Açlık nedir, insan ne zaman aç kalır... bütün bunları politikanın girdabından çıkarıp ilmi metotla irdelemek lazım gelir. Teessüfle ifade ederiz ki, açlık gibi bir vaziyet de ülkemizde politik girdabında kolaçan atmaktadır. Bilhassa muhalifler halkımız aç diye çığrıştırmaktadır.
Halkımız açtır iddiası büyük bir iddiadır, bu hakikaten ilmi metotlarla ele alınmalıdır. Biz bu makalemizde bunu yerine getireceğiz.
15. asır müelliflerinden alim Tokgöz Cahit el Kübra Efendiye göre açlık iki organın çalışmasıyla mümkündür.
Bu organlardan biri karaciğer olup, karaciğerdeki Yunanca tatlı manasına gelen gliko'dan türetilmiş glikoza işaret eder.
İnsanın aç olabilmesi için önce glikozunun azalması lazım gelir. Glikoz azalmasa bile, glikoz azalma hissi meydana gelir ki buna yalancı açlık denir.
Açlığın yalancı açlık mı yoksa hakiki açlık mı, bunun tespiti zordur.
Açlıkta ikinci organ beyindeki hipotalamus denen bölgedir.
Bir insanın hakikaten aç olabilmesi için karaciğerden hipotalamusa sinyal gönderir. Açlığın en mühim noktası sinyalin hakiki olup olmadığıdır.
Tokgöz Efendiye göre ağız kokusundan insanın aç olup olmadığı anlaşılır. Buna karşı 17. asrın müellifi ve alimi Açgöz Nuri el Tatlı, ağız kokusundan açlığın anlaşılamayacağını ileri sürerek, karın bölgesinin guruldayıp guruldamadığına bakmak lazım gelir der.
İnsanın açlığı veya tokluğu kolayca karar verilebilecek bir vaziyet değildir. 19. asrın müelleflerinden alim Ziya Baklavacıbaşı aç olduğunu iddia eden insanı lokantaya götürüp yemekleri koklatmak icap eder, ağzı sulanırsa, açtır. Ama burada bir mes’ele vardır. Kimi insan doğuştan suludur. Sulu insanların yemek karşısında tespiti zordur.
Açlık ve toklukta bir mes’ele daha vardır.
Ne zaman ne yediği belli olmayan insanlarla açlık ve tokluk tespiti oldukça zordur. Eğer kişi aynı saatte hilafına öğle yemeğini hep saat 13.00’te yiyorsa açlık tesbiti nispeten kolaydır. Ama kişi değişik saatlerde yiyorsa öğle yemeğini, açlığın tespiti zordur.
Bir insanın aç olup olmadığı en son kafaya darbelerle anlaşılmakta diye iddia edilmiştir. Buna göre karpuza tın tın vurur gibi kafaya vurulduğunda kafada boşluk varsa o kişi açtır.
Görüldüğü gibi bir insan aç mı tok mu ceffal kalem karar verilemez. İlmi tecrübeler bize şunu göstermektedir ki, ceddimiz açlık tokluk dinlemeden kal’aları zapt etmiş ve denizlere hakim olmuştur.
Açlık-tokluk konusunda dikkati çeken ilmi araştırmaların sahibi operatör doktor prof. Ali Keskin Kılıç işaret etmektedir ki karaciğer bozuk olup, durmadan açlık sinyali verebilir ki bu durumda kişi ne kadar yese, bilmez, bir koyun budu, bir ekmek, yarım kilo kadayıf yese bile hala açlık sinyali verebilir.
Buna karşı beyin bozuksa yanlış yere sinyalleri gönderir ve kişi kendini tok sanır.
Son olarak, şunu gösterebiliriz ki bizim halkımız, köyde yufkayla soğanla karnını doyurur. Şehirde de bir ekmekle, yarım kilo helvayı midesine indirir. Yine de açım der. Çünkü halkımız sözüm meclisten dışarı, açgözlü bir nankördür.