Marmara Denizi’nin lağım akıntılarıyla kirlendiği tesbit ve teşhis edilmiş durumda. Ve tabii akışa aykırı olarak bu denizin temizlenmesi bahis konusu edilmekte. Hal böyle iken, müsilaj mes’elesinde birçok ağız bilip bilmemekte, buna rağmen herkes konuşmakta.
Biz, her zaman olduğu gibi müsilaj mes’elesini de ilmi kriter ve delillerle ele alacağız.
Evvel emirde şuna işaret etmek lazım gelir ki, üç tarafımız denizle çevrili bir yurdun çocuklarıyız ve bu bizim için büyük bir negatifliktir. Çünkü bizler deniz insanı değiliz. Herkes bilir ki denize apartman dikilmez, yine herkes bilir ki deniz tarla değildir. O kadar ki 15. asrın alimlerinden Kör Mahmut’un torunu Salim el Salih bizim toprak insanı olduğumuzu göstermiş, ya ovalarda veya dağlarda yaşamamız icap ettiğini tespit etmiştir.
Herkes bilir ki bizim ceddimiz Macar ovalarında yıllarca at koşturdu. Dağ deyince bizi hiç kimse tutamaz.
Bizler Enver Paşa’nın emriyle Allahu Ekber dağların kışın dondurucu soğunda düşman aradık. Düşmanı bulamamış soğuğa karşı, soğuktan kaçmayarak savaştık ve kahramanca donarak şehit olduk. Biz işte böyle bir neslin çocukları ve torunları olarak, istediğimiz denizde, istediğimiz yerde kanal açarız. Bize kimse karışamaz. Biz memleket işleriyle uğraşırken muhalefet şom ağzıyla açlıktan bahis açmakta. Eğer bu memlekette aç insan varsa git, o insanı doyur kardeşim.
Bütün bunlardan sonra Marmara’nın mes’elesine gelirsek... Evvela şu tespiti yapalım ki bu memlekette gavurlaşma muamelesi Tanzimatla başlar. Tanzimatla başlayan gavurlaşma ameliyesi 1923’te had safhaya çıkar. Gavurlaşmak için gavur memleketlerin kanunları taklitle bize aktarılır.
Gavurlaşma bizim namus ve ahlak telakkilerimize uymayan hareketler de getirir. Bunun zirveye çıktığı tarih kimi bayramların baldırı çıplak tatbikiyle göz zinası teşkil etmektedir.
Göz zinası bayramlarda kalmayıp yaz mevsiminde denizlere hücum ile neticelenmiştir. İşte burda halkımızın pratik zekası harekete geçmiştir.
Halkımız pratik zekası ile gecekondu ile iskan mes’elesini çözmüştür. Yine pratik zekası ile lağım sularını Marmara’ya boşaltmaya başlamıştır.
Halkımız baldırı çıplaklığa karşı giriştiği bu mücadele 50 yıl sürmüştür. Ve halkımız fevkal beşer bir netice ile Marmara Denizi’ni lağım bataklığına dönüştürerek üstün bir başarı elde etmiş ve bu durumda çıplaklık bitmiştir. Ancak mücadele bitmemiştir. Çünkü baldırı çıplaklar Ege’ye doğru hücuma geçmiş ve Marmaris, Bodrum, Kuşadası, Bozcaada, Kınalıada ve bilumum ada ve deniz kıyıları baldırı çıplaklarla işgal edilmeye başlamıştır. Halkımız Marmara’dan edindiği birikimle, Ege Denizi’ni de bataklığa çevirme hareketine girişmelidir.
Halkımız bir denizin nasıl bataklığa dönüşeceğini bu tecrübe ile gayet iyi bilmektedir.
Bütün bunlardan sonra şunu isabetle tespit ve teşhis ve ilan edelim ki, halkımız Marmara’yı tabii bir hareketle pratikle çözmüştür.
Baldırı çıplak bayramını önledikten sonra bu ikinci zaferdir ve bu zafer gavurluğa karşı verilmiştir. Marmara bataklığa dönüştürülmüştür. Ve asla baldırı çıplakların gireceği pırıl pırıl bir deniz olmayacaktır. Ve asrımız alimlerinden Cavit Çul’un ifadesiyle ve bu gidişle Marmara Denizi göz alıcı yeşillik bir meydan olup, baharda çiçeklerle, papatya ve gelinciklerle süslenecek.
Çocuklarımız neşeyle bu sahada at koşturacaktır vessalam.