Bildik önermedir: Gerek savaş, gerek komplo, provokasyon vb., hatta terör, politikanın başka araçlarla devamıdır.
Fakat bu kadarıyla bu önerme en genel gerçeği ifade etmekten başka bir anlam taşımıyor. Egemen sınıfların halkı kandırmak için eylemlerine kutsallık atfetmelerine karşı zamanında önemliydi bu tespiti yapmak, ama artık aklı başında herkesin bildiği bir siyaset bilimi yasasını tekrar etmekten öte değer taşımıyor. Asıl tartışma bundan sonra başlıyor.
Bu araçların, devamı oldukları politikadan bağımsız bir sınıfsallıkları yok mudur? Politika haklı ise, bu politikayı izlemek için kullanılan her araç da meşru mudur? Kullanılan aracın da (özellikle rutinleşmeye başladığı zaman) güdülen politikanın haklılığı-haksızlığı üzerinde belirleyici etkisi yok mudur?
Savaş konusunda haklı-haksız ayrımı yapılır. Öte yandan -ne kadar uygulanabildiği ayrı bir tartışma konusudur ama- bir “savaş hukuku” da vardır. Demek ki insanlık henüz savaş olgusunu tümden gayrı-meşru sayacak (lanetleyecek) bir aşamaya ulaşamamıştır ama onu çeşitli biçimlerde sınırlamaya da uğraşmaktadır. Genel anlamda savaşçı olmayanların zarar görmemesi ilkesi kabul edilir ama çok tartışmalı konulardır bunlar. Geçtik yoğun bombardımanları, nükleer silah kullanımını; kuşatma ve ambargo gibi uygulamaları nereye koyacaksın?
Peki, komplo, kumpas, kışkırtma vb. araçların da haklısı-haksızı var mıdır? İnsanlığın kültürel evrimi bu araçların meşru olup olmadıkları konusunda hangi düzeydedir? Bir “komplo hukuku” da var mıdır, olabilir mi?
Savaş sırasında bir savaş taktiği olarak bu araçların da meşruluk alanları olduğu söylenebilir. Elbette bu durumda savaş hukuku ilkelerine bağlı olacaklardır. Savaşçıların dışındakilere yönelmeme, esirlere karşı şiddet kullanmama vb. gibi…
Açık savaş durumu dışında bu tür araçların meşruiyeti olabilir mi? Doğaları gereği meşru değildir bu tür araçlar. Meşru olsalar “komplo, kumpas” diye adlandırılmazlardı zaten. Yaptığı komployu sahiplenen ve savunan bir güç görülmüş müdür? Çok sık başvurulan (örneğin ülkemiz bir “komplo cenneti”dir) ama açıkça sahiplenilmeyen politik araçlardır komplolar. İşkence gibi…
Peki terör? Savaşçı-savaşçı olmayan veya silahlı-silahsız ayrımı yapmadan direkt toplumu korkutmaya ve yıldırmaya yönelik şiddet uygulamalarıdır terör eylemleri. Hatta esas olarak sıradan halkı hedef alır. Bu anlamıyla hiçbir meşruiyeti yoktur ve haklılık-haksızlık analizinin dışındadır.
Şiddet içeren her türlü eylem terör eylemi değildir. Terör olması için sıradan insanların etkilenmesi gerekir. Örneğin Amerikan savaş gemisine uçakla dalmak şiddet eylemidir, ama ikiz kulelere dalmak terör eylemi. Komplo değilse tabii!
Fakat ilginç bir biçimde terör eylemleri çoğunlukla sahiplenilir (sahiplenilmediği zaman komplo oluyor zaten). Teröre maruz kalanın terörle karşılık verme hakkı vardır diye düşünülür, açıkça ifade edilmese bile. Fakat ilkel bir hukuk anlayışıdır bu; kan davası gibi… Kuramda lanetlenmiştir ve haklı-haksız ayrımının dışında bırakılmıştır terör; ama pratikte en sık kullanılan şiddet eylemi yöntemidir ne yazık ki.
“Devrimci şiddet” diye bir kavram ve uygulamaları vardır, sınıf mücadelesinin keskinleştiği dönemlerde bir taktik olarak başvurulur; düşman gücü hedef alan şiddet içerikli eylemlerdir (haklılığı-haksızlığı, meşru olup olmaması ayrı konudur ve tekil olarak analiz edilir). Ama “devrimci terör” diye bir şey olmaz. Kendisine halkçı, devrimci, sosyalist diyen bir odak, hiçbir gerekçeyle sıradan halka zarar veren kör terör eylemlerinde bulunamaz; bulunursa o sıfatları kaybeder. Örneğin meydanda, otel lobisinde bomba patlatamaz, yollara mayın döşeyemez, halk otobüsünü ateşe veremez, orman yakamaz vb. Bunlar açıkça halk düşmanı terör eylemleridir. Devrimciler ve sosyalistler, bu tür eylemleri -yapanın adı ne olursa olsun- net olarak kınarlar ve lanetlerler.
Terör bir egemen sınıf yöntemidir veya egemen sınıflara hizmet eder. İnsanla, doğayla, üretimle, vatanla bir ilişkisi kalmamış, ipini koparmış küresel burjuvazinin ve taşeronlarının yöntemidir. Bu noktada bir kırmızı çizgi çizmek son derece önemli. Sadece doğru niteleme yapmak için değil; düşmanın komplo ve provokasyonlarına karşı uyanık olabilmek için de.
***
Elbette bu konulara (savaş, iç savaş, komplo, terör vb.) ilişkin son derece geniş bir literatür var. Tarih boyu tartışılmış, çeşitli boyutlarıyla ele alınmış ve sayısız çözümleme yapılmış. Konunun çok fazla ayrıntıları ve altbaşlıkları var. Bir köşe yazısıyla halledilebilecek bir konu değil. Belki
Bilim ve Gelecek’te tek tek ve ayrıntılı olarak inceleriz bunları.
Öte yandan bu kavramların hepsi günümüzde yeniden ele alınmalı ve çizgiler yeniden çekilmeli. Çünkü öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, savaş-komplo-terör iç içe girdi, sınırlar iyice bulanıklaştı. “Asimetrik savaş”, “siber savaş”, “siber terör”, “algı yönetimi” gibi kavramlar (olgular) ortaya çıktı. O kadar çok yeni pratik birikti ki, bu kavramları yeni görünümleriyle çözümleyen yeni kuramları ihtiyaç var.