Ameliyathane ortamı hasta için çok önemli bir ortam olduğu kadar, cerrah ve cerrahi ekip için de önemlidir ve biraz abartılı olsa bile bir “mabet” gibidir.
Cerrahi ekibin içeri girerken her türlü sıkıntı ya da kafa kırıştırıcı şeyi kapıda bıraktığı hem çok özgür hissettiği hem de neredeyse ilahi gördüğü bu ortama asla saygıda kusur etmediği bir hava oluşur içeride. Yeri gelir şakalaşmaların, yeri gelir çok ciddi tavırların sergilendiği bir ortamdır. Masada yatan hasta en ulvi ve kutsal varlıktır odada. Yapılan her şey onun içindir ve herkes bunun bilincindedir.
Merak edilenlerin başında ameliyat sırasında yapılan sohbetler vardır. Ameliyat sırasında sohbet edilir. Bu hastaya ya da yapılan işe saygısızlık değildir. Nihayetinde stresli bir ortamdır aslında ortada mevzu bahis olan hasta hayatı olduğu için. Ancak hem hayat devam ediyor hem de ekibin stresinden uzaklaşması gereklidir. O yüzden günlük ülkedeki gelişmelerden, siyasetten, ekonomiden, ekibin iş dışı sosyal hayatından, hafta sonu yapılan etkinliklerden, çocukların okul durumundan, ekipteki bekar arkadaşların aşk hayatından bahsedilir. Dedikodu da yapılır, sıklıkla! Ama şu bilinir ki, ameliyathane çok kutsal bir ortamdır, yapılan iş ekip işidir ve ekipte herkes birbirine çok güven duyar. O yüzden “ameliyathanede konuşulan, ameliyathanede kalır”. Bazen “dışarıdakiler” hakkında ciddi atıp tutulduğu da olur ama bu güvenli ortamdan asla laf çıkmaz. Nadiren de olsa bu kurala uymayanlar olabilir, o zaman bu kişiler ekipten çıkarılır. Burada önemli olan ekipteki herkesin birbirine sonuna kadar güvenmesi meselesidir. Çünkü konuşulanlar bile dışarı sızıyorsa, yapılan hayati işte kimse kimseye güvenemez.
Olası her komplikasyonda herkes birbirine destek olmalı ve sırt çıkmalıdır. Bazen fıkralar anlatıldığı ve çok gülündüğü bile olur ama bu tamamen stres atmak amaçlıdır. Yapılan işin ciddiyetine gölge düşürecek hiçbir harekete hiç kimse yeltenmez. Eski usül hocaların zamanında, ki ben de onlarla çalıştım, ortam o kadar ciddi olurdu ki, gerginlik hat safhada herkes diken üstünde olurdu. İnsan kendini rahat hissetmiyorsa, ki bu ekibin her parçası için geçerlidir, bence yapılan işin kalitesi de iyi olmaz ve bu kadar gergin ortamlarda insanlar hata yapmaya daha meyillidir. Olası bir komplikasyonda da gerginlikten kimse yapması gereken şeyi yapamaz ve işler daha da komplike hale gelir. Size bu ciddi ve nispeten daha rahat ortamı şu hikaye ile anlatayım.
Asistanlık günlerimde, Hacettepe Biyoloji’de doktorasını yapmakta olan bir arkadaşım kalp ile ilgili bir çalışma yapmakta olduğu için bir ameliyatı izlemek istedi. Gerekli izinler alındı. Ben odada hastayı hazırlıyorum, sonra hoca geliyor, ameliyatı yapıyor ve çıkıyor, ben hastayı kapatıyorum. Onun gözlemini ifadesi şu şekilde idi. “Sen odada hastayı açtın, bir şeyler yapıyordun, müzik çalıyordu, herkes keyifli ve rahattı, herkes birbiri ile konuşuyordu. Sonra biri geldi, ki o oda teknisyeni oluyor, “geliyor” dedi, müzik kapatıldı, içeri hoca girdi, tam sessizlik, hoca ameliyatı yaptı, bağırdı, çağırdı, sonra gitti. Sonra yine müzik açıldı ve konuşmalar ve neşeli, rahat ortam devam etti”. İşte bu tam da gergin ve rahat ameliyathane ortamının karşılaştırmasının özetidir. Buradaki rahatlık hastaya ve yapılan işe asla saygısızlık boyutuna girmez, asla işi hafife almak değildir, ancak bu kadar stresli bir ortamda rahat bir çalışma ortamı yaratma amaçlıdır.
Ameliyathanede olmaması gerekse de nadiren olan bağırmak, çağırmak hatta maalesef “küfretmek” de mümkündür. İşin çok stresli olduğu zamanlarda insanlar bu stresin altında biraz olmak kaydıyla öfkeye yenik düşebilirler. Ancak bu işin çok sık olmaması ve bireysel hakaret ya da ekibin diğer üyelerini küçümseyici hatta aşağılayıcı olmaması gereklidir. Eski hocalarımızın bazıları çok küfrederdi. Bu olmamalıdır. Olunca da çıkarken özür dilemek gerekir. Ancak dediğim gibi bu direk şahsa olmamalıdır. Genelde öfke ile söylenenler ortaya konuşulur, herke de durumu bildiği için kimse üzerine alınmaz. Ancak bu durum sık tekrar ediyorsa ortada bir sorun var demektir bu da genelde cerrahla ilgili bir sorundur.
Yine merak edilen hususlardan biri ameliyathanede müzik dinlenip dinlenmediğidir. Ameliyathanede müzik dinlenir. Genelde ekip başı olduğu için cerrahın tercihi ön planda olsa da ekibin genel ortak tercihi de çalınabilir. Her cerrah kendi zevkine göre müzik dinler. Türk halk müziği, Türk sanat müziği, disko, pop, klasik müzik hepsini duydum. Ben tercih olarak genelde rock müzik (ki thrash ya da hardcore kadar sert olabilir) ya da klasik müzik tercih ediyorum. Ekip de alıştı bu duruma yıllar içinde. Beraber ameliyata girdiğim arkadaşım Prof. Dr. Alper Gürbüz’de eski bir rockçı da olsa artık onu yoruyor bu kadar sert müzik o sebeple onla beraberken sıklıkla “Mark Knopfler” dinliyoruz. Yakın bir arkadaşımın babasını ameliyat ederken onun özel isteği üzerine tüm ameliyat “Rolling Stones” dinlemiştik mesela. Bir komik hikaye de bu konuda anlatayım. Çalıştığım hastanelerden birinde, benden önceki cerrah oldukça muhafazakar biriymiş, bu arada iyi cerrahtır çok. O yüzden ameliyatta genelde ilahi dinlermiş. Zaten bu müzik işi cerrahın kendini iyi, kendi gibi ve özgür hissetmesini sağlar. Velhasıl, bizim kalp cerrahisi odaları da oldukça soğuk tutulur ameliyatın doğası gereği. Müziği hasta uyumadan açmışlar, hasta tabi stresli, bir de oda soğuk olunca hasta korkmuş ve demiş ki “Ben öldüm mü?”.
Özet olarak aslında ameliyathane çok “ilahi” işlerin yapıldığı “kutsal” bir ortamdır. Yapılan iş insan hayatı ile ilgili olduğu için çok ciddi ve stresli bir ortamdır. Ancak ekibin kendini iyi, rahat ve stressiz hissetmesi önemlidir. Bunu sağlayacak olan da ekip başı olan cerrahın işidir. O yüzden konuşmalar, şakalaşmalar, dedikodu ve müzik dinlemek gayet olağandır ve hatta yapılmalıdır da. Kalp cerrahisi duayenlerinden Dr. Lillihei 1960’larda ameliyathanede radyo dinlediği için hep eleştirilirmiş, “gayri-ciddi” diye. Ama şu anda her halde müzik dinlenmeyen ameliyathane odası yoktur. Bu tür ortam değişiklikleri ve karşılıklı iletişim ne yapılan işin ne de ortamın ciddiyetine asla ve asla gölge düşürmez.