Son günlerde İstanbul’a yağan kar mes’ele oldu.
Evvela mes’elenin ne olduğunu tesbit ve teşhir mütaalımıza başlayalım.
İstanbul’a kar yağmış malum şahıs (amacımız şahıs olmadığı için isim vermiyoruz.) yollarda biriken karları küreleyip yolları açması lazım gelirken yemek yemeğe gitmiş… bunlar olurken, malum şahıs yemeğe giderken hem doğalgaz ithal eden ülkeye doğalgaz borcunu ödemediği için o ülke doğal gazı kısmış. Doğal gaz kısıldığından ötürü insanlar üşürken elektrikler kesilmiş. Ve malum şahıs yemek yerken halk yemek pişiremediği için aç kalmış.
İddia odur ki malum şahıs öğlen yemeği için lokantaya giderken, gaz ithal ettiği ülkeye aylık faturayı ödemeyi unutmuştur.
Bu vaziyette malum gazeteci yazarları
Yemek yemek tabii bir ihtiyaçtır. İlave bu özel hayattan sizler nasıl olur da özel hayata karşı çıkarsınız.
Yandaşların bu görüşüne karşı muhalif gazetelerin iddiaları şudur. Malum şahsın işi yollarda biriken karları küremektir. Şahsın işi yemek yemek değildir. Karları küreyip doğalgaz faturasını ödeyeceğine o yemeğe gitmiştir.
Bu kere malum şahıs özür dileyeceğine, tutup, “Benim öğle yemeği yediğimi nerden biliyorsunuz. Beni takip ettiriyorsunuz. Bu suçtur.” demiştir.
Malum şahsın yandaşları da gazete ve televizyonlarla “Evet, bu bir suçtur” diye çığrışmışlar.
Buna karşı muhalefet şöyle buyurmuştur ki “Bizim senin yediğin yemekle, ne zaman yemiş, ne yemiş bunlarla zinhar alakamız yoktur. Sen ki çeşitli şehirlere gitmektesin. Oralalarda kaybolursan, yerini kim bilecek. Kayıp olduğun zaman her kim seni bulacak. Ailen ve çocukların “Babamız kayboldu” diye zırıl zırıl ağlarken kim senin yerini tesbit ve teşhis edip ailene vaziyeti bildirecek.
“Senin takibin şahsın emniyeti içindir” diye not düşmüşler.
Bu fikir hareketleri ateşli bir şekilde sürüp giderken biz de tarihimize bakalım.
Acaba tarihimizden misal alabilir miyiz?
Geleneklerimizin örf ve adetlerimiz kökeni teşkil eden cihan imparatoru Osmanlıya bakınca şunu görürüz.
17. asrın Mart ayında İstanbul’a çok kuvvetli kar yağmış. Bunları devrin ünlü katiplerinden hadım Ziya Paşa’dan öğrenmekteyiz.
Hadım Ziya Paşa yazmıştır ki, kesif kar yağışından ötürü yollar kapanmış, odun ve kömür darlığı başlamış. Reaya soğuktan ve açlıktan bitap düşmüş iken bütün mahalleyi sarımsak kokusu kaplamış. Bunun üzerine ol mahallenin reayası acaip bir telaşla sarımsak kokusunun peşine düşmüşler. Velevki şehri idare etmekle mükellef, şehrin kapıcıbaşısı Rüknettin Efendi, evinde sarımsaklı mantı yemektedir. Bunun üzerine reaya vaziyeti kolcu başı yeniçeri ağasına bildirmiş.
Yeniçeri ağası meğer ki Rüknettin Efendi’yi cini kadar sevmezmiş. Bunun üzerine padişahın has odabaşına varıp, bire bin katarak anlatmış ve bire bin katarak şöyle demiş, “Rüknettin Efendi, dedi ki, benim özel hayatıma kimse karışamaz. Mantı da yerim, canım isterse başka şey de yerim. Beni gözetlemeye utanmıyor musunuz.”
Has odabaşı padişahın huzuruna varıp demiştir ki, “Adaletli sultanım reaya kar yüzünden sıkıntı çekerken Rüknettin Efendi, karları küreleyip yolları açacağına evinde sarımsaklı mantı yiyormuş. Bir de bunun özel hayat olduğunu beyan etmiş.”
Adaletli padişah zaten mantıyı sevmezmiş. Rüknettin Efendi’nin mantı yemesi bir de özel hayat demesi padişahı çok kızdırmıştır ki, “Emir iradem odur ki Rüknettin denen gafilin kellesi uçurula.”
Has odabaşı devam etmiş. Üç kıtanın sultanı müneccimbaşı da havayı bildirmemiş, kızlarla oynaşırmış.
Üç kıtanın sultanı padişah,
-Vay ….. deyip müneccim başının dilini koparmış.
Has odabaşı, “Sultanım” demiş, “acaip bir vaziyet daha var.
Sultan, kaşlarını çatıp, gözlerini kısarak,
Söyle has odabaşı nedir acaip vaziyet, demiş.
Has odabaşı eğilip Sultan’ın eteklerini öpüp başına koyduktan sonra,
Sultanım, demiş, reaya odunsuzluktan soba yakamaz, kömürle mangalda ısınamaz iken oduncubaşı ve kömürcübaşı, söylemekten hicap duyarım, sözüm meclisten… ayıp efendim.
Söyle, diye kükremiş cihan padişahı.
Bunun üzerine has odabaşı,
Edepdışı Karagöz Hacivat seyrediyorlarmış.
Vay, demiş Sultan, halkın edebini bozacak şeyleri yasaklamadık mı biz.
Yasakladınız efendim.
Padişah ulu kudreti ile,
Oduncuyu odunla, kömürcüyü kömürle yakın, buyurmuş.
Tarihten temsil.
Eğer huzur içinde yaşamak istiyorsak tarihten ders almak lazım gelir. Bizim gelenek örf ve adetlerimiz çok zengindir. Osmanlı Aliye için yani devlet için ana-baba, oğul, kardeş bilumum erkek akraba katli, kelle uçurmak, dil kesmek, insan yakmak tarihimizden süzülüp gelen aslı geleneklerimizdendir. Çorum’da, Kahramanmaraş’ta Sivas’ta yüzlerce reayayı yakmak geleneklerimizden süzülüp gelen karakterimizdir.