Kısa çalışma ödeneğine başvurular işyeri bazında 300 bine yaklaştı. Başvurular bu işyerlerinde çalışan yaklaşık 3 milyon işçiyi kapsıyor. Görünen o ki rakamlar her hafta artmaya devam edecek ve asıl merak konusu düne kadar hoyratça savrulan ve kısa çalışmanın finans kaynağı olan devasa işsizlik sigortası fonu bu yükü nasıl ve ne kadar süreyle kaldıracağıdır. Bu arada fonda var olduğu söylenen 132 Milyar TL’nin önemli bir bölümünün de Devlet tahvillerine yatırıldığını biliyoruz.
İşsizlik sigortası fonunda aslında sözü edilen tutarın olmadığı kaygıları pek çok çevre tarafından dile getiriliyor. Bu konuda geçtiğimiz günlerde Eski Merkez bankası başkanı Durmuş Yılmaz şu sözleri söylemişti;
"Kala kala elimizde İşsizlik Fonu kalıyor eğer fonda para kaldıysa, 130 milyar TL bakiyesi olduğu söylenen işsizlik fonu var ama fonda nakit yok. Çünkü işverenden, devletten ve işsizden kesilerek biriktirilen bu fon aylık olarak kamu ihalelerine hazine borçlanmalarına kullanılıyor yani devlete bu parayı harcıyor, tahvil ve bono var nakit para yok sadece yükümlülük var."
Şimdi insan ister istemez düşünüyor Hükumet aslında işçi için bir felaket olan ve işçi çıkarmanın yasaklanması bahanesi ile getirilen ücretsiz izni bir can simidi olarak mı torbadan çıkarıverdi diye.
Yani işsizlik sigortası fonuna başvuruları önlemek mi asıl amaç?
İşçini 3 ay ücretsiz izine çıkar Devletten günde 39 küsur lira cep harçlığı da alsın. İşsizlik fonuna hiç bulaşma.
Bu mu mantık acaba?
Oysa işçinin işsizlik fonundan alacağı kısa çalışma ödeneği ile ücretsiz izin süresince elde edeceği tutar aynı değil. Asgari ücretli bir işçi dahi kısa çalışma ödeneğinden çıplak ücreti esas alınarak hesapladığımızda en az 1.765 TL civarında ödenek alacak iken ücretsiz izinde alabileceği 1.170 TL. Bu 600 TL civarındaki fark asgari ücretli biri için üstelikte bu ortamda çok önemli bir tutardır.
Diğer taraftan ücretsiz iznin aslında işten çıkarılmaktan hiçbir farkı da yoktur. Kaldı ki düzenleme 3 ay sonra işverenin işçiyi işten çıkarabilmesine de imkân vermektedir.
Hep söylüyoruz olağan üstü bir dönemden geçiyoruz İş Hukukunun normları alt üst olmuş vaziyette Devlet Koruyucu yasalarla ve düzenleyici rolü ile ön planda olmazsa bu dönemden en fazla olumsuz etkilenenler çalışanlar olacaktır. Kriz fırsatçılarına Devlet olanak tanımamalıdır.
Konumuza dönecek olursak İşverenlerin kısa çalışma ödeneği imkânları varken bu olanağa başvurmayıp işçiyi direkt olarak ücretsiz izne sevk etmesinin mümkün olmaması gerekiyor. Bu kesinlikle denetlenmesi gereken bir konudur.
İşçinin de işyerinin kısa çalışma ödeneği başvurusu yapmaksızın kendisini direkt olarak ücretsiz izine sevk etmesine itiraz etmesi gerekiyor. Hatta işçi bunu kendi bakımından haklı bir fesih nedeni olarak görmeli ve iş sözleşmesini sona erdirerek kıdem tazminatı talep ederek işten ayrılabilmelidir.
Bu olağanüstü dönem işçi-işveren ilişkilerinde sanayi devriminden bu yana kazanılmış işçi haklarını geriye götürmek için bir bahane olmamalı yaklaşan 1 Mayıs işçi bayramında emek tarafının önemli şiarlarından biri de bu olmalı diye düşünüyorum.