Fenerbahçe kolektivist kültüre sahip çalışkan, hedef odaklı ve yetenekli bir teknik direktörü futbolunun başına getirdi.
Bu çok önemli yönetsel hamleye saygı göstermek önemli.
Çünkü biliyoruz:
Futbol teknik direktörleri, spor sonuçlarını finansal başarıya dönüştürmede çok önemli.
Günümüzün ticari odaklı futbol dünyasının merkezinde yer alıyorlar.
Farklı paydaşları içeren ve genellikle sosyal medya kullanıcılarını ve karmaşık durumları iyi yönetmeleri bekleniyor.
Sıklıkla ortaya çıkan kriz ortamlarında takım performansının başarılı, müdahalenin ise hızına sahip olmaları şart.
Modern futbolcular “zengin, çok uluslu, hareketli, genellikle büyük egolarla donatılmış ve bu nedenle yönetilmesi zor.”
Dolayasıyla çok kültürlü teknik direktörler olmaları, süreklilik ve bütünlük açısından önemli.
Tüm bu beklentiler çerçevesinde değerlendirildiğinde Portekizli futbol menajerlerinin itibarının emsali yok.
Araştırınca görülüyor.
Portekiz şaşırtıcı bir şekilde küresel sahnede mükemmelleşen yüksek kaliteli futbol teknik direktör ihracatçısı.
Konu futbol antrenörü ihracatı olduğunda Portekiz, dünyaya yayılmış yirmi beş antrenörle altıncı sırada yer alıyor.
Ancak Avrupa'nın ilk beş ligi (İngiliz, İspanyol, Alman, İtalyan ve Fransız ligleri) söz konusu olduğunda, hiçbir ülkenin Portekiz'den daha fazla teknik direktör ihraç edemediği de bir gerçek.
Jose Mourinho, André Villas-Boas, Vítor Pereira, Marco Silva, Leonardo Jardim, Paulo Sousa,
Jorge Jesus ve Abel Ferreira bazıları.
Bu başarının nedeni Porto'nun Spor Bilimleri Fakültesi profesörü ve FC Porto'nun yöneticisi Vítor Frade’nin, 1990'larda “Taktik Periyodizasyon” adında yarattığı metodoloji.
İlk olarak Portekiz'in, U-17 ve U-20 takımlarını dünya şampiyonluğuna götürmesine yardımcı olan Carlos Queiroz tarafından kullanılan metodoloji, Jose Mourinho tarafından ustalaşıyor.
Bu yönetem, nesilden nesile geçen köklü bir futbol tutkusu ve kültürünü içeriyor.
Portekiz tarihsel olarak her zaman farklı bağlamlara ve senaryolara uyum sağlamak zorunda kalan bir göçmen ülkesi.
Dolayısıyla uyum yetenekleri, başkalarıyla ilişki kurma ve etkileşimde bulunma biçimleri metodolojinin etkinliğini arttırıyor.
Ülkenin kolektivist bir kültüre sahip olması, Portekizli antrenörlerin de birçok yönüyle birbirine bağlı futbolu anlamak, analiz ve icra etme konusunda “kültürel bir avantaj” sağlıyor.
Çünkü kolektivist kültürlerde ilişkiler büyük ölçüde sadakate dayanıyor ve gruba geniş bir aile gibi davranılıyor.
Portekizliler belirsizlikten ve belirsiz durumlardan da kaçınma eğilimindeler.
Bu da futbol oyununun doğasında bulunan öngörülemezliğini azaltmak için; oyunu analiz etmeleri ve beraberinde yeni hazırlıklar yapmanın zamanını kısaltıyor.
Kısa vadede hedefe ulaşmak ve başarmak odak noktaları.
İşte tam da bu nokta- hedefe kısa vadede ulaşma- Fenerbahçe kulübünün bu sene ihtiyacı olan tek şey.
Tüm özelliklerine baktığımızda ise başkanın teknik direktör seçimini tam on ikiden yaptığı net.
Üstelik Jorge Jesus Fenerbahçe için olduğu kadar Türk futbolu için de küresel prestij.
Buraya kadar baktığımızda her şey Fenerbahçe’nin hedefine doğru adımla başladığını gösteriyor.
Ama yönetilmesi gereken önemli sorunların da farkında olmak gerekiyor.
Örneğin,
Jesus’un elit pazardan bizim kırılgan ve sürdürülemez futbol ortamımıza gelmesi.
Spor medyası aracılığıyla yaratılan spor/futbol kültürümüz.
Yukarıda aktardığım Portekiz teknik direktörlerine ait tüm özelliklerin bir anda değersizleştirecek futbol iklimimiz.
Biliyorsunuz futbol kültürümüz yüksek kaliteli futbol teknik direktörleri öğütme özelliğini taşıyor.
Bu yaklaşım da kulüplerin, endüstrinin milyarlarca dolar değerinden uzak kalmasına neden.
Umuyorum sezonun ilk maçlarından itibaren öğütme anlayışı devreye girmez ve hem Fenerbahçe taraftarı hem de futbol medyası kolektivist bir yaklaşım gösterebilir.
https://run.unl.pt/bitstream/10362/132581/1/2020-21_spring_23998_miguel-ferreira.pdf
Twitter: @Hulya__Coskun
Instagram: hulyacoskun