CHP istediği kimliği seçebilir. Ancak, “sosyal demokrat” olmayı iyi bir şey sanmak tam anlamıyla bilgisizliktir. Dahası bu bir partiyi sosyal demokrat diye tanımlamak tam anlamıyla cehalettir.

CHP’nin tarihsel, felsefi ve siyasal kaynakları üzerinden tartıştığımız “sosyal demokrasi” ve “devrimci demokrasi” konusu ve kavramları üzerinde bir kez daha durmakta yarar görüyorum. Çünkü, elzem olmasa da solda verimli bir tartışmayı amaçlayan iki bölümlük yazımın, beni çok şaşırtan şekilde yer yer yanlış anlaşıldığını, daha doğru bir ifadeyle, tam olarak anlaşılmadığını gördüm. Dahası, kimi kesimlerin kavrayış yetersizliği, sosyalist referans alanlarının eksikliği, bazı sağ tezleri “sol” ve “devrimci” bir anlayış sanan bilgi düzeyi, ideolojik önyargıları nedeniyle üzüldüm. Allahtan bu çevre ve kişiler pek fazla değil. Bu durum belki bir teselli, ama yine de önem vermek gerektiğini düşünüyorum. Diğer taraftan, acaba, ben mi yeterince anlatamadım derdimi diye de bakıyorum. Bu olasılık da hiç az değildir. O nedenle yazdıklarımı gözden geçirdim. Derdimi, Marksist bir perspektiften yeterince anlattığımı, ya da bunu yapmaya çalıştığımı gördüm. Ancak, belli ki yine de eksik kalan ya da açılması gereken bir şeyler var. Artık her ne ise, bazı konularda tekrara düşmek pahasına, konunun yeniden ele alınarak kimi kavramların açıklanması yerinde olacak. Ancak, her ne şekilde olursa olsun bu konunun tartışılması olumlu bir durumdur. Ayrıca, çok yerinde yapılan bazı uyarılar ve sorulan sorular olduğunu da belirtmeliyim. Özellikle, “devrimci demokrasi” kavramının, konunun doğru anlaşılması bakımından biraz daha açılması gerekiyor. Dolayısıyla bu metin, BirGün’de iki hafta önce arka arkaya iki bölüm halinde yayımlanan, “Sosyal Demokrasi mi Devrimci Demokrasi mi” başlıklı yazılarımın üçüncüsü diye okunması yerinde olacaktır.

O HALDE BAŞLAYALIM…

Marksist kökenli işçi sınıfı örgütleri olan sosyal demokrat hareketler, zamanla sosyalizm davasından koparak ‘sınıf uzlaşmacı’ düzen partileri haline geldiler. Demokratik gerekçelerle kurulu düzeni meşrulaştıran, kapitalist sistemin sürekliliğini sağlayan partilerdir. Yani ufukları kapitalizmi aşmaz. Bir hayalin peşinden koşar ve “olmayacak duaya amin” derler. Deyim uygunsa, emekçileri gözeten “insancıl” bir kapitalizmden yanadırlar. Özetle; sosyal demokrasiden söz ettiğinizde, Marksist bir kökenden ve bir sınıf partisinden de söz ediyorsunuz demektir. Bu "köken" sizi aynı zamanda işçi sınıfına ve halka "ihanet" eden bir siyasal geleneğe götürür. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sosyal demokrat partiler, tarihsel bir süreklilik, kopuş ve esaslı bir bölünmenin ürünü olduklarını bilirler. Dolayısıyla, pozisyonlarını da kararlılıkla savunurlar. Sosyalistler, sosyal demokratları “hainlik” ile suçlasa da, bu artık uzak geçmişte kalan uzak bir anıdır. Sosyal demokratlar ise sosyalistleri aşırılıkçı, bireyi ıskalayan ve özgürlükçü olmayan akımlar olarak suçlamayı sürdürür. Türkiye’de belki sosyal demokrasinin değil, ama sosyalist hareketin kökleri ve bir geleneği vardır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) neredeyse dünyadaki diğer komünist partiler ile aynı tarih diliminde, 10 Eylül 1920’de Bakü’de kurulmuş, bu ülkenin en eski partisidir. Şefik Hüsnü’nün Aydınlık Grubu, Kurtuluş Grubu, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-23) ve diğerleri de 1920’li yıllarda bu topraklarda varlık göstermiş, ilk Meclis’e milletvekili olarak girmiş, ulusal kurtuluş savaşında yer almış ve geleneklerini bugüne kadar aktarmış sosyalist/ Marksist hareket ve partilerdir. CHP ise, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, İttihat ve Terakki Fırkası, Kuvayi Milliye, Müdafai Hukuk Cemiyetleri çizgisinden gelen, daha başka ve önemli bir “devrimci” damardır. Bazen CHP içinde dağıtılan ve genellikle adı, "Sosyal Demokrasi Nedir?" diye başlayan kimi broşürler ve çalışmalar elime geçtiğinde, kendisini anlatmakta hiç bu kadar zorlanan metinler ile karşılaşmadığımı düşünürüm. Bu çalışmalar, sadece karmaşık değil, ideolojik bakımdan sorunlu, teorik bakımdan ise yanlış zemine basan metinlerdir. Yazar ya da hazırlayıcıları, bütün iyi niyetlerine karşın, ne kadar uğraşsalar da sosyal demokrasi ile CHP arasındaki ilişkiyi bir türlü tatmin edici şekilde kuramaz. Çünkü, sosyal demokrasinin tarihinde, önceki yazılarda da altı çizildiği gibi, Eduard Bernstein ve Karl Kautsky gibi “dönek” sosyalistler vardır. Devrimci demokrasinin tarihinde ise genellikle ulusal kurtuluş mücadeleleri ve devrimlerine önderlik eden liderler bulunur. Sosyal demokrasi, sosyalizm gibi post-aydınlanmacı bir akımdır. Devrimci demokrat hareketler ise halkçı, yurtsever ve aydınlanmacı kitle partileridir.

LAİKLİĞİ ESAS ALMAK

CHP gibi partilerin demokratik karakteri, feodal bir din-tarım toplumunu dönüştürmesinden, hilafeti ve saltanatı yıkmasından, meclisi kurmasından, yurttaşlık hukukunu oluşturmasından, medeni kanunu yerleştirmesinden ve nihayet laik bir düzeni esas almasından kaynaklanır. Sosyal demokrat ve devrimci demokrat hareketler arasındaki bütün siyasal, tarihsel ve felsefi farklılıklar birer kusur değil, aksine birer gurur kaynağı olabilecek özelliklerdir. Bu bakımdan, devrimci demokratik bir parti ya da harekete sosyal demokrat demek, tarihsel ve bilimsel bakımdan doğru olmadığı gibi, gereksiz bir zorlamadır. Şimdi, maddeler halinde kimi yanlış anlamaları ve anlaşılamayan noktaları açmaya çalışalım: 1- Bu seri yazıda ifade ettiğim “devrimci demokrasi” ya da “devrimci demokrat” kavramları, anti-emperyalist ve anti-feodal burjuva devrimci demokrasisi ya da burjuva devrimci demokratlığıdır. Bu yanıyla, yani tarihsel ve kategorik bakımdan ilerici karakteri nedeniyle dünya sosyalist hareketinin dostudur. Üçüncü Enternasyonel’in ve Lenin liderliğindeki Sovyetler Birliği’nin Türkiye’de Kemalist harekete destek vermesinin ve ulusal kurtuluş mücadelesini desteklemesinin anlamı budur. Burada kullanılan “devrimci demokrasi” kavramı ile bazı Marksistlerin (daha çok Sovyetik ve Troçkist hareketlerin) kimi radikal devrimci akım ve hareketler için kullandığı “devrimci demokrasi” kavramı ile bir ilgisi yoktur. Kullanılan kavram burjuva devrimci demokrasisidir. Ayrıca, genel olarak sosyalist olan, referanslarını daha çok Marksist literatürden alan bu sol akımların, “devrimci demokrat” diye nitelendirilmesi de doğru değildir. YAZINI TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ