Artık adını sıkça duymaya başladığımız bir nörogelişimsel bozukluk olarak otizm nedir? Neden görülme sıklığı bu kadar arttı? Konuşamayan her çocuk otizmli mi? En önemlisi bu bozukluğun bir çaresi var mı? Anne babaların korkulu rüyası haline gelen otizm, oluş sebepleri tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte gelecekte de bilimin en önemli araştırma konularından biri olmaya devam edecek gibi görünüyor. Nitekim Otizm Spektrum Bozukluğu görülme sıklığı ile ilgili yapılan son tahminler 88 çocuktan 1’inin otizm tanısı aldığı yönündedir. Erkek çocuklardaysa kızlara göre otizm yaklaşık 5 kat daha fazla görülmektedir. En çarpıcı oranların görüldüğü Amerika’da otizm tanısı 2002 yılında 150 çocukta 1 görülürken 2014’de 59 çocukta 1 olarak bildirilmiştir.
Otizmin erken çocuklukta başlayan ve yaşam boyu devam eden sosyal etkileşim ve iletişimde belirgin eksiklikler, sınırlı, tekrarlayıcı davranış şekilleri, ilgiler ve eylemlerle belirli nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmin belirtileri konusunda ailelerin bilgili ve dikkatli olması büyük önem taşır. Zira belirtiler genellikle 12-24 aylar arasında başlar ancak şiddetli durumlarda 12 aydan önce ya da hafif olgularda 24 aydan sonra da fark edilebilir. Otizmin kendini ele verdiği temel belirti çoğunlukla çocuğun göz teması kuramama halidir. Bu nedenle 6 aydan itibaren bebeğin anneyle iletişimi ve anneye verdiği tepkilerin izlenmesi anlamlıdır. Bazen de aileler daha önce kazanılan gelişimsel becerilerin yitirildiğinden bahseder (regresif otizm). Bu durum genellikle 12-24 ayları arasında görülür ve bu tür gerilemeler diğer bozukluklar da çok nadir olması nedeniyle şiddetle otizmi düşündürmelidir.
Otizmli olan çocukların tedaviye başvurmaları genellikle konuşamama ya da konuşmadaki gerilik nedeniyle olur. Konuşma gecikmesinin yanında karşısındakini anlamaya ya da izlemeye yönelik davranışlarının da olmadığı ve kendilerini ifade etmeye çalışmadıkları gözlenir. Aslında konuşma buzdağının görünen yüzüdür. Aileler maalesef konuşmada yaşanan geriliği ilk başlarda çok önemsemezler. Aile içinde büyüklerin gecikmiş konuşma hikayelerine odaklanırlar. Elbette geç konuşma özellikle erkek çocuklarda daha sık görülebilir. Ancak her ne olursa olsun bir gecikme durumu dikkatle izlenmelidir. Zira otizmin erken tanılanması ve erkenden özel eğitime başlanması olumlu gelişimin seyri için önceliklidir.
Küçük yaş grubunda özellikle 36 ay öncesinde dikkat edilmesi gereken belirtiler şöyle sıralanabilir.
- Karşılıklı konuşma sesleri ile ritmik etkileşimin olmaması
- Sosyal ilişki için gerekli karşılıklı gülümsemenin olmaması
- Göz göze gelmeme ya da yüz yüze gelmekten kaçınmak
- Uyku ve yeme sorunları
- Seslere özellikle adına tutarlı olarak bakmama
- Başbaş yapmama, selamlaşma için el sallamanın gelişmemesi
- Belirtisiz yüz ifadesi anne ya da baba eve gelince sevinçle karşılamama, anne babayı tanıdığını belli etmeme, tanımadığı kişileri yabancılamama
- Sert nesnelerle oynama yumuşak nesneleri tercih etmeme hayali oyun yokluğu isteklerini parmaklarıyla göstermeme
- İşaret ettirme ya da yetişkinin elini istenen senin şeye koyma; işaret edilen yere bakmama.
Otizmli bireyler farklı gelişen ama gelişen bireylerdir. Tıpkı her çocuk gibi otizm tanısı alan çocuğun da kendine has özellikleri ve gelişim alanları olduğu unutmamalıdır. Nasıl ki gelişimde çevrenin etkisi olmazsa olmaz ise otizmli çocuklar için de çevrenin onlara göre düzenlenmesi şarttır. Yani duyusal hassasiyetlerini dengeleyecek, taklit becerilerini geliştirecek, dikkat ve regülasyon alanlarını güçlendirecek doğru düzenlemelerle yani erken müdahale çalışmalarıyla desteklenen otizmli bir bireyin gelişme hızı sizi şaşırtacaktır.
Farklı gelişen bir çocuğun ebeveyni olmak elbette çok zor bir yaşam deneyimidir. Her şeyden önce özel eğitimin devasa maliyeti aileleri oldukça zorlamaktadır. Bu ayrı bir yazının konusu olmakla beraber devletin özel gereksinimi olan çocuklara sağladığı ayda 8 saatlik eğitim imkanı en hafif ifadeyle trajikomiktir. Basında boy boy fotoğrafları çıkan vakıf okullarının ailelerden istedikleri eğitim ücreti dudak uçuklatıcı boyuttadır. Yani esas sorun otizmli bir çocuğa sahip olmakta değil sosyal devlete sahip olamamaktadır. Bu nedenle özel eğitime ulaşamayan her çocuk bizim için en uzaktaki yakınımızdır. Çünkü ilgisizlik ve tedaviden mahrumiyet her çocuğu otizme hapsetmek demektir. Ve yayılma hızına baktığımızda otizm sandığımızdan çok daha fazla yakınımızdadır. Özel eğitim saatlerinin arttırılması ve otizmli çocukların topluma dahil edilmesi (bu cümleyi özel okullar ve sınıfında özel çocuk istemeyen öğretmenler için yazıyorum) bir insanlık görevidir. Hani hepimizin bir gün ihtiyacı olacak olan insanlık görevi…