“Eğer bir çocuğun masumiyeti de bir yüreği ısıtamıyorsa buz çağında mahsur kalmış o ruhtan korkun; sizi üşütürler.”

Mezarlık türkücülerine döndüğümüz günler, aylar, yıllar…

Nereye adım atsak bir kadın cesedi. Nereye el uzatsak bir çocuk bedeni. Derelerden topluyoruz ailelerinin katlettiği sabileri… Ama bebekler… Bebekler, kötülük probleminin neresinde yer alabilirler? Nereye konulabilir bebek katliamı? Yeri yok! Yeri yok!

Ölüm, katliam yağmur oldu üzerimize yağdı. Cinayetler, boğmalar, DNA’lar… 

Bıkmıyorlar, usanmıyorlar öldürmekten.

Lars von Trier filmlerinin erişemeyeceği bir kötülük bu! Dante’nin tarif edemeyeceği bir cehennem bu! Bebekler bayım, bebekler para uğruna kurban ediliyorlar. Süt içmeleri gereken analarının göğsünden para uğruna kopartılıp, soğuk kuvözlerde ölüme terk ediliyor bebekler. İnat eder de yaşama tutunur iseler aç bırakıp öldürülüyor bebeler. 

Oysa zannettik ki ilk çocuğu kurban etmeler, çocukları tapınaklara bağışlamalar gerilerde kalmıştı, obez tanrıların gözü doymuştu artık çocuk kanı istemiyordu. Ama paranız bayım, sizin yeni kişisel tanrınız paranız, gözünü kırpmadan bebekleri kurban aldı. Öyledir siz paraya taparsınız. Güce ve daha bir yığın aşağılık parlak şeye…

Ben… Ben bebekleri mutlu olmak için kullanırım biliyor musunuz? O boyunsuz koca kafalarına, o uyumsuz ve dengesiz vücutlarına, dar omuzlarına, tombik göbişlerine, minicik ellerine-ayaklarına bakar sevgiyle dolarım. Bir endorfin şelalesi akar ve ben yerde sürünüyor dahi olsam taze insanlar  sayesinde ayağa kalkarım. Taze insanlar… Bebeler…

Bir yanımız… Hani o iyiyilikten yana olan o aydınlık tarafımız… Hani vicdan dediğimiz zihnimizin mahkeme jürisi… Hani merhamet dediğimiz yüreğimizin ekmeği… Hani şefkat dediğimiz ruhumuzun işçiliği… İşte o yanımız istemez hiç haksızlık, adaletsizlik. Masumdan yana oluruz. Hele de kötülük taze bir insana yapılıyorsa…

Hep düşünmüşümdür haksızlık, kötülük bir çocuğa yapıldığında, bir çocuk katledildiğinde neden daha çok sarsılırız. Hangi kötü daha kötü; yeryüzünde yıllar geçirdikten sonra canın alınması mı yoksa yeryüzüne gelir gelmez katledilmek mi? Anıları olan bir insanın katli mi daha kötü yoksa henüz gün yüzü görmemiş bir çocuğun öldürülmesi mi? Kötüler arasında seçim yapmayı bırakalı çok oldu. 

Hani o iyiyilikten yana olan o aydınlık tarafımız var ya, işte o bilir ki bir bebeğin, bir çocuğun hiçbir bakiyesi yoktur. Hiçbir günah işlememiştir. Hiçbir suçu yoktur. Masumun katli bir kıyamettir. 

Ah bebekler! Ah insan yavruları… O kadar masum, korunmasız, muhtaç ve aptalsınız ki… Size dokunanlar insanlıktan çıkarılmalı. İnsan olmadıkları bir statüde yargılanmalı. 

Ah bebekler! Ah yavru insanlar o kadar güzel, sevgi dolu, güleryüzlü ve muhteşemsiniz ki sizi sevmeyenlerden kaçınmalı, korunmalı. 

“Eğer bir çocuğun masumiyeti de bir yüreği ısıtamıyorsa buz çağında mahsur kalmış o ruhtan korkun; sizi üşütürler” yazmıştım Adımı Deniz Koydular romanımda. Bunlarda yürek yok ki ısınsın. Bunları gören cehennem zebanileri kaçarlar. Bunlar! Bunlar insan değiller!