Dünya gündemi müsaade etmese de; tüm zamanlı olaylar da oluyor tribünlerde... Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin üzerinden günler geçse de; açılan pankart aklımızın bir köşesinde duruyor: "Seni de seni seveni de sevmiyoruz."

Bu bir irade beyanı mı?

Bu bir meydan okuma mı?

Bu rencide etmek mi?

Bu rakibi önemli derbi öncesi tir tir titretmek mi?

Gerekli mi?

*

Biz tabii pankartları genelde cinsiyetçi söylemlere hizmet edişlerinden daha çok hatırlıyoruz. Nasılsa kazanmayı, kaybetmeyi, yenmeyi, yenilmeyi, sadece üç puan alabilmeyi "cinsel birleşme" üzerinden anlatmadan anmakta zorlanıyor ülkemiz tribünleri...

Cinsiyetçi söylem, Türkiye Futbol Federasyonu'nun Disiplin Talimatı'nda da bir "sevk meselesi" değil nasılsa? Stada girişi sağlarsak tüm iç dünyamızı kusabiliriz tribünlerden! Ne diyorsunuz?

*

Bu sebeplerle, yıllarca şişme bebek mi görmedi bu gözler tribünlerde, kutlama niyetine çalan tecavüz marşları mı duymadı bu kulaklar? Yıllarca dernekler ve inisiyatifler suç duyurularında bulundu, mücadele, etti, dayanıştı...

Pankarta Suç Duyurusu

Şimdi, derbi pankartı üzerine Galatasaray Spor Kulübü'nün suç duyurusunda bulunduğunu okudum. Hemen aklıma Türk Ceza Kanunu'nun 216. maddesi geldi. "Kamu Barışı" suçlarından "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik" geliverdi.

Ne olunca, hangi eylem gerçekleşince halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş oluyoruz mesela?

Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimi, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edildiğinde..." bu suçun maddi unsurunun varlığından bahsedilebilir.

Buradan anlaşılması gereken şey ise, tahrikin farklı sosyal sınıfları, farklı dinleri, farklı ırkları, farkı mezhepleri veya farklı bölgeleri birbirine düşürmek amacı ile işlenmesi halinde bu suçun oluşacağıdır. Somut olayda da farklı renkler üzerinden ifade edilen sevgisizlik dili, elbette muhatabı bize açıklıkla işaret ediyor.

Kin ve düşmanlık ne demek?

Türk Ceza Kanunu meseleye nasıl bakıyor olabilir?

Kin, “öç almayı gerektirecek şiddetli düşmanlık hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik bir hâl”; düşmanlık ise, “husumet beslenen konuya karşı düşünerek, tasarlayarak zarar vermeye, onu mağlup etmeye yönelmiş kin duygusu” olarak yorumlanabiliyor, kanuna göre.

Şu hâlde kin ve düşmanlık meselesini; “husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zemini oluşturan psikolojik bir hâl” olarak açıklayabiliriz.

*

Süreci takip etmekle beraber; her zaman bir "dava kazanma"nın, "yenmenin", "adliyelerde süründürmenin" ötesinde gerçeklikler olduğunu hatırlatmayı bir borç bilirim. Farkında olunan haklar hakkında mücadele ve dayanışma da bazen oldukça öğretici ve dayanışmacı değil midir, sizce de?

Tribünden dönüşebilecek güzel hikâyelerin; tebessümle, sevgiyle, birlikte yaşama kültürüyle oluşabildiğine şahit olabilmek dileğimle...