Dünyadaki göçmen krizine değindiğim son iki yazımda Türkiye’yi es geçtiğimi düşünenler olmuş. İlk yazımda linklerini paylaştığım üç parçadan oluşan Göç ve Yıkım yazılarımda Türkiye’ye de yer vermiştim. Tekrara düşmemek için Türkiye özelinde konuyu ele almadım. Ancak bu yazıda Türkiye’deki bazı ezber kalıpları işlerken göç konusuna da zorunlu olarak değineceğim.
İki turlu 2023 cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler bitti ve hemen ertesi gün sonraki seçimleri konuşmaya başladık. Sonraki seçimler derken Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilip seçilemeyeceğini…
Zaten genel olarak halk sandık yorgunu ve muhalifler umutsuzken; ülkenin ekonomiden dış siyasete, güvenlikten göçmenlere trilyon tane sorunu varken nasıl oluyor da bir kişinin üstelik Anayasa buna izin vermediği halde yeniden seçilmesi konuşulacak ilk konu oluyor. Nasıl? Nasıl?
Türkiye’de şu anda siyasi bir ideoloji olduğunu düşünmüyorum. Tek ideoloji Erdoğan’ı iktidarda tutmak… O kadar. Gerisi teferruat…
Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken, uluslararası mafya ülkede cirit atarken, basın ve ifade özgürlüğü yerlerde sürünürken, ekonomi felaketin eşiğindeyken hangi ideoloji?
Sık sık entelijansiyamız ‘Türk-İslam sentezi’, ‘güvenlikçi politikalar’, ‘aşırı sağ’, ‘ırkçılık’, ‘göçmen karşıtlığı’ deyip duruyor.
Eğitimden ve sağlıktan, ‘geçici sığınmacı’ statüsünde olanlar ücretsiz faydalanırken, bu politikanın neresi Türk milletini öncelikliyor?
Ülke göçmen cennetine dönüştürülürken, bu politikanın neresi Türk milletini öncelikliyor?
Halk düzenli olarak yoksullaştırılırken, bu politikanın neresi Türk milletini öncelikliyor?
Topraklar ve mülkler yabancılara satılırken, bu politikanın neresi Türk milletini öncelikliyor?
Hadi Türkçülüğü geçelim neresi güvenlikçi?
Adında ‘milliyetçi hareket’ kelimeleri geçiyor diye iktidar ortağı MHP’nin hangi eylemiyle ‘milliyetçiliğin’ odağı olduğunu söyleyebiliriz? Hangi Türkçülüğün odağı?
MHP’li eski vekilin oğlu, PKK’lı teröristleri kaçırmaktan tutuklanmışken… MHP lideri Bahçeli, HÜDA-PAR lideriyle el ele tutuşurken…
Aklı başında herkesin ‘sessiz istila’ dediği göçmen sorunu karşısında MHP hiçbir tutum almamışlarken…
En son teğmenlerin yeminiyle ilgili başlayan krizde AKP bile MHP’den daha aklı selim açıklamalar yaptı. Daha orta yolcuydu diyelim. MHP lideri Bahçeli, teğmenlerin ‘Mustafa Kemal’in askerleri’ olmalarında ve laik, demokratik, Türkiye Cumhuriyeti’ni korumaya ant içmelerinde nasıl bir sakınca görüyor?
Tam da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını atması gereken kişiler bu teğmenler. Bir: Gerçekten askerler. İki: Ordunun ve ülkenin kurucusuna elbette bağlı olacaklar. Ülkeyi ve rejimi koruma kararlılığı kimi neden rahatsız eder?
İktidara ‘Türk-İslâm sentezi’ demek ezberci bir kalıptır. MHP’nin neresi Türkçü?
Teğmenlerin kılıç çatmasına, Mustafa Kemal’in askerleri olmasına başka kimler itiraz etti birkaç örnek: FETÖ, radikal İslâmcılar, bölücü teröristler…
Bu yan yana düşüş pek Türkçü görünmüyor, öyle değil mi?
***
Sakız gibi ‘ırkçı Kemalist’ yaftasını ağzında çiğneyenler…
Atatürk milliyetçiliğin, ulus milliyetçiliği olduğunu daha kaç kişi kaç kere anlatmalı?
Emperyalist güçlere direnerek kurulmuş bir ülkeyi faşizm etiketiyle küçümsemek… Ya avanaklık ya da kötü niyet!
‘Güvenlikçi politikalar’mış!
Kimin güvenliği? Göçmenler kontrolsüzce gelirken, demografi değişirken, geçici sığınmacı statüsündeki 700 bin Suriyeli kayıpken ülkede hangi güvenlikten söz edilebilir mi?
Olsa olsa koltuklarını güvene almaktan söz edebiliriz.
Nas diye anılan ekonomi politikalarının yerli ve milli olmakla ne alakası var?
MHP, Türk-İslâm senteziydi (şimdi nedir ben bilmiyorum).
İçinden daha ümmetçi bir BBP çıktı.
“Biz Türk'ün Müslüman olmayanına Türk demiyoruz. Müslüman olmayan Kürt'e niçin Kürt diyelim, niçin insan diyelim” diyen eski MHP’li, daha az İyi Partili Yavuz Ağıralioğlu da yeni parti hazırlığında… Herhalde onunki daha daha daha ümmetçi bir parti olacak.
Türk-İslâm senteziymiş! Türkçü politikalar neler? İktidar kanadında bu politikaları kim savunuyor? Milliyetçi görünümlü diğer yavru partilerden hangisi savunuyor?
Merkeze layık görülen İyi Parti ise kendi kendini bitirdiği için ona hiç değinmiyorum.
‘Türk-İslam sentezi’, ‘güvenlikçi politikalar’, ‘aşırı sağ’, ‘ırkçılık’, ‘göçmen karşıtlığı’…
Ezbere kalıplarla olmuyor; bayanlar, baylar.
Nasıl Avrupa sağı, solu, liberalizmi yeniden tanımlamak zorundaysa, Türkiye de aynı sorgulamayı yapmalı.
Bir zamanların dillere pelesenk “Ilımlı İslâm’, ‘Liberal İslâm’, ‘Müslüman Demokrat’ tanımlamaları nasıl son kullanım tarihlerini doldurdularsa, bu ezber kalıplar da tedavülden kalkmalı.
NOT: Malum ülkenin dertleri bitmiyor. Yeni romanımı yazmaya odaklanmak için bir süre yazılarıma ara veriyorum. Memleket gündemi çılgınca dürtmediği sürece arayı bozmamak niyetindeyim. Kalın sağlıcakla