinden açıklama yapıldı.
Madde madde yapılan açıklamada cümle sonları genel olarak şu şekilde bitti.
“… Hatırlamıyorum, açıklama gelmemiştir, görüştük, ilgili kişilerden ve şahitlerden aldığı yazılı ve imzalı beyanlar neticesinde iddia edilene yönelik herhangi bir bulguya rastlanmamıştır…”
Hakemlerin maç sonucuna etki ettiği iddia edilen şike ağına yönelik iddialara müfettiş/ler atanmamış.
Yaz kardeşim cevabını, bir de şahit bul, tamam denmiş.
Bu anlayış nedeniyle mevzu gerçekten Büyük-Ekşidi.
Basın toplantısı
İddialar:
İzmir bölgesi hakemlerine ayrıcalık tanındı.
Bu kişiler Hakan Ceylan, Alper Ulusoy, Koray Gençerler.
Hakem Hakan Ceylan hedefte.
Tolga Özkalfa’nın hakem seminerlerine katılmaması sorunu.
TFF Başkanı Büyükekşi’nin hakemlerle her hafta görüşme meselesi.
Serdar Tatlı’nın -eski MHK başkanı- mektubu.
Eski MHK Başkanı Lale Orta’nın bir kulüp başkanına VAR görüntülerini göndermesi.
VAR kayıtlarının Tarık Ongun tarafından Cüneyt Çakır’a verilmesi.
Hakemlere manipülasyon yapılması ve belli kulüplerin şampiyon yapılmaya çalışılması.
Darıca Gençlerbirliği’nin müsabaka sonuçlarını etkileme teşebbüsü.
Tuzlaspor ve kara para aklama/bahis oynatma.
…
Tüm bu iddialar için soruşturma açıldığını duyurması yeterli olacak olan TFF başkanı, basın toplantısı yapacağını duyurdu.
Onu da beceremedi!
Çünkü Beşiktaş Kulübü Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin günler öncesinden açıkladığı basın toplantısı gün ve saatine -yarım saat farkla- denk getirdi toplantısını.
Bu da yeni krize sebep oldu.
Düşünün, bir basın toplantısının gün ve saatini dahi düzenleyemeyen futbolun en üst yöneticisi, şike ve hakem sorununa nasıl adalet getirebilir ki?
Tabletten okuduğu konuşma metninde ise çözüm üretmeyen sözcükleri arka arkaya sıraladı.
A Milli Takım’ın son dönemdeki başarıları ve Dünya Kupası hedefi okundu.
“MHK’da devrim niteliğinde bir adım atacağız,” dedi.
Ve ekledi: “Asıl açıklama iki gün sonra…” (!).
Yani 18 dakika 14 saniye sizleri gereksiz yere meşgul ettim.
Bir dizi iletişim sorunu
Ligde yer alan birçok takımın başkanı, yöneticisi, sporcusu ve futbol medyası ahlâka aykırı, etik dışı veya yasadışı niteliğiyle futbolda şikenin yaygın varlığından bahsetmeye devam ediyor.
Bu bahsetmeler üzerinden bir değerlendirme yapıldığında:
Şike yaptığı söylenen kulüp yöneticisi ve futbolcular yaygın bu kişisel deneyimi, yani şikeyi siyasi gizliliğe benzer bir kamu sırrı haline getirmiş durumda.
Kamu gizliliği, her ne kadar sırların içeriği nadiren açıklansa da herkesin “bir şey olduğundan” şüphe ettiği veya bunu bildiği durumlardır.
Futbolda da herkes bir şey olduğundan haberdar ama kimse konuşmuyor, yasal süreç başlatılmıyor; âdeta karşılıklı bir gizlilik sadakati var.
Gizlilik korununca, kurumsal iletişim sorunları büyür.
Futbolun havası grileşir.
Güvensizlik artar.
Kaos belirsizlik ortamından beslenir.
Dolayısıyla kurumsal sorun yönetimi önemlidir.
Bu çerçevede, Mehmet Büyükekşi’nin neredeyse tüm mesajlarında “niyeti” belirsiz.
TFF ve MHK’nin temel değerlerini etik olmaktan çıkarılmasına engel olamıyor.
Kaynağın güvenilirliğinin veya ahlâk anlayışının sorunlu olduğu durumları çözemiyor.
Mesaj etkisi olarak ikna olasılığı bağlama bağlıdır.
Bu bağlamda birçok sorunun kaynağı olarak görülen bazı hakemlerin futbolda belirleyici otorite olmalarındaki yolu kapatamıyor.
Güvenilirlik veya ahlâk, otorite ve rasyonellikle ilişkilendirilebilecek bir dizi iletişim süreçleri federasyon başkanı ve futbol için sorunlu bir alan olmaya devam ediyor.