Bu sütunda 21 Ocak Pazar günü yazdığım yazıda şöyle demiştim:
“Türkiye, Anayasa Mahkemesi kararlarına bile uyulmayan, açıkça ‘Anayasa Darbesi’ yapılan bir ortamda, güya ‘adil, şeffaf ve yargı denetiminde’ olan sözde ‘Demokratik Yerel Seçimlere’ gidiyor.
Ben muhalefet partilerinin yerinde olsam, AYM kararları uygulanana kadar seçimleri boykot ederdim.
Çünkü iktidarın Anayasa Mahkemesi kararlarına bile uymadığı bir ortamda, sözde ‘yargı güvencesiyle seçim yapmak’ muhalefet için, doğrudan doğruya boynunu giyotine uzatmak anlamına gelir.
Üstelik iktidarın YSK’yi de kullanarak seçimleri, nasıl yozlaştırdığı, 16 Nisan 2017 Halkoylamasında ve ondan sonraki seçimlerde yaptığı baskı ve dezenformasyon yöntemleriyle zaten tarihe geçti.”
***
Daha sonra 22 Ocak Pazartesi günü kongar.org adresindeki haftalık yorum yazım GÜNCEL’de de gazetedeki bu yazıma göndermede bulunarak “Anayasa Darbesi” yapan iktidar, bu darbeyi sürdürdüğü sürece seçim güvenliği söz konusu olamayacağı için, muhalefet partilerinin yerel seçimleri protesto etmesi gerektiğini tekrarlayarak şöyle demiştim:
“BEN MUHALEFET PARTİLERİNİN YERİNDE OLSAM, AYM KARARLARI UYGULANANA KADAR SEÇİMLERİ BOYKOT EDERDİM.
ÇÜNKÜ İKTİDARIN ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA BİLE UYMADIĞI BİR ORTAMDA, SÖZDE ‘YARGI GÜVENCESİYLE SEÇİM YAPMAK’ MUHALEFET İÇİN, DOĞRUDAN DOĞRUYA BOYNUNU GİYOTİNE UZATMAK ANLAMINA GELİR.”
***
Cumhuriyet Gazetesi’ni ve beni izleyenler bilirler, ben yazılarımı eski adı Twitter olan X’te, Facebook’taki iki hesabımda ve Instagram’da, takipçilerimle ve dijital medyadaki kamuoyuyla paylaşırım.
Yukarıdaki yazılarımı da paylaşınca gelen tepkilerden, derdimi iyi anlatamadığımı anladım...
Okurlarımın pek çoğu, bu boykot önerimi, bireysel boykot olarak algılamışlardı.
Sevgili okurlarım, sakın bireysel boykotu savunduğumu sanmayın.
TAM TERSİNE, BEN ASLA BİREYSEL BOYKOTTAN YANA DEĞİLİM:
Çünkü her bireysel boykotun, kullanılmayan her oyun, iktidara yaradığı bilimsel bir gerçektir.
Benim amacım, iktidarın AYM kararlarına uymamasıyla gerçekleştirilen bir “Anayasa Darbesi” yaşanan ülkemizde, seçim yapmanın da zorluğuna, hatta anlamsızlığına dikkat çekmek ve olanaklı ise bütün muhalefet partilerinin bu konuda birleşik bir eyleme gitmesini sağlamaktı.
Elbette böyle bir boykot aslında çok gecikmiş bir eylem olacaktı çünkü:
1) Böyle bir boykot, 2014 seçimlerinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan görevinden istifa etmeden, bütün yetkileri ile, Cumhurbaşkanlığı seçimine katıldığı zaman yapılmalıydı.
2) Böyle bir boykot, bir protesto, 16 Nisan 2017 Halkoylaması sonuçlarının, yasadışı oy sayımlarına dayalı olarak ilan edileceğinin açıklandığı sırada yapılmalıydı.
3) Böyle bir boykot, OHAL baskıları altında gidilen 2018 seçimlerinde yapılmalıydı.
4) Böyle bir boykot, 2023 seçimlerinde, Anayasa’nın sadece iki kez aday olunabileceğine ilişkin açık hükmüne aykırı olarak Erdoğan üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman yapılmalıydı.
***
Ne yazık ki “Demokrasi Bilinci” sadece seçmende değil, siyasal partilerimizde de eksik ve/veya yanlış:
Dolayısıyla, bütün partilerin, gittikçe daha da otoriterleşen bu baskıcı iktidarı, “bağımsız bir yargının” denetleyeceği, demokratik, serbest, şeffaf ve adil bir seçim yapmaya zorlayacak böyle bir boykota katılmaları çok çok zor.
Zaten, ülkede “bağımsız yargı” kaldı mı ki?
Şimdiye kadar seçimlerdeki haksızlık ve hukuksuzluklarına YSK’yi alet eden “Şahsım Devleti”, bu kez Anayasa’yı da askıya almış olarak 2024 yerel seçimlerine gidiyor.
Ben sadece partilerin dikkatini bu noktaya çekmek istedim...
Elbette herhangi bir partinin, seçimleri tek başına boykot etmesi, hiçbir sonuç vermez!