Dünya halklarının baş düşmanı Amerikan emperyalizmidir. Tek amacımız çoluk çocuğumuzla huzur içinde yaşamak da olsa, kapitalizmi yok edip sosyalizmi kurmak da, bu hedeflerimizin önündeki baş hedef ABD’dir. Devrimci ve sosyalist olduğunu iddia eden herhangi bir örgüt ise, bu önermeyi programının en başına koymalı ve diğer maddeleri ona göre yazmalıdır.
Lafa geldi mi herkes, iktidara geldiğinde NATO’dan çıkılacağını, Amerikan üslerinin kapatılacağını, ABD ile yapılan bütün ikili anlaşmaların iptal edileceğini söyler. Ama böyle bir programla iktidarı hedefleyen her güç bilmelidir ki, Amerikan füzeleriyle tanışacaktır, ambargodan suikastlara, bombalardan nükleer silahlara kadar her türlü tehdidin muhatabı olacaktır. Bir ülkede/bölgede devrim olacaksa, kapitalizm sınırlanacaksa, sosyalizm hedeflenecekse, emin olun ABD ile karşı karşıya gelinecektir. Bütün bunlar olacaksa, ABD’ye rağmen olacaktır.
Türkiye’nin sosyalist hareketi, bu hedefleri ufka alabilecek bir düzeye bugüne dek gelemedi. Ama buna rağmen solun en ufak bir başkaldırışı bile Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçileri tarafından ezildi. 68’in öncü kuşağının fizik olarak yok edilmesi bir CIA kararıydı ve NATO tarafından kurulan Türkiye Gladyosu marifetiyle hayata geçirildi. Bu kararın alınmasında 6. Filo eylemlerinde Dolmabahçe’de Amerikan askerlerinin denize dökülmesi, ODTÜ’de ABD Büyükelçisi Komer’in arabasının yakılması ve İsrail Başkonsolosu Elrom’un kaçırılıp öldürülmesi kritik olaylardır. 80’li yıllara gelirken biraz olsun kitleselleşebilmiş olan solun üzerinden silindir geçiren 12 Eylül faşistleri de “ABD’nin ‘boys’larıydı”. Bu örnekler, Türkiye sosyalistlerinin biraz olsun güçlendiklerinde ne gibi tehditlerle karşılaşacaklarının da göstergeleridir.
Benzer olaylar sadece Türkiye’de değil dünyanın her yöresinde yaşandı, yaşanıyor. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyadaki tüm başarılı devrimler de ABD ile dişe diş savaşarak gerçekleşebildi.
Bu gerçeği yok sayamayız, çalım atamayız. Dolayısıyla Amerikan emperyalizminin geriletilmesi, dizginlenmesi ve giderek yok edilmesi, devrim için gerek şarttır. Her ciddi devrimci örgüt bunu nasıl yapacağının, bu tehditlerle nasıl başa çıkacağının formülleri üzerinde düşünmek ve adımlarını atmak zorundadır. Uzak geleceğe ait bir konu değildir bu; ne kadar acil olduğunu güneyimizde yaşanan ve her an ülkemize de sıçrayabilecek olan yangından anlayabiliriz. Bu ülkeye sol gerektiğinden, geleceği örgütlemekten söz ediyorsak, bundan anlaşılması gereken en başta Amerikan emperyalizminin tehditlerine karşı nasıl örgütlenileceğidir.
Buraya kadar yazılanlarda anlaşıyorsak, geri kalan her şeyi tartışmaya başlayalım. Anlaşamıyorsak, tartışmanın da bir anlamı yok.
***
Devrimcilerin ve sosyalistlerin bu konuyu acilen gündeme almaları kanımca şu açıdan da önemli: Günümüzün küresel dünyasında sadece devletler düzleminde kalarak ABD emperyalizmiyle başa çıkmanın olanağı yok. Son Süleymani suikastı ve ardından gelen “devlet tepkileri” de bunu gösteriyor. Bugün dünyada ABD’ye karşı aynı dozda yanıt verebilecek ve bunu kararlılıkla sürdürebilecek bir güç odağı devletler düzleminde gözükmüyor. İran devleti elbette generalinin öldürülmesine tepki verecektir. Ama işler kızıştığında arkasında Rus veya Çin devletini dahi yeterli ölçüde bulamayabilir. ABD bu nedenle de bu kadar pervasız. Bu durum Türkiye’de çok daha net; iktidardaki siyasal İslamcıların nasıl hizaya girdiklerini görüyoruz.
Peki, var olan devletlerin dışında bir güç odağı bunu yapabilir mi? Başka bir güç odağı ABD’ye karşı savaş ilan edip bunu kararlılıkla sürdürebilir mi? İran, Rus veya Çin devletlerinin veya bunların toplamının yapamayacağı bir şeyi yapabilecek başka bir güç odağı olabilir mi?
Yakın dönemde tek bir örneği var: Sovyet Devrimi. 20. yüzyılın diğer sosyalist devrimlerinin hepsi (Çin, Doğu Avrupa, Kore, Uzakdoğu, Küba vb.) güçlü sosyalist devletlerin var olduğu koşullarda gerçekleşebildi.
Bugün elbette koşullar çok farklı. Ama teorik olarak mümkün. İmzası olan ama açık adresi olmayan (yani devlet olmayan), daha doğrusu adresi bütün dünya olan, çok geniş (dünya çapında, ABD dahil) kitlelerin eylemli olarak desteğini alan ve bu desteğin devamını (haklı zemini) gözeten, gerekli teknik yanıtları üretebilecek ve sürdürebilecek donanıma (eylem potansiyeline) da sahip olan -hem son derece esnek hem de son derece sıkı- bir güç odağı… Dünya savaşını dünya iç savaşına (çünkü artık her şey dünya çapında) dönüştürebilecek bir güç odağı… Koşullar çok farklı olmasına karşın bunun bir benzeri Marx ve Engels’in de içinde bulunduğu 1844 yılında Avrupa devrimi hedefiyle oluşturulmuş “Manifesto”yu da ilan eden Komünistler Birliği’dir.
Hayaletlerden söz ediyorum. Kanımca ABD veya aynı güçte herhangi bir emperyalist devlet ancak hayalet tarzı bir örgütlenmeyle alt edilebilir.