Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, 2022 GSMH büyümesi yıllık olarak yüzde 5,6 olmuştu. Daha sonra 2023 yılının ilk çeyreği için rakam yüzde 4,0 olarak açıklandı TÜİK tarafından. Peki, büyüyor ama yurttaşlar bunu olumlu anlamda hissedemiyorsa bu işin aslı nedir?
Önce şu soruyu soralım: bilançolar makyajlıysa, kayıtdışı ekonominin boyutları hakkında muhtelif tahminler varsa, sağlıklı belge düzeni yoksa ve vergi bildirgeleri doğruyu göstermiyorsa bunlara dayalı ulusal gelir tahminleri ne denli anlamlıdır acaba? Bir bakıyoruz ki olduğundan düşük deflatörler kullanılıyor….vb. Talep artıyor ama gelir dağılımı bozukluğu nedeniyle belli bir kesiminki artıyor genelin değil! Ucuz döviz nedeniyle dışalım artıyor. Vee büyüyoruz, yoksa büyümek yerine şişiyor muyuz? Bir sinema filmi vardı : Ağzı patates kızartması dolu adam afişli ‘Şişir Beni” filmi. Bilmem izlediniz mi? Bu yazıdan sonra o filmi internette bulup izleyin lütfen. Büyümeyle şişme arasındaki farkı daha iyi anlayacaksınız sanırım. Bu şişmenin bedelinin borçlanma artışı ve dış ticaret artışı olduğunu da anımsarsak moraliniz biraz bozulacak ama eğer gidişat iyi değilse nikâhta keramet vardır demeyip, nişan aşamasından geri dönmek yeğdir. Tabii, bir takım uluslararası finans-politik merkezler kara büyü yapmamışsa! UPF (IMF) Stand-by muskaları, ABD yok yok Katar muskaları, AB muskaları…bunlar çok etkili!!! 2023-2025 Orta Vadeli Programa göre bu yıl yüzde 5, sonra 2024 ve 2025’te yılda yüzde 5,5 şişeceğiz, pardon büyüyeceğiz ?!? Acaba UPF vb. kuruluşların önce oluşmasına katkıda bulunup sonra da bu risk diye niteledikleri cari açık rakamı ile büyüme ilişkisi ne âlemde diye baksak: Ankara Ticaret Odası’nın “muzır” raporlarından birinde, yılda 100 dolarlık büyüme için verdiğimiz cari açık 25,90 dolardan 94,3 dolara dek fırlamış. Cari işlemler dengesi açığının milli gelire oranı yüzde -1,7’den 2022’de yüzde -5,9’a çıkmış. Kader mi desek? Neyse dudağınız uçuklayıp da uçuk pomadı masrafına girmeyin diye fazla ayrıntıya girmiyoruz. Kısacası ekonomide süzgeçle su taşınıyor. Öncelikle uyaralım, bu yazı alışılagelen sığ bir büyüme rakamları tartışması yazısı olmayıp, alışık olmayanlarda zihinsel yorgunluk yaratma gibi bir yan etkisi olabilir.
Açıklanan rakamlarla içerik ve zaman olarak kesinlikle doğrudan ilgili olmayan bir önemli açıklamayı birden anımsadım. 1993 yılında IMF’den istifa ederek ayrılan Grenadalı iktisatçı Davison Budhoo bakın ne diyor: “IMF ve Dünya Bankası yeni bir uluslar arası mafyadır. Her türlü rüşvet, yolsuzluk ve bunun gibi usullere başvururlar. Birkaç ülkede IMF, bazı temel istatistiksel endekslere yanlış değerler verebilmek için, bazen de çok geniş ölçüde diyebileceğim istatistikî sahtekârlığa başvurmuştur. Bu sahtekârlığın amacı, o ülkede, çocukların ve ekonomik önlemlerin gerekliliğini kanıtlamaktır.(Evrensel gazetesi, 3.3.2005)”
Budhoo haklı mı siz değerlendirin ama bakın komik bir örnek: TÜİK 2005 yılına ait milli geliri hesaplarken, 328 milyar YTL olarak belirlediği özel nihai tüketim harcamalarını, tüketim harcamaları araştırması kapsamında 229,8 milyar YTL olarak belirlemişti. Bilgisayar yuvarlama hatası da olabilir, olmayabilir, her şey olabilir. TÜİK açıklama yapmış mıydı? Hayır! Peki TÜİK’in tarzı 2023 Haziran’ı itibariyle farklı mı? Yoo! Şinanay yavrum şinanay nay! Bu durumlara istatistikte istatistiksel hata, askerlikte de eğitim zayiatı denir! En iyisi RTE’nin dediği gibi ulemaya sormalı!
Büyüme konusuna tepkilerdeki bilgi bakışımsızlığı (asimetrisi)
Bu olguya tepkilerle ilgili olarak kimi saptamalar yapalım:
- İş dünyasının temsilcileri siyasal seçimlerine göre gerçeği değil görmek istediklerini söyleyebilmektedirler. Kimisi rakamları iyi çözümleyemezken, kimisi söylediği rekabet gücü, verimlilik gibi kavramları herhangi bir ölçme verisi anımsamadan rasgele söylemektedir. Kimisi emperyalist kurumların dayattığı izlencelerin zaten amacının işsizlik yaratmak olduğunu algılamak yerine başarısızlığı sanmaktadır. Kimisi bankalardan kredi alamayanın hangi üretici olduğunun ayrıntısına girmemektedir. Yoksa ülkemizdeki bir ÇUŞ (çok uluslu şirket) herhangi bir finansal ilişki sorunu yaşıyor mu? Hiç de bile! Kaybeden Türkiye ekonomisi diye bir şey yoktur. Türkiye ekonomisindeki sınaî, hizmet ve malî sektörlerde kaybedenler ve kazananlar mevcut olup, bu sıfır toplamlı bir oyundur. Kimi işverenlerin sektör bazında analizlerle ilgili olarak kafaları net değildir. Sanayi ve ticaret kesimlerindeki büyümede gerilemeyi sorgulamamaktadırlar. 2023 ilk çeyreğinde tarım sektörü yüzde 3,8 ve sanayi sektörü yüzde 0,7 oranında daralma gösterirlerken, hizmetler sektörü (inşaat dâhil) yüzde 5,1 büyüme kaydetmiş. Hoppalaa!
- Siyasetçiler ve kamu görevlileri bu denli sapmaya ilişkin olarak planlama yeteneğinin zayıflığına, orta vadeli program (enflasyon vb.) hedeflerinin tutmamasına hiç değinmemektedirler. Sanayi ve ticaret kesimlerinde büyümedeki gerilemenin nedenlerine değinilmemektedir. Büyümenin kalkınma göstergeleriyle birlikte ele alınması gibi ‘sosyetik’ bir yöntemle pek de ilgilenmemektedirler. Ayrıca kimisi küreselleşmeyle ilgili ölçümlerde Türkiye’nin yerini hiç anımsamadan hamasi konuşmakta, küreselleşme sürecinde küreselleştiren ve küreselleştirilen diye bir ayrım yapmadan konuyu yüzeysel olarak ele almaktadır. Uluslararası sermaye kuruluşları bu karşılaştırmalarda ortaya çıkan başarımın gerçekçi olmadığını, bunun da ölçüm yöntemindeki hatadan kaynaklandığını çok iyi bilmektedirler. Ancak böylesi onların işine gelmektedir.
- Bilim insanları ve uzmanlar arasında kimileri büyüme rakamlarının gerçekçiliğine ve nereden kaynaklandığına takılı kalırken, bizim de içinde olduğumuz kimileri büyüme konusunu kalkınma kavramına doğru taşımaktadır. Büyümede hem bireysel hem de devlet olarak geleceğe borçlanma olduğu görüşü yaygınca ifade edilmektedir. Ama bunun piyasa ekonomisinde doğal olup olmadığı tartışması gündeme gelmemektedir. Esas önemli konu olan ‘kalkınma (gelişme)’ kavramı son dönemde kimi bilim insanları ve uzman iktisatçılar için bir türlü gündeme gelemeyen ve hatta öcü bir kavram olmuştur. Elbette bu kavramın kullanımından sonra şu sorular gündeme gelecektir: kimin kalkınması, nasıl kalkınma vb. Hatta kimi siyasetçiler kişi başına gelirdeki artışı kalkınma olarak bile adlandırmaktadırlar.
- Ortak bir saptama ise bu rakamlara birçok kesimin ve hatta yandaşlardan kimilerinin bile şaşırmasıdır. Hatta yeni bir yöntem kullanıldığını düşünen bilim insanları bile vardır.
Bu saptamalardan şu sonucu çıkarmak olanaklıdır.
Konuyu tartışırken bilgi bakışımsızlığı (asimetrisi) vardır. Bilgi yetersizliği eşdeyişle kulaktan dolma malumatla yetinme söz konusudur. Ayrıca siyasal gözbağlarıyla ortaya çıkan sığlık ya da yanılsama ve yanıltma olduğu da ortadadır.
Büyüme / küçülme sorunsalına teknik bakış
Büyüme (küçülme) kavramı, bir ülke ekonomisinde üretilen mal ve hizmetlerin (sektörler temelinde ve giderek toplam olarak) miktarında veya değerinde bir dönemden diğerine olan değişim olarak tanımlanmaktadır. Bu değişimin ölçümüyle ilgili çok sayıda seçenek olduğunu ve bu denli çeşitlenmenin bir yandan iktisat bilgisinin gelişimiyle ilgili olduğunu fakat esasen ekonomi-politik tercihle ilgili olduğunu vurgulamak gerekir. Konuya bu ayrıntıda bakmayıp, bizim TÜİK’in benimsediği yeni-klasik iktisat yaklaşımına dayalı yöntemsel seçeneğin tek bilimsel yöntem olduğunu düşünmek, olsa olsa bir sanılgı eşdeyişle yanılgı içinde olunan bir sanma eylemi olup, en hafif deyimle cehalettir. Çünkü çeşitli büyüme kuramları mevcut olup, doğal olarak bunların da farklı ölçüm yaklaşımları ve yöntemleri mevcuttur.
Büyüme kuramlarının geniş bir sınıflaması için ilgili kitaplara bakılabilir. Ancak bugün için önem arz eden iki yaklaşımı şöyle sınıflayabiliriz:
- Klasik liberal iktisat yaklaşımından türeyen yeni-klasik liberal yaklaşım (Tip1)
- Klasik toplumcu yaklaşımdan türeyen uzun dönem dinamik planlı toplumcu büyüme(Tip2)
Gelelim Tip1’e. Bu yöntemde büyümenin ölçümünde karşılaştırılan büyüklüğün ne olacağı konusundaki seçenekler çok çeşitlidir. Yerimizin elverdiği ölçüde bunlara değinilecektir.
Bu tip büyüme ölçümünde bizde de kullanılan milli gelir hesabı yöntemi ilk olarak iktisatçı Simon Kuznets tarafından ortaya konmuştur. Kullanılan kavramlara gelirsek:
Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla(GSYİH): Bir ülke sınırları içinde belirli bir dönemde (genellikle üçer aylık dönemler ve bir yıl içinde) üretilen tüm sonsal mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarıyla değeridir.
Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH): GSYİH’ya yurt dışından elde edilen net üretim faktörü gelirlerinin cebirsel değeri eklenerek bulunan değerdir. Türkiye’deki yerleşiklerin yurt dışında ürettikleri eklenip, yabancıların Türkiye’de ürettikleri düşülür.
Net Milli Hâsıla(NMH): GSMH’dan sermaye stokundaki değer kaybı eşdeyişle aşınma payı düşülerek bulunan değerdir.
Milli Gelir(MG): NMH’dan dolaylı vergiler düşülünce bulunan değerdir.Çünkü malların fiyatlarında dolaylı vergiler içerilmiştir.
Kullanılabilir Gelir: MG’den dağıtılmamış şirket kârlarını, sosyal sigorta prim ödemelerini ve gelir vergilerini çıkarıp transfer harcamalarını (sosyal yardımlar, sübvansiyonlar, emekli maaşları, işsizlik sigortası gibi mal ve hizmet üretimi karşılığı olmadan bireylere aktarılan para) ekleyerek bulunan değerdir.
Bu büyüklükler üç farklı yöntemle hesaplanabilmektedir:
Harcamalar yöntemi / Giderler yöntemi / Üretim yöntemi
Harcamalar yönteminde temel harcama kalemleri toplanarak önce GSYİH daha sonra GSMH bulunur:
GSYİH= Kişisel Tüketim harcamaları+Gayrisafi Özel Yurtiçi Yatırım+Kamu Tüketim harcamaları ve Gayrisafi kamu yatırımları +(Dışsatım-Dışalım);
Ve giderek GSMH = GSYİH+Net dış âlem gelirleri
Üretim yönteminde ya ülkede bir yıl içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatından değeri bulunur, ya da katma değer adı verilen bir ikinci teknik uygulanır. Piyasa ekonomisinde ilki yeğlenmektedir.
Gelirler yönteminde üretim faktörleri gelirleri toplanır
GSYİH=Ücret+Kira+Faiz+Kâr
Gelelim ölçüm sorunlarına. Normalde veriler sağlıklıysa bu üç yöntemin sonucu aynı çıkar. Piyasa ekonomisinde ilk iki yöntem, hatta ilki daha ilgiyle izlenmektedir.. Oysa üretim yönteminde katma değere dayalı teknik uygulansa ya da gelirler yöntemiyle ulusal gelir ölçülse seyreyleyin siz o zaman gümbürtüyü.
Ölçümle ilgili sorunlar çoktur ve gelişmeler de fazladır. GSYİH hesaplanırken eviçi üretim gibi kimi mal ve hizmetler konu dışı kalmakla birlikte, çevresel maliyetler gibi kimi kalemler düşülmemektedir. Malların kalitesi eşdeyişle teknolojik gelişmeler dikkate alınmamaktadır.
Ayrıca çok önemli bir husus artık, küreselleştirilmiş ülkelerde üretilen tüm gelirin milli olması diye bir şey kalmamıştır. Kavramsal değişiklik yapmak gerekir. Bunun adı coğrafi gelir olması gerekir. Bu üretilen gelir Türkiye coğrafyasında üretilmiştir. Acaba üretilen gelirin ne kadarı Türklere kalmaktadır ki? İşi daha da ayrıntıya götürmek gerekir. Üretilen gelirin yüzde kaçı kime gitmektedir: kaçı Türk burjuvazisine, kaçı Kürt burjuvazisine, kaçı kime. Örneğin, 2022 yılında ulusal gelirimiz söylendiğine göre (!) yüzde 5,6 büyümüş. Gelgör ki, işgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı 2021’de yüzde 30,1 iken 2022’de yüzde 26,5’a düşmüş. Düşmez kalkmaz bir Allah, bu husus işçiliğin fıtratında var! Forbes dergisinin Nisan 2023 Milyarderler çizelgesinde Türkiye’den 26 milyarder girmiş. Bunların 15’i servetlerini geçen yıla göre arttırmışlar. Nasıldı Timur Selçuk’un parçasındaki replik: ‘Nere gitti bu kârlar, hişt aman kimse duymasın’
Kayıt dışı ekonomik faaliyetler göz önüne alınmamaktadır. Bu bir yerde siyasal yönetim kalitesizlik göstergesidir. Bir başka tartışma fiyat değişikliklerinin ulusal gelir ölçümüne nasıl yansıyacağıdır. GSYİH için bir fiyat şişkinlik alıcısı(deflatör) kullanırken bir dizi yöntem mevcuttur. Bunlar zımni deflatör, zincir tipli deflatör, tüketici fiyat endeksi ölçümüyle bulunan deflatör vb.
GSYİH ile ilgili ulusal gelir karşılaştırmalarında satın alma gücü değer eşitliği (paritesi) – SAGP- kullanılmaktadır. Bu çalışmalar Dünya Bankası(WB), Uluslararası Para Fonu(IMF) ve ABD’nin Merkezi Haberalma Örgütü(CIA) tarafından yapılmaktadır. Genel olarak SAGP, standart ve iyi tanımlanmış bir mal ve hizmet sepetinden yola çıkarak, gelir hesaplamalarında ülkelerin fiyat düzeylerindeki farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlayan bir gösterge olup, SAGP rakamı ulusal para birimlerini birbirlerine dönüştüren bir orandır. Liberal iktisatçılar döviz kuru ve SAGP’nin uzun dönemde birbirine yakınsayacağını düşünürler. Türkiye’nin SAGP ile ölçülen kişi başına GSMH’sı IMF’ye göre 2022 için 10.618 ABD dolarıdır. 2013 yılında Kişi Başına Milli Gelir sıralamasındaki yeri 65.lik olan ülkemiz 2022’de 79.luğa düşmüş.
Kişi başına milli gelir işin gelir kısmı. Ya kişi başına borç miktarı? O da 2022 sonu itibariyle 5.382 dolar. Netini siz hesaplayıverin gayri.
Bir de bunun gelir dağılımı bozukluğu var tabii, herkesin eline bu tutar geçmiyor elbette.
SONSÖZ
Büyüme rakamları kısmen sanal olmakla birlikte kısmen de gerçeği göstermektedir: yabancı özellikle sıcak para sermayedarlarının büyütülmesi (=bizim milletin ütülmesi) gerçeğini elbet. Hadi birlikte ninni söyleyelim: Uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni, eee eee eee…
Uyarı notu: Ulusal gelir ölçümünde çok daha gerçekçi Tip 2’yi, ölçümde yeni gelişmeler ve büyüme kavramından kalkınma kavramına yelken açma işini bir sonraki yazımızda ele alacağız.