Her savaşın mutlaka bir siyasal hedefi vardır:
Vatan topraklarının savunulması...
Vatandaşların can ve mal güvenliklerinin korunması...
Bir bölgenin işgalden kurtarılması veya işgal edilmesi...
Bir görüşün, bir dinin, bir mezhebin, bir ırkın, bir milletin, bir ideolojinin korunması veya yayılması...
Petrol gibi, doğalgaz gibi, madenler gibi kaynakların korunması veya bunlara el konulması...
Ve benzeri başka birtakım hedefler!
***
Türkiye’nin Suriye’de bulaştığı Ortadoğu Savaşı’nın en önemli yanlışı, böyle net ve değişmez bir siyasal hedefin olmayışıdır:
Hedef, Şam’a girip, “Emevi Camii”nde namaz kılmak mıdır; yani Suriye’nin işgal edilmesi midir?
Hedef, Esad’ın iktidardan düşürülmesi midir?
Hedef, Suriye’deki rejimin değiştirilmesi midir?
Hedef, IŞİD gibi HTŞ gibi Radikal Siyasal İslamcı teröristlerin yok edilmesi midir?
Hedef, PYD/YPG denilen Kürt örgütlerini etkisiz hale getirmek midir?
Hedef, Kuzey Irak’tan Akdeniz’e ulaşacak bir “Kürt Koridorunu” engellemek midir?
Hedef, Arap petrol ve doğalgazını Akdeniz’e taşıyacak bir boru hattını oluşturmak veya böyle bir boru hattının oluşturulmasını engellemek midir?
Hedef, Türkiye’deki sığınmacıların Suriye’de yerleştirileceği güvenli bir alan mı yaratmaktır?
Ya da hedef, yukarda sayılanlardan birkaçının aynı anda gerçekleştirilmeye çalışılması mıdır?
İşin vahim tarafı, Ortadoğu Savaşı başlayalı beri, iktidarın Suriye politikasında dile getirdiği bazı muğlak hedeflerin ve attığı bazı adımların çok hızlı değiştirilmiş olması ve bunların bir bölümünün de birbirleriyle çelişik nitelik taşımasıdır.
***
İktidarın Suriye’de gerçekçi bir siyasal hedef belirleyememiş olmasının iki nedeni var:
1) Muğlak da olsa, birbirleriyle çelişse de, dile getirilen siyasal hedefler, dış politika gerçekleri üzerine değil, hayallere dayalı birtakım dinci-mezhepçi ideolojiler üzerine inşa edilmeye çalışılmış, gerçeklerle sınandıkları zaman anlamsızlaşmışlardır.
2) Tüm Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de asıl savaş, Rusya-İran-Suriye cephesi ile ABD-İsrail-AB (Suudi?) cephesi arasındaki çıkarlar çatışmasına dayalıdır; Türkiye bu savaşta “Vekâlet Savaşı” denilen garip bir rol yüklenmiş olduğu ve rakipler arasında sık sık taraf değiştirdiği için, asıl savaşanların birbirlerine karşıt konumlarına uyum sağlamakta zorlanmaktadır.
***
Siyasal hedef eksikliğinin getirdiği bütün sakıncalara ek olarak aşağıdaki temel yanlışlar da durumu daha vahim bir hale getirmiştir:
1) Sığınmacıların sayılarının 4 milyonu aşması ve Türkiye’de yol açtığı sorunlar...
2) Sığınmacıların, dış ilişkilerde bir siyasal koz olarak silah gibi kullanılmaları...
3) Ordumuza hava desteği olmadan sınır ötesi operasyon yaptırılması...
4) Rusya ve ABD arasındaki zıt konumlarda sık sık taraf değiştirilmesi...
5) Her iki büyük devletle de çatışan ulusal çıkarların varlığı...
6) Siyasal kimlikleri tartışmalı olan İslamcı gruplarla ilişkilerin düzenlememesi...
7) Bütün bu stratejik ve taktik hatalardan dolayı artan şehit sayıları ve bunun sorumluluğunun yüklenilememesi.
***
Bir an önce Suriye’de gırtlağımıza kadar battığımız “Ortadoğu Bataklığı”ndan ve orada başkaları adına yaptığımız bu anlamsız “Vekâlet Savaşı”ndan kurtulmalıyız!
Yazının tamamı için tıklayın