Kalp ameliyatı bir insanın hayatında muhtemelen tek bir kez, nadiren bazı özel hastalıklarda ve doğumsal kalp anomalisi sebebiyle ameliyat olan hastalarda birden fazla deneyimledikleri bir tecrübedir. İnsan hayatında bir dönüm noktası olabilecek bir an ve belki de kişinin kendini ölüme en yakın hissettiği andır. En düşük riskli kalp ameliyatında bile yaklaşık %1 ölüm oranı olduğu düşünülünce bu durum oldukça doğaldır.
Bu risk ameliyatın kendisinin getirdiği bir risk değil, hastalığın getirmiş olduğu bir risktir. Bu sebeple hem hasta açısından hem karar verme süreci açısından hem de ameliyat ve sonrası durumun yaratmış olduğu travma sebebiyle oldukça meşakkatli bir süreçtir. Kalp ameliyatları sonrası hastaların kişilik değiştirdiğine dair çeşitli söylemler ve gözlemler mevcut olmakla beraber bu doğru mudur?
Yukarıda da bahsettiğim üzere kalp ameliyatı süreci muhtemelen bir insanın hayatında kendini ölüme en yakın hissettiği süreçtir. Her insan bir gün öleceğini bilir ama bunu hasta olmadıkça ya da ölüm riski olan bir tıbbi girişim ya da ölümcül bir hastalığa yakalanmadıkça düşünmez. Hiçbirimizde yarın öleceğimiz gibi bir düşünce yoktur. Bir gün öleceğimizi elbette biliriz ancak yarın ölecekmişiz gibi hissetmeyiz. Ancak kalp ameliyatı olması gereken bir hasta ameliyat süreci ve olası riskler hakkında bilgilendirildikten sonra bunu hisseder. Sonuçta hastalığının tedavisi cerrahidir, cerrahi olmazsa hayat süresi olasılıkla kısalacak ve hayat kalitesi, efor kapasitesi belirgin kısıtlanacaktır. Ancak ameliyat olduğunda her ne kadar bu olasılıklar çok düşse bile yine de cerrahide de ölüm riski vardır ve hasta bunu bilerek, bu konuda bilgilendirilerek cerrahi seçeneğini kabul eder ve bu meşakkatli sürece girer.
Şöyle bir anektod paylaşacağım. 2012 yılında yakın bir akrabamı ameliyat edecektim. Yaşı genç ve eşlik eden risk faktörleri az olduğu için ameliyat riski oldukça düşüktü. Ancak, haliyle stresi ve korkusu vardı. Kendisine “ya merak etme, günde iki üç tane yapıyoruz bu ameliyattan, bir sıkıntı olmaz” dedim. Bana şöyle bir cevap verdi: “Sen günde iki üç yapıyor olabilirsin ama ben hayatımda muhtemel bir kez ameliyat olacağım, bırak da stresi yapayım ve biraz düşüneyim”. Bu söyledikleri aklıma kalıcı olarak kazındı, çok doğruydu ve durumunu net olarak özetliyordu.
Bu durum ameliyat süreci boyunca devam eder ve hastaların azımsanamayacak bir kısmı bu stresi ameliyat sonrası süreçte de yaşar. Çünkü ölümüne neden olabilecek bir hastalığı olduğunun bilincindedir ve eğer yine ameliyat olmam gerekirse ya da hastalığım ilerleyip ölümüme sebep olursa diye düşünerek tedirginlik hisseder. Bazı hastalar bunu hızla atlatır, bazıları ise bunu uzun süre yaşar, az bir kısmı ise bunu atlatamaz. Bu aslında bilinç altında hissettiği ölüm korkusudur ve her hastanın bu durumla baş etme süreci ve yöntemi farklıdır. Kalp cerrahları hangi hastanın bu stresi kolayca atlatacağını, hangisinin zorlanacağını tecrübe ile fark eder ve bazen hastaya bu konuda yardım önerisinde bulunur. En sıklıkla verilen tedavi anksiyolitik (anksiyete giderici) etkisi olan anti-depresan ilaçlardır. Bu tedaviler sıklıkla 3-6 ay gibi süreçlerde kullanılır ve sonra kesilir. Bazı hastalarda bu tedavi süresi uzayabilir. Bazen ciddi psikiyatrik yardım gerektiren anksiyete bozuklukları dahi ortaya çıkabilir ve farklı tedavi seçenekleri gerekebilir.
Her hastanın bu stresli süreçle baş etme yöntemi değişiktir. Çoğu hasta bu süreci 3-6 ay gibi bir süreçte destekle veya desteksiz atlatarak normal hayatına döner, hatta bu durumu unutup hastalığa neden olan eski yaşam tarzına ve alışkanlıklarına döner. Bazı hastalar tam tersi davranarak sanki yarın ölecekmiş gibi yaşar, yaşamdan hınç alırcasına zevk almak ve yaşadığını hissetmek ister. Ameliyat sonrası ekstrem sporlara yönelen hastalar bile gördüm. Çok gezer, çok eğlenir hatta bazen yaşam tarzı hastalığın tekrar tetiklenmesine neden olacak kadar agresif bile olabilir. Kimi hasta çok sinirli olur, etrafından sinirini çıkarmaya çalışır. Bazı hastalar çok depresif olur.Bazı hastalar ise bu stresle baş edemez ve ciddi anksiyete bozukluğu, panik ataklar ve benzerlerini tecrübe eder, normal hayatına dönmekte çok zorlanır. Bu tür hastalarda bahsettiğim üzere psikiyatrik yardım gerekli olabilir.
Peki burada hastayı ameliyat eden cerraha düşen rol nedir? Hastayı ameliyat ve riskleri hakkında bilgilendirdikten sonra, ameliyatın yaşam süresinin uzaması ve hayat kalitesinin artması için yapıldığına, ameliyat sonrası süreçte dikkat etmesi gereken şeyler, hayat tarzı değişiklikleri ve kullanması gereken ilaçlar olduğu konusunda ayrıntılı biçimde aydınlatıp, mümkün olan en kısa sürede normal hayatına ve sosyal çevresine dönmesi gerektiğine cesaretlendirmelidir. İşte bu sebeple hasta ve hekimi arasındaki güven duygusu ve karşılıklı inanç önemlidir. Kalp cerrahının bu sebeplerle biraz da psikolojiden anlaması çok önemlidir.
Baştaki sorumuza dönecek olursak; kalp ameliyatları sonrası hastalarda kişilik değişikliği olur mu? Cevap değişkendir. Olabilir. Olmayabilir. Olursa kısa vadeli olabilir. Bu süreç uzayabilir, bazen ciddi psikiyatrik desteğe ihtiyaç duyulabilir. Bunun temel sebebi ölüm korkusudur. Çünkü kalp ameliyatı olan bir hasta ölümü yakınında hisseder. Yarın ölebileceğini hisseder, düşünür. Geçmişin muhasebesini yapar ve geleceğe yönelik planlarını gözden geçirir. Bunları tamamlayıp tamamlayamayacağına dair endişeler hisseder. Ameliyat sonrası süreç için kendi hayatı ile ilgili planlar yapar. Hayatta başardıklarını, başaramadıklarını, başarmak istediklerini düşünür. Eğer ölürse yakınları, çocukları, eşi, dostu ne yapar diye kaygılanır. Onların hayatları hakkında, gelecekleri hakkında endişeye kapılır. Onlarla beraber olamama olasılığı olduğu için üzülür. Bu reaksiyonlar ve hissedilenler tamamen doğaldır, insan duygusudur. Burada temel amaç bu kaygı sürecinin mümkün olan en kısa sürede ve mümkün olan en az zaiyatla atlatılmasıdır ve burada hastayı ameliyat eden hekime düşen görev çok büyüktür.
Kalp ameliyatları sonrası kişilik değişikliği olması durumu asla kalbe dokunulmuş olması, kalbin durdurulmuş olması ya da hastaya kan verilmesi sebebiyle değildir. Tamamen insani duygular sonucu gelişir.