Bizim Kokarca Fahri’yle (Fahri hep esans süründüğü için kokar. Bu yüzden ona Kokarca derdik.) turistik bir gezi için Moskova’ya gittik. Metro istasyonun yanında bir otelde kaldık.
Fahri, otelin balkonunda bakarken, Karşıda yeşillikler var. Orası nedir, gidip bakalım, dedi.
Gittik. Burası bir parkmış. Adı da Bitsevsky Park… Fahri’yle başladık parkı dolaşmaya. Önünde sonunda bir park n’olacak… ama birader git git parkın sonu yok.
- Yahu Fahri nedir bu, dedim.
- Boş ver dedi… Moskof’un oyunudur, aldırma. Bizim Taksim parkımız var, gül gibi, dedi.
- Yahu Fahri dedim, Taksim mi büyük, burası mı yoksa.
- Taksim’den büyük park mı olurmuş, dedi Fahri.
Biz Fahri’yle Moskova’dan ayrıldık ver elini Amerika. Pensilvanya’ya gittik. Bizim Korkarca’nın bacanağı 10 yıldır orda otel işletiyor.
Biz Fahri’yle ne yapalım, ne edelim diye düşünürken bacanak; Parkı gezin, dedi.
Bu parkın adı Fair Mount Park’mış. Birader park park ama sonu yok.
Fahri bu işe çok kızdı.
Ulan, dedi şu imansızların yaptığına bak. Nereye gitsek karşımıza bir park çıkıyor. İmansızlar işi gücü bırakmış park yapmışlar.
O gece otelde demlendik… Gördüğümüz parklar içimize dert oldu.
Bir parkımız bile yok diye Fahri ağlamaya başladı.
Benim de yüreğimi derin bir sıkıntı kapladı.
Sevgilimizi… nişanlımızı götürüp gezdireceğimiz bir parktan yoksunuz.
Fahri bir ara salya sümük; Ben buralarda duramam kelli, dedi…
Neden, dedim.
Bir parkımız bile yok. Ben de aşağılık duygusu oluştu, dedi…
Sonra bana baktı.
Sen de oluşmadı mı aşağılık duygusu. Sen ne biçim Türksün lan, dedi.
Böyle der demez bende de aşağılık duygusu oluşmaz mı.
Bu aşağılık duygusu çok kötü arkadaş.
Ertesi gün restoranda oturuyoruz. Bir genç geldi.
Siz Türk müsünüz. Ben Türkleri severim. Sizinle konuşmak istiyorum, dedi.
Bunun üstüne Fahri;
Biz Türk değiliz dedi.
Türk olarak aşağılık duygusunu belli etmiyoruz. Ne zormuş Türk olmak.
Peki, siz nerden geldiniz, dedi genç adam.
Fahri;
Biz Tanganistanlıyız, dedi.
Genç şaşırdı.
Tanganistan.
Evet, dedi Fahri. Afrika’nın kuzey doğusunda. Bir ay önce kuruldu. Başkenti de Taka Tuka. Pek güzel bir kenti. Herkesi bekleriz.
Genci savdıktan sonra biz Kokarca ile kafa kafaya verdik. Bizim biraderin dönercilik yaptığı Londra’ya gittik.
Birader şaştık kaldık… neden derseniz Londra’nın her bir köşesinde bir dönerci. Bizim aslan gibi çocuklarımız dönerle turşuyla İngilizi doyuruyor. Bu bizde aşağılık duygusunu giderdi. Yalnız velakin orda bir park var, Haydın park. O parka gitmeseydik iyi olurdu. Park park değil, koca bir memleket… sıfırı tükettik mi parkta.
İstanbul’a nasıl geldik, ne siz sorun ne biz söyleyelim.
İstanbul’a geldikten bir hafta mı iki hafta mı sonra ne Kokarca Fahri telefon etti.
Oğlum, dedi, dünyadan haberin yok. Yeşilköy’de bir park açılmış gidip görsek mi…
Yok dedim, ben gitmem. Aşağılık duygum kabarır.
Yok ulan büyükmüş park.
Fahri ile düştük yola… Parka bir gittik, aman Allah… Kocaman… dışardakiler halt etmiş. Türklüğümüzle gurur duyduk. Aşağılık duygumuz silindi… bayıldık… Bizim Fahri bir vecize yumurtladı. Gez, gör, övün.