“…Dünya çok üzücü bir yerdi,
savaş filmlerini ve samurayları eskisi gibi sevmiyordum…”*
Bir keresinde bir bilge adam bana “Medeni insan yoktur” demişti, “İnsan medenileştiğinde bir barbar gelir ve onu yok eder.”
Kötülük ile barbarlığın yayılma ve el değiştirme hızına hayret etmekten başka da bir şey gelmiyor insanın elinden. Sonra da “Benim yazacak, söyleyecek hiçbir şeyim yok mu” diye kendime kızarken buluyorum kendimi. Bu da bir yazar çaresizliği…
Roger Waters dinliyorum birkaç gündür: Perfect Sense (Mükemmel Anlam). İnsanlığa bakan bir maymunun kafasının karışmasını anlatan şarkıyı Ortadoğu’ya adadım.
“Ve Almanlar Yahudileri öldürür
Ve Yahudiler Arapları öldürür
Ve Araplar rehineleri öldürür
Ve haber bu.”
Evet, ne yazık ki insan hiçbir zaman medeni olmayacak. Daha iyimser olduğum günlerde “Köleliği yasakladık. Irkçılığı lanetledik. İnsanların eşitliğini haykırdık. Sadece insan olmaktan gelen haklarımızı tespit ettik. Evrensel hukuku icat ettik. Üstelik bunları sadece ve sadece insanlığın kümülatif bir birikimi olarak yaptık” diyorum ve iyiye gittiğimizi düşünüyorum. Ama sonra öyle şeyler oluyor ki Roger Waters’un maymunu gibi kafam karışıyor.
---
Pavlov’un zil sesine kodladığı köpekler gibiyim. Ekranda haritalar önünde sopalı adamlar görünce içimden ağıtlar yakmaya başlıyorum. Savaşlarda hep böyle oluyor. Depremlerde de öyle…
Ekranlara sopalı adamlar çıktıkça insanlar ölüyor. Sopalar ne kadar uzunsa insanın ömrü o kadar kısalıyor.
Eski bir asker “Savaş şahinleri sever” diyor, “Netanyahu tam bir şahin.”
Netanyahu, neden yahu?
Askerler, stratejistler, güvenlik uzmanları, siyasetçiler, savaş oyunları üstatları… Pek akıllıca, pek doğru laflar ediyorlar. Ben ise onlara şiirlerden dizeler okumak istiyorum.
“Serçeler göçe dayanmaz bilirsin”** demek istiyorum.
Bir başka eski çok yüksek rütbeli bir asker “Savaş hiledir” diyor.
“Aşk da öyle değil mi” diyorum içimden karşılık olarak.
Dünya bir okul olsaydı şimdi beni dersten atmışlardı.
Silah çekene şiir çıkarıyorum.
Benimle olmaz bu iş. Bizimle olmaz.
Şairleri korumak için de silahlar lazım.
Şahinler lazım. Kartallar… Diğer tüm yırtıcı kuşlar… Yoksa önce serçeleri vuracaklar.
--
Ortadoğu… Herkesin hem çok haklı hem çok haksız hem de çok hatalı olduğu yer… Bölgenin adı ‘çözümsüzlük’ olarak değişmeli.
Vadedilmiş topraklara bak. Vadedilmiş cehennem!
Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanında İvan kardeşi Alyoşa’şa şu soruyu yöneltir:
“Söyle bana Alyoşa, yaratıcı sen olsaydın ve dünyanın yaratılışı bir küçük çocuğun acısını gerektirseydi dünyayı yaratır mıydın?”
İmansız İvan daha sonra şöyle bir laf da eder:
“İsyanım Tanrı’ya değil yarattığı dünyaya. Dünyasını onaylamıyorum.”
İvan, ben yaratıcı olsaydım ve dünyanın yaratılışı bir küçük çocuğun acısını gerektirseydi dünyayı yaratmazdım. Belki bir tek seni yaratırdım; bana şiirler oku diye. Ekmekleri küçük parçalara ufala ve serçeleri besle diye…
İnsanla çözüm üretemiyoruz madem, Tanrı’ya döneyim hiç olmazsa ama sığınmak için değil, istifaya davet etmek için. Tanrı’nın istifasını kimden talep edebilirim?
* Birhan Keskin’in “Ve İpek Ve Aşk Ve Alev” şiirinden…
** Ahmet Telli’nin “Gün Kararmasın Geldiğinde” şiirinden