Oyunu okuyabilmek oyuncunun görev sorumluluğunu ve nasıl bir oyun deneyimine sahip olduğunu anlamaktan geçiyor.
Ya da tam tersi.
Oyuncunun ne yaptığını anlarsan oyunun iç işleyişini de anlayabilirsin.
Bu anlama işi bir müsabakayı izlerken bilgi sahibi olmayı gerektiriyor.
Eğer bu bilgi olmaz ise rakibin baskın hücum ataklarına savunmanın verdiği aynı dozda direnci “ezildik, bunaldık, çaresiz kaldık “diye okursun.
Oysa okumayı, rakibin tüm baskın ataklarını düşünce ve oyun kıvraklıklarıyla bertaraf eden, karşı koyan, kolektif bir iş çıkaran müthiş savunma oyuncularımız olarak yapabilmeliyiz.
Portekiz’le oynadığımız milli maçta; futbolcuların gerçek potansiyellerine ulaşmış hareket, zihinsel, teknik ve taktik becerilerin görmek ve onların ustalaşmış rekabetçi yönlerini izlemek güven ve heyecan vericiydi.
Maçın ilk 15 dakikası ise hem her iki takım için hem de izleyenler için en gergin en heyecanlı zamanlardı…
Bu dakikalarda savunmada futbolcularımızı izlerken onların rakibi nasıl takip ettikleri engelledikleri oyunlarını bozduklarını görmek; rakibin ise hızlı bunaltan hücumlarının bir türlü bitmemesi nefeslerimizi de kesti.
İşte o zamanlarda kaptığımız toplarla 2. ve 3. bölgeden çıkabilseydik nefeslerimizi bırakabilirdik. Mesela riske girmemek için kalecimiz Uğurcan’ın saha dışına gönderdiği toplar oyunu rahatlatacak kıymetli toplardı.
Maç içerisinde Portekiz’li futbolcuların birbirleriyle kısa süreli gerginlikleri ise dikkat çekiciydi.
Bu onların her an takım olma hüviyetinden çıkıp bireyselleşmeye dönerek dağılmalarına neden olabilirdi.
Bu açıdan bakıldığında Portekiz çok güçlü, bir o kadar kırılgan bir takımdı aslında.
…
İkinci devre milli takımımızın rahatlamış oyunuyla gelen gol muhteşemdi elbette.
Tüm korku, endişe gerilimden ruhlarımızın arındığı andı.
Mükemmel oyunun getirdiği sevinç, güven, heyecan ve inançla yer değiştiren hallerimiz.
Bütüne baktığımızda “Portekiz bizden üstün kalite farkı var” yorumlarını, ilk devre savunma dirençleriyle, ikinci devre ise oyunlarıyla alt üst eden güzel bir takıma sahibiz.
Teknik Direktör Stefan Kuntz ve Halil Altıntop bu işi profesyonelce devam ettirebilirse, kurumsallaşma yolunda ciddi adımlar atılabilir.
Geleceğin güçlü, kazanma alışkanlığı edinmiş, özüne dönmüş bir spor/futbol kültürüne ışık tutabilirler.
Doğrusu:
- “Basit gol” yoktur. Defalarca çalışılarak atılmış gol vardır.
- ”Teknik direktör yanlış on bir sahaya çıkardı.” Bizim çoğu teknik direktörümüzün futbol bilgisi zamanın gerisinde kaldığı için bu doğru olabilir. Stefan Kunt ve Domenec Torrent yanlış on birle maça başlamaz. Onların kriterleri bilgi temellidir.
Bu ifadeler bizim futbol iklimimizin şehir efsaneleridir dolayısıyla gerçekçi yorumlar olarak kabul edemeyiz
Twitter: @Hulya__Coskun
Instagram: hulyacoskun