Sizin hiç eviniz yandı mı? Bizim yandı. Evden bir itfaiyecinin kucağında çıkartıldığımı hatırlıyorum. Annem evde yoktu. Çatıdan yükselen alevlerden korkan hiç kimse binaya girip bize ‘hey bakın çatınız alev alev yanıyor’ diyememiş. Mahallenin delisi hariç. Sonra o da bizimle birlikte binada mahsur kaldı. Hayal meyal o anlar. Her yere ateş parçaları düşüyordu. Üst komşumuz kalp krizi geçirip ölmüş. İtfaiye erlerini hatırlıyorum. Gülümseyen yüzlerini. Henüz 7 yaşımdayken korkudan kocaman gözlerimi ışıldatan o iyi kalpli amcayı. Ne büyük minnet borçluyum.
Sonra dışardan evimizin yanışını izlemek… Defterlerim, oyuncaklarım, kalemlerim. İnsan böyle bir anda evini ne kadar çok sevdiğini anlıyor. Duvarlardaki posterlerim de yanmış mıdır acaba? Sonrası kör duman, kapkara is çökmüş tüm anıların karardığı bir enkaz. Orda ben doğmuşum, kardeşlerim doğdu. Doğum günlerimizi kutladık. Annem saçlarımızı taradı. Aynalarımız vardı. Üç kız çocuğunun her gün ne kadar büyüdüğüne tanık. Hepsi kırıldı. Bizim evimiz yandı. Sonrası ağır mı ağır misafirlik. Sanki keyiften. Acaba ayakkabı mı nerde çıkartsam uygun olur. Acıktın mı soruları. Ne cevap vereceğini bilmediğin. Mahallenin mültecisisin işte. Gözün hep yerde. Acaba annem üzüntüden hastalanır mı, kendini suçlar mı? Kardeşlerim çok mu korktu? Ya hasta olurlarsa. Dedim ya en ağır misafirlik. En ağır soru, karnın aç mı?
Ben hiç gurbete çıkmadım. Belki evsiz kalma korkumdandır. Bundan sonra çıkar mıyım bilmem. Ancak dostlarım var sürgünde. Evlerinde barış olsun istediler. İmza verdiler. Evsizlikle cezalandırıldılar. Evsizlik ve ekmeksizlik. Dünyada daha büyük bir ceza olabilir mi ki? Dünyanın dört bir yanına nar taneleri gibi saçıldılar. ‘Bizim buradaki gurbetliğimiz’ diye başlıyorlar söze ve yangın başlıyor içerde… Tek bir dalına kıyamadığın memleketinin şehirleri ormanları yanıyor. Hem de cayır cayır… Bizler abilerimizin ablalarımızın sürgün anılarıyla büyüdük. Okuduk, dinledik ve ne acıdır ki yaşadık. Yaşıyoruz. Onlar memleketinin değil bir evladına, bir ağacına kıyamayan itfaiye erleri gibi ne büyük alevlere daldılar. İçerimiz yanıyor dışarımız yanıyor. Memleketimiz ateş altında. Ve ne ağır ki elinde ateş tutanlar ordusu seni vatansevmezlikle suçluyor. Oysa ki yer gök şahittir. Onlar bu ormanın tek bir ağacına kıyamadılar ve gittiler.
İnsan memleketini neden sever? Hayır, çaresizlikten değil. Çok daha çocuksu bir şeydir memleket sevgisi. Mesela bisikletini sürerken tüm rampaları tanırsın. Hangi ağaç daha güzel erik verir bilirsin. Ödlek bile olsan o ağaca tırmanırsın. Bilirsin ki düşersen elbet bir dal tutar seni. Toprağına nazın geçer. Hiçbir şeyini bulamazsan haritadaki şeklini seversin. Orası doğduğun beşiğe benzer. İnsan kendini severse beşiğini sever. Sevmezse önce beşiğini ateşe verir. Yani yakıp yıkmaya önce doğduğu yerden başlar. Ve bu nasıl bir öfkedir ki; gözüne perde iner. Mesela bir kartalın bir çakalın bir boz ayının gözüne perde inmez. Onlar ya açtır ya can derdindedir, saldırır. Kendinden sebep bir tek insan öldürür. İnsan yakar yıkar. En masumumuz bile kötülüğü kan ikizi gibi her daim yanında taşır. Oysa bu alevin tek panzehiri sevgidir. Sevildiğini bilen sever. Sevilmediğini hissedense ağacın yeşilinden alır hıncını gariban bir serçeyi ateşe atar. Gözüne güzel gelen ne varsa onu yok eder. Mesela yemyeşil bir ormandan, neşeyle atılan bir kahkahadan, aşkla söylenen şarkılardan, kar topu oynayan genç adamlardan, sevdiğini öpen kadınlardan… Bu dünyada sevmeye ve sevilmeye dair ne varsa işte onu bulur yakar yıkar sevgisizliğinin intikamını alır.
İşte bu nefret yangınlarını hep birlikte söndüreceğiz. Söndürmek zorundayız. Manavgat’ı Marmaris’i Aydın’ı Bodrum’u … Ülkemizin doğusunda batısında şimdi ve geçmişte yakılan yıkılan ne kadar orman, toprak, köy varsa hepsi aynı yerden alev aldı. Bu yangınları birlikte söndüreceğiz. Bu toprak hepimizi besledi. Bu ağaçlar hepimize gölge verdi. Başı yerden kalkmayan mülteciyi de, yerinden edilmişliğin nefretini de yüzyıllardır bu topraklar sineye çekti. Oysa bu toprak seversek hepimizi doyurur. Dilinden anlarsak bire bin verir. Burası bizim evimiz. Sanmayın ki sizin hiç eviniz yanmadı. Bizler günlerdir hatta yıllardır başı yerde gözü eşikte evsiz kalan mültecileriz. Ve evimizi yani memleketimizi alevler içinde seyrediyoruz.