Benim gibi mesleğinin 30 yılı aşkın bir bölümünü Türkiye ile Avrupa ilişkilerine ayırmış bir gazeteci için artık bazı şeyleri itiraf etme zamanı geldi. Eminim, 'Geç bile kaldın' diyenler çok olacaktır. Şurası bir gerçek ki, ilişkiler tamamen 'Göçmen anlaşması' ve olabilirse eğer, bir sonraki aşamada Gümrük Birliği'nin yenilenmesine takıldı kaldı. Vize serbestisi ve özellikle de müzakere edilmekte olan müstakbel AB üyeliği hiç konuşulmuyor. AB artık Türkiye'ye, Suriye ya da diğer ülkelerden 'Avrupa'ya göçmek için' gelen göçmenlerin Türkiye'de kalması şartıyla parasını üstlenmeye hazır olduğunu ve bunu kaldıkları sürece devam ettireceğini söylüyor.

BÜYÜK GÖÇ

Nisan 2011'den bu yana dünya tarihinde karşı karşıya kalınan en büyük mülteci krizlerinden biri yaşandı. Suriye’de hayatını kaybedenlerin sayısının en az 300 bine ulaştığı biliniyor. Refahın, barışın, güvenliğin kalesi olarak algılanan AB; savaştan, açlıktan, hukuksuzluktan kaçan Suriyelilerin ulaşmak istediği coğrafya haline dönüştü. Ama bu yolda binlerce insan göç yolunda hayatını kaybetti. Yaklaşık 10 yıldan beri Türkiye üzerinden Avrupa'ya göçen ya da Avrupa'ya gitmek için Türkiye'ye ulaşıp burada yaşamaya başlayanlar önemli bir demografik değişim yarattılar. Türkiye’de artık, 'Göçmen' olarak adlandırılamayacak, burada yaşayan ve buranın bir parçası haline dönüşen Suriyeli göçmenler var ve yüksek doğum oranıyla sayıları 4 milyonu aşmış durumda. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan ‘18 Mart Mutabakatı’ 5. yılını doldurdu. Bu zaman içerisinde Avrupa’ya geçen sığınmacı sayısında hatırı sayılır bir düşüş gerçekleşti. Yani Türkiye beş yıldan beri, AB ile Suriye arasında bir 'tampon ülke' konumunda oldu ve göçmenlerin bu ülkelere geçişini önledi. AB Türkiye'nin bu konumundan çok memnun ve devam etmesini istiyor. Hatta, insan hakları, özgürlükler, demokrasi gibi AB değerlerinin Türkiye'de eksikliğini de hiç sorun etmiyor. Bu durumu bir 'yaptırım' haline dönüştürmüyor. Türkiye AB'nin mutabakatın gereklerini yerine getirmediğini söylüyor ve güncellenmesini istiyor. Ve AB Türkiye'nin bu 'tampon' ülke olma halinin devamı için daha fazla mali destek vermeye hazır olduğunu söylüyor.

6 MİLYAR EURO

Bundan 5 yıl önce imzalanan mutabakat kapsamında AB, Türkiye’ye Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyen düzensiz göçmenleri ülkede tutması şartıyla 6 milyar euroluk mali yardım yapacağını söylemişti. Ama AB’nin vaatleri arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize muafiyetinin getirilmesi de bulunuyordu. Ancak Türkiye kendisine vaat edilenlerin yerine gelmediğini söylerken, Avrupa Birliği de Türkiye’ye Yunanistan’a geçen sığınmacıların Türkiye’ye dönüşünü kolaylaştırmama eleştirisinde bulunuyor ve yapılan yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığı konusunda gerekli bilgiyi vermediğini savunuyor. İki gün boyunca Brüksel’de toplanan AB liderleri, 3 milyar euroluk fonu kapsayan yeni göç anlaşması konusunda uzlaşmaya vardılar. Bu miktarın sadece Türkiye’deki Suriyeli göçmen ve mültecilere yönelik insani yardım için değil, aynı zamanda 'mültecilerin ve göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmasına engel olmak için' özellikle Türkiye’nin doğusunda sınır idaresi ve kontrolünün finansmanı için kullanılması isteniyor. AB Komisyonu’na göre, Türkiye’ye şu ana kadar 4.1 milyar euro ödendi, geri kalan 2 milyar euro ise mültecileri destekleme projelerine verildi. Bu planla, 2022 ve 2023’e kadar göçmenlerin temel sağlık ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanması hedefleniyordu. 2020 yılında ilave 535 milyon euro'nun daha Türkiye için AB bütçesinden tahsis edildiği belirtiliyor. Şimdiyeni bir hedef ve yeni bir bütçenin belirlenmesi bekleniyor. Türkiye-AB ilişkilerinde sadece 'Göçmenler' konusu sağlıklı bir şekilde yürüyor. Gümrük Birliği'nin yenilenmesi, vize serbestisi ve üyeliğin hızlandırılması gibi konular rafa kalkmış gibi görünüyor. Ve işin garip yani, bu durumdan her iki tarafın da memnun olması.