Modern dünya sağlık üzerinde, getirdiği kolaylıklar, beslenme şekli ve besin içeriğinin değişmesi ve modern tıptaki yenilikler sayesinde insan yaşamının uzaması, bazı hastalıkların sıklığında artış şeklinde kendini gösterdi. Bunlardan en önemlisi batılı devletlerde yıllık ölüm oranlarında kanser ile yarışan, bazen birinciliği kendi elde ederken, bazen de kansere bırakıp ikinci sırada yer alan kalp ve damar hastalıklarıdır. Kalp ve damar hastalıklarında ise en önemli mekanizma “ateroskleroz” yani damar sertliği teşekkülüdür.
Damar sertliği teşekkülü, anne karnında başlamakta, genetik ve çevresel faktörlerin değişken etkisi ile ömür boyu devam etmektedir. Damar duvarında kalınlaşma, kolesterol plağı birikimi ve yer yer plak içi kanamalar, büyüyen plağın uzun vadede damar lümeninde (içinden kan geçen boşluk kısmı) daralmalara ve tıkanmalara yol açmaktadır. Bunun sonucunda ise başta kalp damarlarının etkilenmesi sonucu kalp krizi, şah damarı etkilenmesi sonucu geçici ve kalıcı inmeler, karın ve bacak atar damarlarında daralma sonucu, yürürken bacaklarda yorulma ve nihayetinde uzuv kaybına neden olan hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Peki nedir bu darlığa sebep olan plak ve niye oluşmaktadır?
Damar duvarına en çok zarar veren iki etmenin şeker hastalığı ve tütün ürünleri kullanımı olduğunu söyledikten sonra, nihai sona götüren mekanizmanın bu plak oluşumu olduğunu belirtmek gereklidir. Bu plak içerik olarak kolesterol, kalsiyum ve plak içi kanamalardan teşekkül eder. Yani bildiğimiz kolesterolden. Kolesterolün hücrenin bir yapıtaşı olduğu doğrudur, ancak günlük diyetimizde aldığımız kafi miktarda yağ hücresel döngüler için yeterli olurken, fazlası kanda artan değerlere ve sonuçta bu plakların oluşumuna neden olur. Laboratuvar tetkiki olarak kanda bakılan LDL (kötü kolesterol) ve HDL (iyi kolesterol) en önem arz eden kolesterol tipleridir. HDL’nin yüksek olması kalp ve damar sağlığı açısından avantaj sağlarken, tedavi rehberlerinde hedef değerler belirtilmemiştir. LDL ise yaş ve risk gruplarına göre rehberlerde önerilen belli üst sınırlarla tedavi hedefleri arasında yer alan en önemli parametredir. Kabaca 130 mg/dl üzeri değerler kalp ve damar hastalıkları açısından risk faktörü iken; 40 yaş ve üzerinde 100 mg/dl üst sınır oluğp; kalp, şah damarı, karın ve bacak atar damarı hastalığı olanlarda tedavi hedefi LDL’nin 55 mg/dl altında tutulmasıdır. Bu değerler kağıt üzerinde rastgele yazılan değerler olmayıp, batılı ülkelerde 30 yıl ve fazlası sürelerde takip edilen hasta olan ya da olmayan bireylerin verilerine dayanmaktadır. Bilim öyle bir değerdir ki, Amerika Birleşik Devletleri Massachusetts eyaleti Framingham kentinde 1948-50 yıllarında başlayan 5000’den fazla insanın ve müteakip jenerasyonların her sağlık verisini kaydedip, kalp ve damar hastalıkları risk faktörleri ve sonuçları üzerine dayanan sonuçlar elde eden bir yoldur. Bilim öyle bir değerdir ki, Batı Avrupa’da, Kuzey Avrupa’da 300.000-400.000 insanın 30-40 yıllık verileri üzerine analiz yaparak, kalp ve damar hastalıklarının etkenleri, sonuçları ve korunma amaçlı ne yapılabileceğini araştıran bir yoldur. Bilim öyle bir değerdir ki, 1000’li hastalar üzerinde yapılan birçok hastalık çalışmasını toplayıp, sistematik derleme ve meta-analiz yoluyla 40.000-50.000 hasta verisi üzerinden analiz yapabilen bir yoldur. Bilim bir felsefedir ve yegane amacı insanlığın iyiliğidir. Yani, demem o ki, bu üst limitler bu kadar çok sağlıklı birey ya da hasta verilerinin toplanıp, sofistike analiz yöntemleri ile incelenip, insan ömrünü uzatmak amacıyla belirlenir. Burada anahtar sözcük “ömür uzatmak” yani yaşam süresinin uzatılmasıdır. Peki kolesterol hapları bu yargının neresindedir?
İşte kolesterol hapları bu yargının tam kalbindedir. LDL yüksekliğinin kalp ve damar hastalıkları açısından ciddi bir risk faktörü olduğu 1980’li yıllardan beri net biçimde, hiçbir soru işareti oluşturmayacak kadar güvenilir veriler ışığında bilinmektedir. Öyle ki, herhangi bir yaş aralığında, LDL değeri 66 mg/dl olan birinin ömür boyu kalp ve damar hastalığına bağlı ölme riski, istatistiksel olarak 65 mg/dl olan birinden daha fazladır. Öyle ki, yukarıda bahsettiğim damar tıkanıklığı olan hastalarda kolesterol haplarının kullanılması “ömür uzatıcı” olarak tarif edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde kalp damarlarında tıkanık olan bir hastaya, kullanımına engel olacak bir neden olmadıkça, kolesterol hapı yazılmaması dava konusu olup, ömründen çaldığı için doktorun iç çamaşırına kadar varacak bir tazminat ile sonuçlanır. Maalesef Türk basınında yer verilen, kendisine “hodja” dediğim bazı doktorların dediği gibi kolesterolü yüksek olanların daha uzun, düşük olanların daha kısa yaşadığı söylemi aleni bir yalandan ibaret olup, zannımca sadece bu söylem bile hukuki merciler yoluyla cezalandırılmalıdır. Yine kolesterol haplarının Alzheimer yaptığı söylemi başka bir yalandır. Bunu belirten herhangi bir objektif veri yoktur. Literatürde yayınlanan güvenilir yüzbinlerce çalışmanın karşısına, güvenilirliği çok tartışmalı birkaç yayına dayanarak bu tür söylemlerde bulunmak, halk sağlığı ile oynamaktır, şarlatanlıktır. Şunu da belirtmek gerekir ki, kolesterol yüksekliği her zaman diyet ile ilişkili değildir. Kolesterol metabolizmasının yer aldığı karaciğerde bulunan, bilinen ve bilinmeyen birçok enzimatik basamakta olan kusurlar sonucu, diyette kısıtlandığında dahi kanda kolesterol yüksekliği mevcut olabilir.
Kolesterol haplarının, kolesterolü düşürmenin yanı sıra “pleiotropik” olarak adlandırılan, bu kolesterol plaklarının stabilizasyonu, yani daha az kırılgan hale gelmesi ve ani plak büyümesine neden olan plak içi kanamaları azaltıcı etkileri de mevcuttur. Şah damarlarında daha belirgin olmakla beraber, tüm damar sertliği teşekkülü yerleşimlerinde plak büyümesini yavaşlatıcı, durdurucu bazı hastalarda ise geriletici etkileri mevcuttur. Bu etkilerdir işte hastaların ömrünü uzatan, endikasyonu olan hastalarda kullanılmaz ise daha az yaşamalarına neden olan. Ekranlardaki birkaç şarlatanın lafı ile bu ilaçları kesmek, daha erken ölüme davetiye çıkarmaktır, bu bir bilimsel gerçektir. Kelle-paça yiyerek COVID-19 tedavi edilemeyeceği gibi, bol hayvansal yağ tüketerek de daha uzun yaşam süresine kavuşmak mümkün değildir.
Yukarıda bahsedilenler ışığında, elbette “herkes kolesterol hapı kullanmalı” gibi bir sonuç çıkarılamaz. Güncel tedavi rehberleri ışığında, kişinin bulguları ve laboratuvar değerleri sonucuna göre bireysel yol haritaları çıkartılır, gereğinde diyet önerilir, endikasyonu varsa ilaç kullanılır.
Sonuç olarak, “kolesterol hapları zehirdir” gibi savsatalarla sağlığımızı korumaya çalışmak yapılacak en büyük hatadır. Her yaş grubu, her hastalık için farklı tedavi hedefleri mevcut olup, konunun uzmanı hekimlerce tedavi belirlenmelidir. Sadece kolaya kaçarak, duymak istediklerimizi söyleyen şarlatanların lafına inanıp hareket edersek ancak ömrümüz kısalır. Günde üç öğün kebap yiyerek, bol bol alkol ve tütün tüketerek, hiç hareket etmeyerek sağlıklı bir yaşama kavuşamayız. İki enginar, üç fındık-fıstık, bir tas kelle-paça ile kendimizi kandırırız.