Bu köşedeki son yazılarımdan birkaçında “bilimsel ve dinsel düşünce biçimleri uzlaşabilir mi?” sorusuna yanıt vermeye çalıştım.
Soru bu şekilde formüle edildiğinde sanki kuramsal bir meseleymiş, aydınlar arasındaki bir tartışmaymış gibi gelebilir. Ama hiç öyle değildir. Toplumumuzun, hatta tüm dünya toplumlarının en temel tartışmasıdır bu. Dünya çapında en az 500, bizim coğrafyamızda ise yaklaşık 150 yıldır süren keskin bir tartışma.
Öyle ki, sadece kuramsal mecralarda veya politika sahnelerinde değil, günlük yaşamımızın her alanında her gün hissettiğimiz, bizi etkileyen herhangi bir sorunun üstünü kazıdığımızda ortaya çıkıveren yakıcı bir tartışma.
İngiltere’si Fransa’sı gelir gider, Almanya’sı gelir gider, Amerika’sı gelir gider, iktidarlar gelir gider… Ama bu tartışma bazen alttan alta bazen tüm keskinliğiyle sürer. Ve belirler. Bütün dünya toplumlarının ama belki de en fazla içinde yaşadığımız bölgenin toplumlarının temel çelişkisiyle ilgilidir çünkü.
Elbette “tartışma” derken klavye başında yazı yazmayı kastetmiyorum; bilincinde olunsun veya olunmasın sınıf mücadelesi yöntemleriyle arazide yapılır bu tartışma. O arazi, bütün ülke hatta bütün bölge olduğu gibi, işyerleri, mahalleler, okullar, evler, günlük yaşamımızın her alanıdır da…
İşte AKP iktidarı bu tartışmayı kaşıdı ve kaşımaya devam ediyor. Türkiye toplumunu bu tartışmaya zorladılar. Toplumun omurgasını hedef alan en büyük bölücülüktür bu. Bir 21. yüzyıl toplumuna 1000-1500 yıl öncesini dayatamazsınız. Dayatmaya kalkarsanız, toplumun omurgasını çatırdatırsınız. Ve bu yolda ne kadar ilerlerseniz, o toplum önünde sonunda o denli köklü bir biçimde kusacaktır sizi…
***
Bölgemizin diğer ülkelerine göre daha şanslıyız biz. Bir cumhuriyet devrimi yaşamışız. En önemlisi de cumhuriyetçilik ve aydınlanmacılık ile yurtseverlik ve anti-emperyalizmin sentezinin başarıldığı bir birikime sahibiz. Muazzam bir kazanımdır. Bu ülkede bağımsızlık, yurtseverlik dedin mi aydınlanmacılar ve sosyalistler öne çıkar; geleneğimizdir bu. Siyasal İslamcılar ve dinciler ise yüz yıldır işbirlikçilikle, emperyalizmi kıble yapmakla damgalanmışlardır; onların da toplum düşmanı bu gelenekleri sürüyor, görüyoruz.
İran halkı bu kadar şanslı değil. Çok kadim, çok bilge bir halk, ama bizimki gibi bir birikimleri yok. Bu anlamda bizden yüz yıl gerideler. Fakat belli olmaz, toplumlar eşitsiz gelişir… Belki öyle bir atılım yaparlar ki, herkese örnek olurlar, gıpta ile bakarız onlara. Ama şu anda durum bu…
İran Amerikan emperyalizminin hedef tahtasında, saldırısı altında. İran yönetimi bu saldırıya karşı direniyor. Ama aynı İran yönetimi 40 yıldır halkını gerici bir cendereye sokmuş ve halk da artık isyan noktasında. Yaman bir çelişki… Kafaların karışması, ellerin -iki yönlü de- titremesi bundan. Hayyam’ın torunları da bu çelişkiyi çözecek, halklara güvenmek gerek. Başka güvenecek neyimiz var ki? İran toplumu da bizim yüz yıl önce yaptığımız sentezi bir gün yapmayı başaracak. 1979 yılında eşiğine gelmişlerdi ama olmadı; önünde sonunda olacak.
***
Amerikan güçlerinin İranlı general Süleymani’yi vurmasını lanetleyen paylaşımlarda bulunduğumda bazı arkadaşlar “İran’daki gerici rejimi savunmakla” suçladılar. Amerikan emperyalizminin saldırısını lanetlemeyeceğiz de neyi lanetleyeceğiz? Bu düzlemde bu tutumu almayan, hiçbir düzlemde ilericilik yapamaz.
Başkasını bilemem, ama kendimden eminim. Bu konuda şerbetliyim. 40 yıl önce İranlı şeriatçılar, okulu bırakıp coşkuyla devrimine koşan üniversiteli devrimci arkadaşlarımızı aldılar bizden. Bu acı beynimizden hiçbir zaman çıkmaz.
Mollaların generalinin vurulmasına çok üzüldüm. Kahroldum. Neden bizim elimizden olmadı diye…
Emperyalistlere direnen el ile şeriatçıları alt eden el aynı el olmalı. Bütün meselemiz bunu becerebilmek. Becerdiğimizde ne kafa karışıklığı kalacaktır ne de el titremesi… O zaman gerçek temeline oturacaktır büyük çelişki. Sadece devletler düzleminde politika yapanlar, o veya bu devletin adamı olanlar anlayamaz bunu.
İşimiz gücümüz bu olmalı. Yüz yıl önce bütün bölge adına becermişiz. Bugün de bölgenin tüm kadim halkları olarak -hem de bu kez hedefi büyülterek- becerebiliriz.
Kahrolsun Amerikan emperyalizmi! Yaşasın Ortadoğu’nun mazlum halkları!