Ülke tuhaf bir ruh hali içinde. Havada bir gerilim ve “dokunsan patlayacak” kıvamında bir sıkıntı var. Derinleşen ekonomik kriz, seçimlerden sonra oluşan bu havayı daha da ağırlaştırıyor. Toplumun derinliklerinde bir enerji, çıkış arayan bir tepki birikiyor sanki. Toplumsal faylarda stres yükseliyor. Bu durumu cezaevinde bile görmek mümkün oluyor.
Öyle ki, yerel seçimlere daha 6 aydan fazla zaman olduğu halde (31 Mart 2024’te sandığa gidilecek) ülkenin yeniden bir seçim atmosferine girdiği görünüyor. Oysa henüz 3 ay önce yapılan 14-28 Mayıs seçimlerinin sonucunu bile ne toplum ne de tarih henüz sindirebilmiş değil. Sorun da zaten burada. Çünkü 14-28 Mayıs hiçbir sorunu çözmedi.
Bu atmosferi ve toplumsal ruh halini besleyen en önemli etkenlerden ikincisi de CHP’de seçimlerin hemen ertesinde patlayan, yönü ve kapsamı başlangıçta belli olmayan “değişim” tartışması ve sürecidir. Bu değişim süreci ve sonucunun seçimlerin seyrini de derinden etkileyeceği görünüyor. Zaten tam da bu nedenle kamuoyunun dikkati değişim sürecinin üzerinde toplanıyor. Bu bağlamda, CHP Grup Başkanı Özgür Özel’in genel başkanlık için aday olduğunu açıklaması, kazanıp kazanamayacağından bağımsız olarak yüksek bir değer taşıyor. Çünkü parti çizgisinin de sorgulanabileceği ideolojik, siyasal bir tartışmaya zemin hazırlıyor.
Toplumsal gerilimin yükselmesi, ülkenin üzerine çöken karamsarlık, tükenmişlik ve umutsuzlukla beslenen ve giderek kabaran öfkenin temel nedeni, 14-28 Mayıs seçim sonuçlarıdır. Çünkü adil ve demokratik olmayan koşullarda yapılan bu seçimler bütün beklentileri (AKP’ye oy verenlerin bile) boşa çıkardı. Seçim sonuçları, AKP ve MHP’ye oy verenler de dahil, toplumun büyük bir bölümünü tatmin etmedi. Sonuçların öngörülememesi, hayal kırıklığını daha da büyüttü. Bu nedenle seçimlerin ortaya koyduğu siyasal tablo daha dördüncü ayında eskidi. İktidarın zaten sınırlı olan meşruiyet alanını tüketti. Kırgın ve öfkeli muhalif seçmen siyasetten ve siyasal mücadeleden kopmaya başladı.
Bu ortamı ve ruh halini besleyen temel etken, aşağıda daha da açacağım gibi, seçimlerin adil olmadığına dair bir inancın toplumun genelinde hâkim olması ve yayılmasıdır. AKP’nin ve gerici faşist koalisyonun seçimleri iftira, yalan, hile ve kara propaganda ile kazandığının toplumun muhafazakâr kesimlerinde de biliniyor olmasıdır. İktidarın derin bir ahlaki ve siyasal meşruiyet sorunu yaşadığı bütün açıklığıyla ortadadır. Sorun bu meşruiyet krizini muhalefetin yeterince kavrayıp üzerine gitmemesindedir. Toplum esas olarak muhalefete kızgın.
Sonuç olarak 14-28 Mayıs seçim sonuçlarından gerici, faşizan, dar bir toplum kesimiyle İslamcı siyaset sınıfı dışında kimse memnun değildir. Siyasal İslamcılığın giderek vahşi bir sermaye birikim modelinin aracı olması, yerleşen yağma ve ulusal zenginliklerin talan edilmesi düzeni, büyük kentlerin sokaklarını ele geçiren, güvenlik aygıtını çürüten mafyalaşma, karamsarlığı ve toplumsal umutsuzluğu derinleştiriyor. Adalete güven çöküyor.
Ülkede ve devlet düzeninde kurumsal bir çöküş yaşanıyor. Bir kabile düzeni oluşuyor, düzen mafyalaşıyor. Bir “medeniyet” yitimi ve krizi yaşanıyor. Derinliği, birikimi, geleneği, kültürü olmayan bir kasaba yobazlığı ve bedevi gericiliği ülkeye egemen oluyor. Hukuksuz, kuralsız, despotik bir patrimonyal sultanlık hüküm sürmeye başlıyor. İslamcı faşist bir rejim kuruluyor. Her faşist rejim gibi kurumsal ve hukuksal birikimi imha ediyor. Keyfi ve her şeyi “başyüce”nin belirlediği bir âlem oluşuyor.
Kurumsal çöküş, sadece devlet mimarisinde bir yıkıma dönüşmüyor; hukuk düzenini ve kamusal hayatı da bir önceki çağa (döneme değil, çağa) iade ediyor. Bu tabloyu sadece toplumun eğitimli, kentli, seçkin ya da muhalif kesimleri değil; sokaktaki sıradan insanlar da –en azından sezgisel olarak- kavrıyor ya da anlıyor. İşte bu durum ülkede yeni ve öne çekilen, yani bir 5 yıl daha beklemek istemeyen bir “değişim” talebinin yükselmesine yol açıyor. İşte bu nedenlerle bütün gözler ağır ağır yerel seçimlere çevriliyor.
İktidar yerel seçimlerde tartışmasız bir şekilde yenilgiye uğratılırsa, 5 yıl beklemeden bir erken genel seçim yapılıp yapılamayacağı sorusu zihinleri kurcalıyor. Neden olmasın? Çünkü 14-28 Mayıs seçimlerini muhalefet kaybetse bile, iktidar da gerçekte kazanamamış görünüyor. Bunu kendileri de biliyor.
Bütün devlet olanakları seferber edildiği halde yalan ve iftiraya dayalı kampanyaya karşın ancak “burun farkı” denilebilecek küçük bir oranla seçimleri alan iktidar bloku, derin bir meşruiyet krizine sürüklenmenin eşiğinde bulunuyor. Ancak ne yazık ki muhalefet başını kaldırıp böyle bir sorgulamayı ülke gündemine taşıyamıyor.
İktidar ise yaşadığı güven ve meşruiyet krizini, ancak yerel seçimleri de alarak giderebileceğini görüyor. Böylece 14-28 Mayıs sağlamasının yapılacağını anlıyor. Bu nedenle ne olursa olsun yerel seçimleri almak istiyor. Meşruiyet açığını kapatmanın başka bir yolunun olmadığını görüyor. Bu nedenle yeni rejimi kalıcılaştırmak ve garanti altına almak için planladığı anayasayı değiştirme operasyonunu daha geniş kesimleri, bu açıdan CHP dışındaki bütün muhalefet partilerinin katılmasını sağlamaya çalışıyor. Tazelenmiş bir yeni toplumsal rıza/onay üretmeye çalışıyor. İslamofaşist rejim içeride ve dışarıda sıkışıyor.