Okuduğunuz yazının metoforu ve izleği üzerinden ilk metni tam 8 yıl önce, 7 Mart 2017 tarihinde yazmıştım. Türkiye’nin yaklaşık 2 milyon mühürsüz, yani sahte oyun geçerli sayılacağı Anayasa referandumuna gittiği günlerde.. Yazının başlığını “AKP’nin Amok Koşusu; Referandum ve Sonrası” diye atmıştım. Şimdi ise sadece “Amok Koşusu” diye attım başlığı. Çünkü, AKP iktidarının umutsuz ve çaresiz son hamlesini anlatmak için bu başlık yeterli. Amok koşusu, hedefine hiçbir zaman ulaşamayacak, çaresiz ve ölümcül bir koşudur. İşte AKP’nin o umutsuz koşusu hala devam ediyor.

Evet, AKP iktidarı giderek bir Amok koşucusuna dönüşmeye başladı. Ortak aklı teslim alan bir çılgınlık halidir bu... İnsanın doğasına, tarihin mantığına, çağın ruhuna aykırı ölümcül bir koşu.. Önüne çıkan her şeyi yok eden, dahası sonunda kendisinin de yok olmasına yol açacak çaresiz bir saldırganlık durumu..

“Amok” sözcüğü Endonezya-Malezya kültüründen geliyor. Amok, bir tür delilik humması, yok edici bir saldırganlık durumudur. Bu hummaya yakalanan kişi, engellenemez kör bir öfke ile önüne çıkan herkese elindeki bir hançerle saldırır. Amok koşucusu durmaz, duramaz.. Çünkü Amok, hiçbir şeyi duymaz ve görmez.. O, sadece hedefine kilitlenmiştir. Amacına ulaşmak için sadece koşar ve yoluna çıkan her şeyi yıkar. Bu koşu, biri onu vuruncaya ya da kendi kendine düşüp ölünceye kadar sürer.

Çağımızın büyük yazarlarından Stefan Zweig, ilk baskısı 1922 yılında yapılan ve güncelliğini hiç yitirmeyecek Amok Koşucusu adlı ünlü yapıtında, insan ruhunu teslim alan böyle yıkıcı bir yolculuğu anlatır. Hollanda sömürgesi Doğu Hint Adalarındaki bir doktorun saplantı haline getirdiği amacına ulaşmak için başladığı ölümcül bir koşunun hikayesidir.

AKP iktidarı, sanki bir Amok gibi, bu toprakların 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme yürüyüşünü tersine çevirmek için hiçbir siyasi ve ahlaki ölçü tanımayan ölümcül bir koşuya başlamış durumda.. Bir Amok koşususu gibi saldırgan ve yıkıcı... Uçurumun kenarına sürüklenen bir ülkenin kaderi üzerine oynanan kumar.. Ne kadar yıkıcı ve kahredici olursa olsun, kazanma şansının olmadığı ya da çok az olduğu bir son hamle..

İki dönemdir İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olan, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirleyeceği önseçime birkaç gün sonra tek aday adayı olarak katılan Ekrem İmamoğlu’nu sırf muhalefetin lideri olmasın ve beklemedikleri bir anda ülkeyi erken seçime götürmesin diye gözaltına almalarının başka bir anlamı yok. Dahası İmamoğlu ve arkadaşlarını tutuklamaya kalkışmaları, bir Amok koşucusu tavrından başka şey değildir. Sadece İmamoğlu da değil, iki ilçe belediye başkanı (Şişli ve Beylikdüzü) ve yüzün üzerinde belediye çalışanını da hapse göndermeye çalışıyorlar. Bu da yetmiyor, ülkenin en büyük, köklü ve kurucu partisi CHP’ye kayyım atayarak el koymaya kalkıyorlar.

Tarihsel ve siyasal ömrünü tamamlayan AKP, zor kullanarak bu can pazarındaki raf süresini uzatmaya çalışıyor. Ve AKP bu kaçınılmaz sonucu önlemek, süreci belki tersine çevirmek için ölümcül bir koşuya başlıyor. Önüne çıkanı adeta yakıp yıkıyor. İstanbul Barosu –ki sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük barolarından biridir- yönetim kurulunu görevden alınıyor. AKP, iktidarı kaybedeceğini görüyor, dahası bunun sıradan bir iktidar değişikliği olmayacağını, cemaatin başına gelenlere benzer şekilde, onlarca yıldır sinsice elde ettikleri kazanımların riske gireceğini, hatta ellerinden gideceğini anlıyor. Bu nedenle hedefe kilitlenerek, kazanmak için her şeyi yapmaya hazır görünüyor.

AKP bir Amok koşucusu gibi, çünkü; iktidarı kaybederse ağır bir hesap sorma dalgasının altında ezileceğini, siyaseten ve tarihsel bakımdan tasfiye edileceği bir sürece girileceğini seziyor. Siyasal İslamın dünyada yaşadığı iflas ve çöküşün bütün sonuçlarını kendilerinin de yaşayacağını biliyor. Bu nedenle önüne çıkan her şeyi imha ederek, bu sondan kaçmaya çalışıyor.

AKP bir Amok koşucusu gibi çünkü; 75 yıldır devam eden ve hedefe ulaşmanın eşiğine gelen pasif karşı devrim sürecinin sert ve kesin bir kırılmaya uğrayacağını anlıyor. İslamcı hareket yüz yıl sonra yakaladığı fırsatın bir daha hiç ulaşılamayacak şekilde elinden kaçmasından korkuyor. Bu durum onu daha saldırgan hale getiriyor.

Bütün Amok koşucuları gibi, AKP de, ne yaparsa yapsın, isterse bütün muhalefet liderlerini tutuklatsın, kaçınılmaz olarak kaybedecek. Çünkü, aydınlanmaya, cumhuriyetin kazanımlarına, insanlığın ilerici birikimine ve demokratik kültüre karşı Ortaçağ değerlerine yaslanarak açtığı savaşı –geçici bazı başarılar elde etse bile- kazanması imkansız.